Juliette Binoche, izleyici için bir konfor alanı gibidir. Bir afişte veya fragmanda onun yüzünü gördüğümüzde bizleri hayat kırıklığına uğratmayacak bir film izleyeceğimizi anlarız. Filmlerde rol almaya başladığı zamanlardan günümüze kadar Binoche, birçok farklı karaktere bürünerek sıradanlığın dışına çıktığı bir kariyere sahiptir. Fransız sineması dendiğinde akla gelmesinin yanında beraber çalıştığı yönetmenler ile dünya sineması için de önemli bir isimdir. Romantik, dram, bilim kurgu, gerilim fark etmeden her rolü başarıyla üstlenen Juliette Binoche, beyaz perdenin sınırlarını zorlayan bir kadın.
Juliette Binoche Kimdir?
Tiyatro yönetmeni ve heykeltraş bir baba ile oyuncu bir annenin kızı olarak Paris’te dünyaya gelen Juliette Binoche, öğrenci olduğu zamanlarda tiyatroya başlamasının ardından Paris’te oyunculuk eğitimi almaya da başladı. Eğitiminin ardından birçok ülkede oyun sergileyerek devamında oyunculuğa resmen başlamış oldu. Yeteneğiyle kısa sürede öne çıkmayı başaran Juliette Binoche, birçok önemli yönetmen ve oyuncuyla beraber çalıştı. Oscar, Cannes, BAFTA, César gibi önemli ödülleri de bulunmakta.
Oynadığı her bir karakterle akıllara kazınan Juliette Binoche’un geçmişten günümüze unutulmaz filmlerini listeledik.
Both Sides of the Blade (2022)
Both Sides of the Blade, Juliette Binoche’in rol aldığı son yayınlanan filmi. Sara ve Jean’in yaşadığı aşk dolu ilişkiyi izliyoruz. Birbirlerine dokunuşları, bakışları, sevgi sözleriyle adeta tutku dolu bir aşk yaşamaktadırlar. Ancak Sara’nın eski sevgilisi aynı zamanda Jean’in eski bir arkadaşı olan François, ikisinin de hayatına girer. François ile Jean beraber iş yapmak adına bir adım atar ve aynı zamanda Sara, eski hislerinin onu terk etmediğinin de farkındadır. Zamanla gelişen olaylar beraberinde bir aşk üçgeni yaratır. Sadakatsizlik gibi konuların başlıca işlendiği film, izleyiciyi de tüm duygulara tanık etmekte. Both Sides of the Blade, Uluslararası Berlin Film Festivali’nde Yönetmen Claire Denis’e En İyi Yönetmen dalında “Altın Ayı” ödülünü kazandırmayı başarmıştır.
Between Two Worlds (2021)
Juliette Binoche’in hayat verdiği gazeteci Marianne Winckler, çalışma hayatındaki adaletsizlikler üzerine bir kitap yazmak ister ancak bunu derin bir araştırmacılık ruhuyla yapmaya karar verir. Asıl kimliğini gizleyip tüm hayatından feragat ederek temizlik işçiliğine başlar. Bu şekilde yaşanan adaletsizliği, toplumsal sorunları ve diğer tüm durumları en yakından gözlemleyebilecektir. Çalışmış olduğu temizlik şirketinden bir grup arkadaş edinir ve bu sayede onların da hayatına yakından tanık olmaktadır. Gerçekler ortaya çıkana kadar bu araştırmaya devam eden Marianne, kitabında şahit olduğu tüm olayları okuyucusuna aktarır. Zorluklara, güvencesizliklere ve dayanışmaya odaklanan Between Two Worlds, aynı zamanda çalışma hayatındaki eşitsizliklere karşı güçlü bir eleştiri içeriyor.
High Life (2018)
High Life, Juliette Binoche ve Robert Pattinson’un yer aldığı bir bilim kurgu filmi. Ömür boyu hapis cezası almış olan mahkumlar ile bir anlaşma yapılır. Mahkumlara bilime katkı sağlayabilecekleri bir teklif sunulur. Bu teklifi kabul eden mahkumlar, bir grup halinde uzaya gönderilir. Üreme konulu bir deney üzerinde denek olmayı kabul eden mahkumlar bu kapsamda yeni bir hayata başlarlar. Zamanla gelişen olayların beraberinde Monte ve kızı bu deneyin ardından hayatta kalmayı başarmış son iki kişidir. Claire Denis’in yönetmen koltuğunda oturduğu High Life, distopik bir dünyayı izleyiciye sunuyor.
