Kanlı Bir Savaşın Etkisinde Sanat: No Pasaran!

Sanatçı çağının tanığıdır. Zira her sanatçı üretimini yaparken içinde bulunduğu koşulların ona kazandırdığı bakış açısı ve tecrübeyle hareket eder. Her ne kadar bunun izlerine elimize aldığımız herhangi bir romanda, izlediğimiz herhangi bir filmde yahut incelediğimiz herhangi bir tabloda rastlamak mümkünse de bilhassa bazı trajik zamanlar ve durumlarda bu gerçek daha duru ve çıplak halde yüzümüze çarpar. Bunlardan biri de yaşanan trajedinin izlerini sanatın her koluna nüfuz ettiren İspanya İç Savaşı.

İspanya İç Savaşı – Bir Diktatörün Sahneye Çıkışı

İspanya İç Savaşı, 1936-39 yılları arasında İspanya’da seçimle göreve gelen yönetime sadık cumhuriyetçiler ile General Franco önderliğinde ayaklanan milliyetçiler arasında yaşanan kanlı bir savaştır.

Savaş, Franco önderliğinde bir grup muhafazakar milliyetçi generalin askeri darbesi üzerine başlamıştır. Darbe, bazı şehirlerde askeri birlikler tarafından destek görse de Madrid ve Barselona gibi önemli merkezlerde hükûmet birliklerine yenik düşer. Bu durumun ardından ülke politik anlamda ikiye bölünür ve yönetimi ele geçirme amaçlı bir savaş doğar. Bu savaşta dengeyi değiştiren durum ise dönemin Avrupa’sında etkisini gösteren faşizm rüzgarı olur. Nazi Almanyası ve faşist İtalya yönetiminin Franco yanlılarına asker ve cephane yardımında bulunması, cumhuriyet yanlılarını desteksiz ve yalnız bırakır. Bu durum üzerine cumhuriyetçi güçlerin yanında savaşmak üzere farklı ülkelerden gelen gönüllülerin oluşturduğu Enternasyonal Tugaylar’ın mücadelesi sayesinde cumhuriyetçi güçler uzun süre direniş gösterse de Katalonya bölgesi ve Madrid gibi kritik bölgelerin milliyetçiler tarafından ele geçirilmesi üzerine 1939 yılında savaş Franco yanlıları tarafından kazanılır. Franco, savaşı kazanmasının ardından 1975’te ölümüne kadar kanlı bir diktatörlük rejimi yürütür. Ayrıca bu savaş süresince acımasız yöntemlerini ve silahlarını adeta bir kobay muamelesiyle İspanyol halkının üstünde kullanan Hitler öncülüğündeki Nazi hükûmeti, sahip olduğu savaş gücüne yönelik büyük bir güven kazanır. Bu durum, İkinci Dünya Savaşı’na uzanan süreci hızlandırır.

İşte kendisi üç yıl, etkileri ise onlarca yıl süren bu kanlı savaşın izleri pek çok sanat eserine konu oldu. Bu yazımızda farklı sanat dallarından, İspanya İç Savaşı’nı konu alan önemli eserlere ve onların hikayelerine yer vereceğiz.

Rodrigo – Concierto de Aranjuez

Rodrigo’nun Gitar Konçertosu olarak da bilinen bu ünlü başyapıtı pek çoklarımız Deniz Gezmiş’in idama götürülmeden önce dinlemek istediği son şarkı olarak biliyoruz. Bu isteğin arka planında ise sanatçının kendi hikayesiyle de birleşen hüzünlü bir hikaye yatıyor. Bu hikayeyi okurken eseri de Pablo Sainz Villegas’den dinleyelim.

Ünlü bestekar Rodrigo, ya da tam adıyla Joaquin Rodrigo Vidre, İspanya’nın Valensiya şehrinde doğar. Ancak üç yaşında geçirdiği difterinin etkisiyle görme yetisini kaybeder. Solfej, piyano ve keman dersleri alarak iyi bir müzisyen olma yönünde adım adım ilerleyen Rodrigo’nun esas hikayesi ise İstanbul doğumlu Victoria Kamhi’yle tanışıp onunla aşık olmasının ardından başlar. Çift, evlenerek İspanya’ya yerleşir. Derken İspanya’da kanlı iç savaş başlar.

