Beş yıldır bu sütunlarda ana akım Fransız yönetmenlerin yanlış tekniklerine saldırırken söylemek istediğimiz şuydu: Kamera hareketleriniz çirkin, çünkü konularınız kötü; oyuncularınız berbat oynuyor, çünkü diyaloglarınız beş para etmez; sinemayı nasıl yaratacağınızı bilmiyorsunuz, çünkü daha sinemanın ne olduğunu bilmiyorsunuz. — Jean-Luc Godard (Cahiers du cinema, 1959)
Dünya sanat sinemasında devrim niteliğinde bir olay olan Fransız Yeni Dalgası’nın yeryüzündeki son temsilcisi Jean-Luc Godard hayata gözlerini yumdu. Sinemaya dair yaptığı işlerle, kelimenin tam anlamıyla bu dünyada ölümsüz olmayı başardı ve beyaz perde onun için son kez karardı.
J.-L. Godard Kimdir?
3 Aralık 1930’da İsviçre kökenli Fransız bir ailenin tek çocuğu olarak Paris/Fransa’da dünyaya gelmiş Fransız sinema yönetmeni ve senaristtir. 2. Dünya Savaşı sırasında İsviçre’de yaşamış, 1940’ların sonuna doğru anne ve babası boşanınca o da etnoloji (budunbilim) okumak için 1949 yılında Sarbonne (Paris) Üniversitesi’ne girmiştir. Sinema adına ilk atılımlarını burada yaparak Cineclub’e ve ardından dünyanın en geniş sinema belgesine ve sinemayla ilgili obje arşivine sahip Cinémathèque Française’e katılmıştır. Hayatında dönüm noktası yaratan André Bazin ile orada tanışıp Bazin’in önderliğinde Yeni Dalga akımına dahil olmuş ve Cahiers du Cinéma (Sinema Defterleri) dergisinde yazmaya başlamıştır. Godard’nın en büyük idolü ise Charlie Chaplin’dir. Çünkü Chaplin öğretiyi sessizce anlatırken, aynı zamanda öğretiyi şiirsellik ile devam ettirmek isteyen de bir gelenekçidir aslında.
Sinemaya Yeni Bir Soluk Getiren Fransız Yeni Dalgası (Nouvelle Vague)
Fransız Yeni Dalga Akımı, İtalyan Yeni-Gerçekçi Sinemasından bir nebze de olsa etkilenerek gerçeğin yeniden üretilmediği, olduğu gibi yalın halini gösteren bir estetikten doğdu. 1950’lerin sonlarında ve 1960’ların başında François Truffaut, Jean-Luc Godard, Éric Rohmer, Claude Chabrol ve Jacques Rivette gibi gelecekte çok büyük işlere imza atacak isimler öncüllüğünde, sinemada standartlaşan film formunu reddetmeleri ve sinemanın içinde ideolojik değişimleri yansıtarak toplumsal katkıyı hat safhaya çıkarmaları açısından Fransız Yeni Dalga Sineması, kalıplaşan tabuları yıkarak kendine özerk bir yer edinmiştir. Öyle ki bu isimler, 1968 hareketini destekleyerek kendi filmlerinin de olmasına rağmen Cannes F. Festivali’ni dahi eleştirmişlerdir. Bu akımın oluşturulmasındaki en temel sebep ise insanlara ‘’Herkes film yönetmeni olabilir!’’ mesajını verebilmektir.
- Sigaralarınızı, kalem ve kağıtlarınızı hazırlayın. Neticede Godard filmleri sigara içmeden ve detayları not almadan izlenecek gibi değil.. Buyurun J-L Godard sinemasının öncü filmlerine şöyle bir göz atalım.
À Bout De Souffle (Serseri Aşıklar)
Sonuna dek tehlikeli yaşamak! – Á Bout De Souffle
(1960)
Godard’nın 1960 yılında yazıp yönettiği, dram-suç türündeki ilk uzun metraj filmi olması gerekçesiyle önemlidir. Filmin başrollerinde dönemin genç yeteneklerinden Jean-Paul Belmondo ve Jean Seberg yer almaktadır.
Filmin konusu: Tam anlamıyla bir serseri olan Michel Poiccard bir araba çalar ve sonrasında bir polisi öldürür. Fakat kadınlara olan ilgisi bu sorunun önüne geçerek onu kız arkadaşı Patricia Franchini’nin yanına getirir. Michel’in tek derdi kız arkadaşını da alıp İtalyaya kaçmaktır. Fakat işler onun için hiç de umduğu gibi gitmez.
Yeni Dalga Etkileri: Filmin giriş sahnesinde çaldığı araba ile giderken karakterin kendi kendine konuştuğunu düşünürüz. Fakat sonra kameraya dönerek konuşmaya devam eder, o anda izleyici ile konuştuğunu anlarız. İlginç olan şeyse şu, kameraya döndüğünde izleyiciye gayet realist şekilde küfür etmesi. Çünkü standart bir formda dönemin şartlarına kıyasla böyle bir olguyla karşılaşmak pek mümkün değil. Bir diğer etki ise filmin çekim yöntemi. Çünkü izlenilen birçok sahnede özel bir durum olmamasına karşın çevredeki insanların (normal şartlarda figüran olmaları gerek) şaşkın şekilde kameraya baktıkları ve figüran olamayacak kadar doğal olduklarını görüyoruz. Bu da bize ‘’gerçek dünyada çevredeki insanlar işte böyle tepkiler verir’’ yorumunu katıyor.
