Kadın yazarlar tarih boyunca sadece edebi üretimleriyle değil kadın kimlikleriyle değerlendirilmişlerdir. Medya, türlü olayları ve durumları kitleye tanıtan önemli bir araçtır. Üreten kadın olduğunda bu araç cinsiyetçi kalıpları içinde barındıran düşman silahına dönüşmektedir. Medya kadın yazarın sadece kitabını okumaz, onun hayatını okur. Yazar büyük olasılıkla edebi türün nasıl oluştuğunu merak eden süslü cümlelerle oluşturulmuş sorularla muhatap oluyormuş imajı verilir. Ancak gerçek merak konusu bu süsleme soruların ardında yatan “asıl” sorulardır. Bu sorular, genellikle röportajlarda karşılaştığımız kadınların eşleriyle ilişkileri, anneliklerinin nasıl ilerlediği gibi başlıklar altında toplanan sorulardır.
Tarihsel Arka Plan ve Kuramsal Çerçeve

Jale Parla’ya göre kadınların ortaya koydukları metinler onların cinsiyetleriyle bağdaştırılmaya çalışılmış ve edebiyat kanonunun dışında kalmışlardır. Parla’ya göre kadınların bir kısmı “asıl” edebiyat tarihine alınmaz. Örneğin Cumhuriyet Dönemi romanlarına baktığımızda bu kanonun içindeyken Suat Derviş dışarıda kalmış ve dolayısıyla görünürlüğü azalır. Kuytu köşede kalan bu kadın yazarlar da kadın kimliklerinden dolayı bu kanona dahil edilmezler. Bu kanona “layık” görülen kadın yazarlarımız ise üzerinde ışıkları toplar ve çok sıkı eleştirilere maruz kalır. Tarih tekerrür eder ve medya da kadınları benlikleriyle değil kimlikleriyle ön plana çıkartır. Kadınlara yöneltilen sorular, metinlerin dili ve kurgusu üzerine olması gerekirken, çoğunlukla ‘Kadın gözüyle yazmak nasıl bir şey?‘ gibi klişelere dönüşmüştür. Aynı soru erkeklere sorulmamaktadır. Bu sorunun erkek versiyonunu bir düşündüğümde çeşitli sorular akla geliyor: Erkek gözüyle yazmak gerçekten bir ayrıcalık mı ya da yalnızca erkekler mi tecrübe edinir, onlar mı duygularından bahsedebilir? Toplum gözünde erkekler duygularından bahsettiğinde güçlü ve fedakar sayılırken aynı denklem kadınlar üzerinde bu sonucu vermiyor.
Medyada Kadın Yazarların Ele Alınış Biçimleri

Kadın yazarların eserleri çoğu zaman metnin kendisi üzerinden değil de onların cinsiyetleri üzerinden değerlendirilir. Bu durum da okuyucu algısını doğrudan etkilemektedir. Erkek yazarlar metinde duygusal yoğunluk, derinlikli dil ya da toplumsal perspektif sunduğunda odak hem metindedir hem de bu metin evrensel olarak nitelendirilir. Aynı dil ve içerik unsurlarını kadın yazar kullandığında ise medya unsurları metni kadın yazarın kişisel yaşamına bağlama eğilimindedir. Yöneltilen sorular annelik deneyimi, eş ilişkileri gibi konular olur. Bu bağlamda Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölümü adlı eserinde kullandığı dil, feminen dil olarak görülür. Eser erkek yazarların klasikleşmiş üsluplarının yanında toplumsal gerçekliği anlatma gücü olarak algılanmıştır. Bu bakış açısı da kadınların dili ve üslubu daima daha iyidir ya da kadınların kendilerine özgü bir üslupları vardır tartışmasını doğurur. Bir taraf fazla duygusal bulurken diğer taraf zengin bulur. Medya bu metinleri kadın yazarların feminen dili bağlamında tartışmıştır. Sevgili Arsız Ölüm toplumsal bir romanken gelen eleştirilerle birlikte kadınların benliklerini ortaya koyma çabası durumu gibi algılanmıştır. Dolayısıyla edebiyat eleştirisi ve medyanın kadın yazar algısı, toplumsal cinsiyet normlarını yeniden üretmeye zemin hazırlar ve kadınların edebiyat dünyasındaki görünürlüğünü sınırlar.
Karşılaştırmalı ve Uluslararası Perspektif