Mevzubahis eserin doğumuna sebep olan katliam, 26 Nisan 1937’de gerçekleşir. General Franco’yu destekleyen Almanya, cumhuriyetçilerin yönetimindeki küçük bir kasaba olan Guernica’yı savaş uçaklarıyla bombalar. Yerle bir edilen kasabada 1700 kişi ölür, 1000 kişi ise yaralanır. Bu katliam, Rodrigo’yu da derinden etkiler ve Rodrigo duygularını yansıtan bir beste üzerinde çalışmaya başlar. Ancak görme engelli Rodrigo’nun bu besteyi çalışabilmesi için yardıma ihtiyacı vardır. Bu yardım, beste uğruna kendi kariyerinden vazgeçen eşi Victoria Kamhi’den gelir. Rodrigo’nun çalışmalarını notaya ve yazıya geçiren Kamhi sayesinde çift, 1938 yılında, yani savaş henüz bitmeden konçertoyu tamamlar.

Konçerto ilk olarak 1940’ta Barselona’da dinleyicisiyle buluşur ve çok beğenilir. Özellikle arka plandaki hikayesinin de etkisiyle tüm dünyada direnişin hüzünlü müziği olarak benimsenir. Yukarıda bahsettiğimiz son isteği konusunda da Deniz Gezmiş, bu eserden şu şekilde bahsetmiştir:

“O sahneyi çok iyi somutladım; bir mitinge gider gibi gideceğim idama, asılma günü gelip çatınca o sevdiğim giysilerimi giyeceğim, postallarımı, parkamı… Beyaz ölüm gömleği giydirmek isteyecekler, giymeyeceğim, tıraş falan da olmayacağım. Önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım, sonra demli, güzel bir çay içeceğim. Haa bak, Rodrigo’nun o ünlü gitar konçertosunu da dinlemek isterim orada. Sanırım asılacak bir insanın son isteğini geri çevirmezler… Sonra urganı kendim geçireceğim boynuma ve dönüp orada asılmamı seyredenlere, ‘burada ölen yalnızca bedenimdir’ diyeceğim. Ama düşüncemi öldüremeyeceksiniz, düşüncem yaşayacak.”

Pablo Picasso – Guernica

Guernica saldırısına da değinmişken yer vermeden geçmenin mümkün olmayacağı bir diğer eser de Kübizm akımının öncüsü Picasso’nun “Üzerinde çalıştığım, Guernica adını verdiğim resimde İspanya’yı acı ve ölüm okyanusuna batırmış askeri güçten nefret ettiğimi açıkça ifade ediyorum.” dediği Guernica tablosu.

Picassonun ünlü Guernica tablosu

Guernica Alman askeri tarafından bombalandığında Picasso Fransa’da yaşamaktadır. Bombardımanı gazetelerden öğrenir ve oldukça etkilenir. Bunun üzerine yalnızca siyah ve beyaz tonlarından oluşan, üç buçuk metreye yedi buçuk metre boyutlarındaki bu dev eseri ortaya çıkarır.

Eserin kaotik yapısı sanat eleştirmenleri tarafından yorumlanmasını da zorlaştırmaktadır. Ancak bu kaosa rağmen dikkat çeken en önemli unsur, şiddet ve acının varlığıdır. Bunun yanında eserde göze çarpan boğa ve at figürleri için sanat tarihçisi Patricia Failing şu ifadeleri kullanır:

“Boğa ve at İspanyol kültüründe önemli figürlerdir. Picasso bu figürleri zaman içinde farklı anlamlarda kullandı. Bu yüzden, boğa ve atın anlamını yorumlamak çok zor. Bazen boğa, İspanya’nın sembolü olarak İspanyol kültürünün erdem ve değerlerini temsil ediyor. Kimi zaman güç üzerinden baskın olan ile pasif olanın ilişkisini yansıtmada kullanılıyor. Bazen de karanlık ve aydınlık arasındaki bir ilişkiyi temsil edebiliyor. Guernica’daki boğa figürü sizin eseri nasıl yorumladığınıza bağlı olarak farklı anlamlar kazanıyor. Boğa kötüyü de temsil ediyor olabilir, iyiyi de.”

Eserin yorumlanmasındaki bu zorluğa karşın eseri bu kadar ünlü yapan olay belki de bir Nazi subayı ile Picasso arasında geçen diyalogdur. Anlatılanlara göre, Picasso’nun stüdyosundaki bir sergisi sırasında bir Nazi subayı Guernica tablosunu görür ve çok beğenir. Picasso’ya “Bu eseri siz mi yaptınız?” diye soruduğunda “Hayır, siz.” cevabını alır. Picasso’nun bu tabloyla aktarmak istedikleri de aslında bu kısa cevapta gizlidir. Nitekim ünlü ressam bu tablonun Franco yönetimindeki İspanya’da sergilenmesini yasaklamış, eser Madrid’e ancak diktatörün 1975’teki ölümünün ardından getirilebilmiştir.

