Andromeda/Sindrella Kompleksi Nedir?
Andromeda, diğer adıyla Sindrella kompleksi, psikoloji literatüründe; içinde bulunduğu zor koşullar ve kendisini yoran sorumluluklardan kurtulmak için karşısına çıkan ilk erkek ile hayatının geri kalanını mutlu geçirme hayali kuran kadınları tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu kompleks geleneklere işlemiş ve yeniden üretilmiş olup kadınların yaşamlarını zorlaştırmakta, kendi ayakları üzerinde durmalarını engelleyerek onları kişisel bağımsızlıktan uzaklaştırmaktadır.
Andromeda Kimdir?
Andromeda; mitolojide bugünkü adı Etiyopya olan Afrika ülkesi Aithopia kralı Kephesus’un kızıdır. Annesi Kossiepeia ise çok güzel ve kibirli biridir. Deniz kızlarından daha güzel olmakla övündüğü için deniz tanrısı Poseidon’a şikayet edilmiştir. Bunun üzerine Poseidon, Etiyopya’ya denizde yaşayan korkunç bir canavar gönderir. İnsanları ve balıkları yiyen bu canavardan kurtulmak için Kral Kephesus bir kahine başvurur ve tek çözümün kızı Andromeda’yı canavara kurban etmesi gerektiğini öğrenir. Halk tarafından zorlanan ve çaresiz kalan kral da Andromeda’yı kıyıda bir kayalığa bağlar. Canavar tam Andromeda’yı parçalamak üzereyken Pegasus (kanatlı at) üzerinde dolaşan denizler tanrısı Perseus, Andromeda’yı görüp ona aşık olur ve yere inip canavarı öldürür. Canavardan kurtulan Andromeda ve onu kurtaran Perseus evlenip mutlu bir hayat sürerler.
Andromeda/Sindrella Kompleksinin Etkileri
Geçmişten günümüze kadar birçok toplumda kadın, her alanda önem ve değer sıralamasında erkekten sonra yer almıştır. Aile içinde kız çocuğu ikinci plana atılmış, önemsenmemiş, ev işleri dışında bir şeyler öğretilmeye değer görülmemiştir. Büyüyünce de durum değişmemiş ve çalışma hayatının bir parçası olarak görülmesi bile yüz yıllar sürmüştür. Günümüzde hâlâ kadınlar pek çok işte çalışamamakta; çalışsa bile ya iş yerinde psikolojik şiddete maruz kalmakta ya da erkeklerden çok daha düşük ücretlere layık görülmektedirler. Durum böyle olunca da hem ailesi hem de toplum tarafından erkeklerden daha önemsiz, güçsüz, yardıma muhtaç, tek başına var olamayan, sorumluluk sahibi olmaktan korkan, koruyup kollanması gerektiğine inandırılan kadınlar, yaşamak için birine -bir erkeğe- ihtiyaç duydukları fikriyle büyürler. Bu yüzden de bir an önce onları bu çaresizlikten ve yalnızlıktan kurtaracak olan erkeğin gelmesini isterler. Çünkü kadınlara, hayatın onlara karşı hazırladığı zorluklarla savaşmak öğretilmemiş; onun yerine ne zaman bir zorlukla karşılaşsa bir erkekten güç istemesi gerektiği söylenmiştir.
Daha çocukken kız çocuklarına anlatılan masallarda bile her zaman yardıma ihtiyacı olan karakter bir prensestir ve onu kurtaran kişi de beyaz atlı bir prenstir. Prensesin savaşmaya ve tek başına problemleri çözmeye yetecek kadar gücü yoktur. Bu hikayelerle büyüyen kız çocukları da ileride kendi hayatlarının sorumluluğunu almaktan kaçarak, evlenecekleri güne kadar tutsak olduklarını düşünürler. Bu yüzden eğer evlenirlerse tutsaklıklarının son bulacağına ve mutlu sona kavuşacaklarına inanırlar. Hatta ne kadar erken evlenirlerse kendilerini o kadar şanslı sayarlar çünkü prensleri ne kadar erken gelirse onlar da o kadar çabuk mutluluğa erişecek ve rahat bir yaşama sahip olacaklardır. Fakat çoğu zaman hayatları ve ilişkilerinde gördükleri, kadınların önceden bekledikleri gibi olmaz. Er ya da geç, hayatın ve ataerkil düzenin masallarda anlatılanlar gibi olmadığını görürler. Bir insanın kurtarıcısının yalnızca ve yalnızca kendisi olduğunu yaşayarak öğrenirler ama artık çok geç olabilir. Çünkü zamanında kendi hayatlarının iplerini eline almalarına izin verilmemiş ve kendi ayakları üstünde durmaları öğretilmemiştir.
Pek çok kadının bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde yaşadığı Andromeda Kompleksi, kadınların erkeklerden bağımsız birer kişilik ve hayat düzeni geliştirmelerini engellemekte ve yaşamla aralarına görünmez kalın bir duvar örmektedir. Ataerkil düzenin getirdiği bu kompleks, toplumsal süreç içerisinde en küçük yaştan itibaren kadınlara dayatılıyor ve her bir kadın büyüdükçe yeniden üretiliyor.