Türkiye’de kadın yazarların medya ve eleştiride karşılaştığı durum uluslararası örneklerde de çok farklı bir eğilim göstermez. Örneğin Virginia Woolf eserlerinde toplumsal gözlemleri ve bireysel duyguları öne çıkarırken medya onun metinlerini “kadın bakış açısı” perspektifinden yorumlamıştır. Türkiye’de ise benzer bir durum olarak Latife Tekin, Sevgi Soysal gibi birçok kadın yazarın metni feminen dil bağlamında ele alınır. Dolayısıyla uluslararası perspektife bakıldığında sorunun yerel olmadığını görmekteyiz. Ne yazık ki kadın yazarlar, toplumsal bakış açısıyla geleneksel ve dijital medyada metinleriyle değil cinsiyetleriyle var olma eğilimi gösterirler. Toplum, metinleri salt haliyle değil de bu metinlerin her birinin cinsiyeti varmış gibi okur. Medya okurdan etkilenirken okur da medyadan etkilenir. İkisi birbirini canlı tutan organizmalar gibidir. Toplum, kendi yansımasını medyada görür ve kadın yazarları eleştirmeyi olağan bir tutum haline getirir. Uluslararası kadın yazarlar da dijitalleşmeyle birlikte metinlerini direkt olarak okuyucuyla buluşturma şansı elde etmektedirler. Medyanın etkisi bir nebze azalır ve kadın yazar önyargılardan bağımsız bir görünürlük kazanır. Türkiye’de de benzer bir süreç online platformlar sayesinde başlamış ve kadın yazarların küresel ölçekte temsilini arttıran bir durumu başarıyla ortaya koymuştur.
Dijital Medya ve Yeni İmkanlar

Günümüzde kadınlar geleneksel medyanın sınırlayıcı etkisinden kaçıp görünürlüklerini ve kabiliyetlerini göstermek amacıyla dijital medyaya yönelmişlerdir. Yine de medyanın kadınları birçok eleştiriye maruz bıraktığı bir gerçek. Fakat var olduklarını duyurmak için de bir araç diyebiliriz. Youtube, Instagram, LinkedIn gibi platformlarda kadın yazarlar kendilerini tanıtmakta, bir portföy oluşturmakta ve var olduklarını göstermektedirler. Ama hala “kadın yazar” etiketi “yazar” etiketinden ayrı tutulmaktadır. Medya ve eleştiride cinsiyet ayrımının ortadan kalkması, yalnızca bireysel görünürlük açısından değil toplumsal cinsiyet algısının kalıplaşmış normlarından sıyrılmayı da başarabilmenin bir sonucudur. Bu noktada elzem olan kadın yazarların cinsiyetlerini öncelemek yerine ürettiği metinleri konuşmaktır. Çünkü kadın yazarların görünürlüğü ve temsili sadece edebiyat tarihini değil toplumsal cinsiyet algısını etkiler. Günümüzde medya kadın yazarların metinlerini okuyucuya doğrudan ulaştırır. Fakat cinsiyetleri üzerinden eleştirilere maruz kalmalarına da sebep olur. Bu durumda medyanın yapması gereken kadın ve erkek ayırt etmeksizin edebi metni kadın yazarın özel hayatından bağımsız, ayrı olarak değerlendirmektir.
Kaynakça:
Öne çıkarılmış görsel: kayiprihtim.com
Tekin, Latife. Sevgili Arsız Ölüm. İstanbul, Can Yayınları, 2019.
Parla, Jale (der.). Kadınlar Dile Düşünce: Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet. İstanbul: İletişim Yayınları, 2004.
Çok önemli noktalara değinen başarılı bir yazı olmuş, keyifle okudum eline sağlık✨
Güzel yorumun için teşekkür ederim Ayşe🧡