Garcia Lorca – Özgür Olmayan İnsan Nedir?

Garcia Lorca, 1898 yılında İspanya’nın Granada bölgesinde dünyaya gelmiştir. 1928 yılında kaleme aldığı Çingene Balladı adlı şiiriyle ün kazanan şair, İspanya’da yüzyılın en başarılı şairleri arasında gösterilir. Bunun yanında aynı dönemi paylaştığı bir başka büyük İspanyol sanatçı Salvador Dali ile birlikte şiirde ve politikada İspanya’nın modernleşmesi için öncülük eden isimlerin başında gelir. Lorca, edebiyatçı kişiliğinin yanı sıra İspanya’nın pek çok farklı bölgesine seyyar tiyatrolar götüren halkçı bir geleneği yaymaya çalışan bir sanatçıdır.

Federico Garcia Lorca

Ancak modernleşmeyi savunan halkçı bir sanatçı pek tabii ki faşist bir yönetimle iyi geçinemeyecektir. Dolayısıyla Franco yanlıları için de Garcia Lorca gibi bir sanatçı bir tehdittir. Üstelik eşcinsel olması sebebiyle Katolik kilisesiyle de arası açık olan Lorca, bu sebeplerle bütünüyle bir hedef haline gelir. Darbenin ardından sivil muhafızların despotizmini ve halka zulmünü anlattığı İspanyol Sivil Muhafız Balladı, şairin ölüm fermanı olur. Franco’nun birlikleri bir sabah Garcia Lorca’yı evinden alır ve kurşuna dizer. Kurşuna dizilmeden önce yaşananları bir asker şöyle anlatmıştır:

“Garcia Lorca metin, muhteşem bir gururla yürüyordu. Birden durdu. Konuşmak istiyormuş gibi bize döndü. Bu büyük bir şaşkınlık yarattı. Özellikle postaya komutanlık eden Teğmen Madina’da. Ve konuştu. Garcia Lorca metanetle, hiç titremeyen bir sesle konuştu. Sözleri güçlüydü. Aman dilemiyordu.”

İşte aman dilemeyen şairin son sözleri, bu yazıya konu olan, bir başlığı olmasa da benim Özgür Olmayan İnsan Nedir? başlığını affınıza sığınarak uygun gördüğüm bu şiiri olur:

Özgür olmayan insan nedir?
Söyle bana Marina
Söyle seni nasıl sevebilirim
Özgür olmazsam?
Sana kalbimi nasıl açabilirim
Bu yürek benim değilse?

Ernest Hemingway – Çanlar Kimin İçin Çalıyor?

Amerikalı yazar Ernest Hemingway, yalnızca bir roman ve öykü yazarı değil aynı zamanda bir savaş muhabiridir, hatta 1922’de çalıştığı gazete tarafından İstanbul’a gönderilmiş, bir ay boyunca işgal altındaki İstanbul’dan haberler yapmıştır. Bu yazıya konu olan, edebi klasikler arasında kendine yer bulan Çanlar Kimin İçin Çalıyor? eserini ise İspanya İç Savaşı sırasında yakından edindiği gözlemleri sayesinde kaleme almıştır.

Hemingway iç savaş sırasında İspanyada

Hemingway 1936 yılında, artık roman ve öyküleriyle geniş yankı uyandırmış ünlü bir yazarken savaş muhabiri Martha Gellhorn ile tanışır. Bu dönem, İspanya İç Savaşı’nın başladığı, gerillaların Franco birliklerine karşı örgütlendiği döneme denk gelir. İkili birlikte İspanya’ya gider ve iç savaş sürecini yerinde takip eder. Hemingway, romanını bu gözlemlerinden edindiği tecrübeleriyle yazar ve Franco’ya karşı savaşan, bir köprüyü havaya uçurmak isteyen bir gerilla grubunun dört günlük mücadelesini anlatır. Hemingway’in bu eseri sayısız filmlere, tiyatrolara ve şarkılara konu olur, savaş karşıtı edebiyatın öncülerinden biri olarak gösterilir. Hemingway de savaş karşıtlığını şu sözlerle ifade eder:

“Kötü yönetilen bir ülkenin ilk uğrağı parasını değersizleştirilmek, ikincisi savaştır. İkisi de geçici bir refah sağlar ama kalıcı bir yıkım getirir. İkisi de politik ve ekonomik fırsatçıların sığınağıdır.”