Certified Copy (2010)
İngiliz yazar Miller, kitabının tanıtımı için bir konferansa katılmaya İtalya’ya gelmiştir. Fransız Elle ise bir sanat galerisi sahibidir. Miller, eserlerde kopyacılık ve orijinallik durumlarıyla ilgili farklı bir düşünceye sahiptir. İkili tanışmasının ardından, Toskana bölgesini gezmeye başlarlar ve bir süre bu konu gündemde kalır. Zamanla birbirine alışan Miller ve Elle arasındaki ilişki değişmeye başlar. Uzun zamandır evli bir çiftmiş rolüne bürünmüş oldukları bir senaryoya adapte olurlar. Devamında ise izleyicinin kafası karışacaktır çünkü gerçek olan ve oynadıkları evli çift rolü birbirine girer. Juliette Binoche, oynamış olduğu Elle karakteriyle Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü almayı başarmıştır.
Code Unknown (2000)
Code Unknown, Juliette Binoche ve Avusturyalı Yönetmen Michael Haneke’yi bir araya getirmiştir. Haneke’nin yazıp yönettiği film, aynı zamanda Fransa’da çektiği ilk film olma özelliğini taşımaktadır. Code Unknown, tek bir hikaye ve karaktere bağlı olmayan bir film. Aksine arka arkaya izlediğimiz farklı hayatların birbirine bağlandığı noktaları görmekteyiz. Paris sokaklarında bir çocuğun, dilencinin üstüne çöp atmasıyla başlayan hikayede, diğer isimleri de sırasıyla izliyoruz. Oyuncu, fotoğrafçı, öğretmen, çiftçi ve bir göçmenin hayatlarını konu edinen Code Unknown, aynı zamanda sınıfsal farklılıklar adına sert bir eleştiri içermektedir.
The Children of the Century (1999)
Alfred De Musset, filmin ilk dakikalarında içinde bulundukları umutsuzluklarla dolu dönemi “bencillik çölü” olarak adlandırıyor ve kendisinin de bu çölde olduğundan bahsederek sözlerine ekliyor: “ta ki bir gün onunla tanışıncaya dek.” Alfred De Musset, düşüncelerini olduğu gibi aktarmasıyla bilinen kalemi güçlü bir şairdir. George Sand ise toplumun kalıplaşmış düşüncelerinin aksine savunduğu düşüncesini kitaplarını aktaran bir yazardır. George sadece yazmakla da kalmaz ve kitabının bölümlerini insanlarla okuyarak benimsenmiş olan düşünceleri değiştirmeye çalışır. Sand, aynı zamanda bir kadın hakları savunucusudur. Film boyunca izlediğimiz çalkantılı aşkın yanında bu zor dönemde kadınların haklarının savunulması da özenle işlenmekte. Musset ve Sand’i bir araya getiren nokta da edebiyat olmuştur. Juliette Binoche ve Benoit Magimel’in başrollerinde olduğu The Children Of The Century, birbirine tutkuyla bağlı iki yazarın aşk hikayesini anlatıyor.
Three Colors-Blue (1994)
Three Colors, Krzysztof Kieslowski’nin kült üçlemesidir. Blue, White, Red isimlerine sahip üç filmden oluşmaktadır. Three Colors: Blue ise üçlemenin ilk filmidir. Juliette Binoche’un hayat verdiği Julie, ailesiyle birlikte bir trafik kazası geçirir. Eşi ve kızını kaybettiği bu kazadan ise kendisi yaralı bir şekilde kurtulur. Bundan sonra onun için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır ve bu yüzden Julie, geçmişi yok sayarak hayatına devam etmeye çalışır. Filmde Julie’nin yaşadığı değişimi izliyoruz, arasında sıkışmış olduğu, kimseyi yanında istemediği ve ihtiyaç duymadığı anları görüyoruz. Böylece bir de onun acısına ortak oluyoruz. Juliette Binoche’un oyunculuğuna güçlü diyaloglar da eşlik ediyor. Aynı zamanda Blue, izleyicinin aklına kazınmış sahnelerle de bilinir. Julie’nin acısını yumruğunu duvara sürterek gösterdiği sahne ve kahve dondurma ikilisi bu sahnelere örnektir.