Pierrot Le Fou (Çılgın Pierrot)
Fransa-İtalya ortak yapım olan Pierrot Le Fou ‘’Serseri Aşıklar’’ filmine benzer şekilde suç-drama-romantik türlerinin bir örneğini verir. Filmin başrollerini Jean-Paul Belmondo ve Anna Karina paylaşır.
Filmin Konusu: Geçmişini bir türlü geride bırakamayan Ferdinand (Pierrot) bir türlü alışamadığı burjuva yaşantısını bırakıp yeniden aklındaki insana, Marianne’e geri döner ve ikili bilinmezliğe doğru yollara düşerler. Birbirlerinden kopamayan ama birbirleri ile de olamayan iki aşık için, muhtelif suçlarla dolu bir macera başlar.
Yeni Dalga Etkileri: Bu film Godard’ın en çok eleştirilen filmlerinden biridir. Deneysel çalışmalarının şiirsel yaşam gücü ve politik/alaycı şeklinde iki olgunun arasında kalmış olan eser, bu bütünler toplamında gerçek güzellik duygusunu ortaya çıkartmış ve yeni dalganın etkileri görülmüştür. Bunlara ek olarak filmin son sahnesinde Pierrot’un yüzünü mavi renge boyadığını, yüzünün üzerine sarı renkte bir dinamit ve onun üzerine de kırmızı renkte bir dinamit sardığını görürüz. Daha sonrasında fitilleri ateşleyerek dinamitleri patlatır. Burada önemli olan sinemada bu renklerin temsil etiği anlamlar ve onların Pierrot üzerindeki yansımasıdır. Sırası ile; mavi özgürlüğü, sarı sevgi ve merhameti, kırmızı ise irade, güç ve hırsı simgelemektedir.
Alphaville, Lemmy Caution’un Garip Serüveni
Hep böyle zaten. Asla hiçbir şeyi anlamıyorsunuz. Evet, bu hep böyledir. Asla hiçbir şeyi anlamazsınız. Ve bir gece, bunu ölümle noktalarsınız. – Alphaville (1965)
Alphaville, başrollerini Eddie Constantine ve Anna Karina’nın paylaştığı, 1965 yapım, bilimkurgu ve neo-noir (kara film) türlerine ait olan eserdir. Alphaville kendi türünde, kendi sanat anlayışını içinde barındıran, sinematografik olarak kusursuz bir eserdir.
Filmin Konusu: Lemmy Caution’ın başka bir gezegenden Alphaville’e (Alfa Kent) gelmesi üzerine dengeler bozulur. Mutasyona, değişime uğramış Alphaville sakinleri dış ülkeden gelen bu gizli dedektifi hoş karşılamaz. Çünkü Lemmy Caution bu düzeni bozuk kentte değişime uğramış eski dedektif arkadaşlarını kurtarmaya çalışır. İşler onun umduğu gibi gitmese de Alphaville’de yaşanan olaylar, kent sakinlerine kısa süreliğine farkındalık yaşatır.
Yeni Dalga Etkileri: Alphaville, aslında bize Godard’ın neyi anlatmak istediğini gösteriyor. Bunu hem şiirsellik ile yapıp hem de kendi döneminde bulunduğu şartları bir distopya kurarak izleyiciye sunuyor. Bu sayede modern dünyayı, kapitalizmi ve yönetici sınıfı hegemonyasını görmüş ve dönemin şartlarını anlamış oluyoruz. Bununla beraber kadının film içerisindeki konumuna baktığımızda o dönemde bir obje olarak görüldüğü de düşünülebilir. Godard, aslında çok iyi bir yönetmen ve yazar olmasının yanı sıra çok iyi de bir öğreticidir.
Masculin Féminin (Erkek, Dişi)
Godard’ın erkek ve kadın arasındaki hegemonya atışmasına değindiği, başrollerini Jean-Pierre Léaud ve Chantal Goya’nın paylaştığı Romantik-Dram filmidir. 1966 yapım olan eser sinematik açıdan baskın bir Godard filmidir.
Filmin Konusu: Paul, ordudan yeni ayrılmış ve kendini ne yapacağını bilemediği bir boşluğun üzerinde bulmuştur. Değişen yaşam standartlarına adapte olamadığı için kız arkadaşıyla olan ilişkisine ağırlık verir. Fakat değişen şartlarla kız arkadaşının da görüşleri değişmiş ve kendi kariyer hedefini oluşturmuştur. Paul ise bu durumu içselleştirerek hem sosyal açıdan hem de politik açıdan olaylara tepki gösterir.
Yeni Dalga Etkileri: 1968 olaylarına destek çıkan Godard, Masculin Féminin’de bu olaylara ”Karl Marx ve Coca-Cola çocukları” başlığını vererek tepki göstermiştir. Film İçerisinde bu olayların betimlendiği bazı sahneler mevcut. Özellikle bir sahnede özel bir aracın üzerine protest kelimeler yazıldığını görüyoruz. Yeni Dalga Akımı bu filmde toplumsal değerleri simgesel olarak yansıtırken, bir yandan da dönemin önemli olaylarını izleyiciye en realist şekilde aktarmayı başarıyor.
Artık sadece sanattan bahsedenlerin tepkileri var.
Yazımızın sonuna gelirken 7. Sanat’ın unutulmayacak, ölümsüz yönetmen ve senaristlerinden, Fransız Yeni Dalga Sinemasının son temsili olan Jean-Luc Godard’ı tüm saygımızla selamlıyoruz.
Jean-Luc Godard’ı ayrıntılarıyla ele alan tertemiz, harika bir yazı olmuş. Ellerine sağlık.
Çok teşekkür ederim, sevgilerden bir demet. ??