Pan’ın Labirenti – Guillermo del Toro

Yer verdiğimiz diğer sanat eserlerinden farklı olarak bu film, iç savaş sırasında değil çok daha sonraları, 2006 yılında ortaya konulmuştur. Bu da eserin iç savaşın doğrudan bir mağduruna değil, bir “üçüncü şahsa” ait olması bakımından önemlidir. Zira 1964 doğumlu Meksikalı yönetmen, ne iç savaşı yaşamıştır ne de onu yaşamış halkın mensubudur, ancak buna rağmen o döneme eserinde etkileyici bir bakış açısıyla ışık tutabilmiştir. İç savaşın beş yıl sonrasında hala savaşın etkilerini üzerinden atamamış İspanya halkını konu edinen filmin bütün bunlara ek olarak savaştan 67 yıl sonra yapılmış olması, filmde de konu edinilen yıkıcı etkiyi kanıtlar niteliktedir.

Panın Labirenti filminden bir kare

Film, okuduğu masalların etkisiyle hayal ve gerçek arasındaki ayrımı zaman zaman kaybeden Ofelia isimli bir kız çocuğu etrafında şekillenir. Bu doğrultuda yer verdiği yoğun fantastik ögelerin etkisiyle film, bazı çevreler tarafından “isyankar bir masal” şeklinde nitelenmiştir. Masallardaki prensesleri çağrıştıran kırmızı topuklu ayakkabılar giyen, kalın kalın kitaplar okuyan bir kız olan Ofelia’nın dünyasının masal kahramanları, aslında iç savaşın bir çocuğun dünyasını nasıl yıkıma uğrattığını tüm gerçekliğiyle yansıtmaktadır. Zira dış dünyada Franco yönetimindeki İspanya’da cumhuriyetçiler ile milliyetçiler arasındaki hesaplaşmalar ve çatışmalar devam etmekteyken, Ofelia’nın kendi kurduğu yeraltı dünyasında alışılmışın dışında korkunç masal kahramanları yer alır. Yönetmen del Toro, bu kahramanlardan en çok akılda kalan The Pale Man’in iç savaş sırasında diktatörden yana saf tutan kiliseyi yansıttığını ifade etmiştir. Nitekim bu karakter, kendini tanrıya adamışlığın simgesi olarak soluk yara izleri taşımaktadır.

Klasik masal kalıplarının dışına çıkan, sinema dünyasında başka bir biçim arayışı ile kendisine yer edinen bu filmin isyankar yönünü en iyi yansıtan replik ise Ofelia’nın Franco’yu temsil eden üvey babasının az sonrasında öldüreceği doktora sorduğu “Bana neden itaat etmedin?” sorusu üzerine gelir:

“Sorgulamamak, itaat etmek yalnız sizin gibilerin yapacağı bir şey yüzbaşı.”

Kaynakça

[1] “Son Büyük Dava”: İspanya İç Savaşı ve İspanya Devrimi – Ferit Burak Aydar. Birikim Dergisi. (n.d.). https://birikimdergisi.com/guncel/7822/son-buyuk-dava-ispanya-ic-savasi-ve-ispanya-devrimi.

[2] Aktaş, Ö . (2014). İspanya İç Savaşı’nın Sanat ve Edebi Eserlere Yansıması. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 182 (182) , 295-314 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/tsadergisi/issue/21492/230401

[3] Mercan, H.M. (2020, May 5). Rodrigo’nun Gitar Konçertosu ile Deniz Gezmiş’i Buluşturan Gerçeklik. insanokur. https://www.insanokur.org/rodrigonun-gitar-koncertosu-ile-deniz-gezmisi-bulusturan-hikaye/.

[4] Ağral, H. 12.02.2019. (n.d.). Bir Dik Duruşun Hikâyesi Federico Garcia Lorca. Politika Gazetesi | Bir Ekmek Bir Politika. http://www.politikagazetesi.org/?q=content%2Fbir-dik-duru%C5%9Fun-hik%C3%A2yesi-federico-garcia-lorca.

[5] Kaos GL – LGBTİ+ Haber Portalı. (n.d.). Pan’ın Labirenti: Faşizm ve Çocuk. Kaos GL – LGBTİ+ Haber Portalı. https://kaosgl.org/gokkusagi-forumu-kose-yazisi/panrsquoin-labirenti-fasizm-ve-cocuk.

Tayfun Tatar
Tayfun Tatar
Gömlek cebinde şiir, fotoğraf ve biraz da sonbahar taşıyan bir basit adam

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks