Sinemaya yönelmeden önce, Godard aslında bir ressam olmak istiyordu. İlk uzun metrajlı filmi À Bout de souffle 1960 yılında gösterime girdikten kısa bir süre sonra Godard yeni pozisyonunu açıkça belirtti: “Bir ressam gibi çalışıyorum.” Sinemada devrim yaratan filmleriyle Fransız Yeni Dalga akımının en önemli yönetmenlerinden biri olan Jean Luc Godard‘ın sinemaya yaklaşımı üzerine konuşalım.

“Resim hareketsizdir, sinema ise ilginçtir, çünkü yaşamı ve yaşamın ölümlü yanını yakalar.”
Jean-Luc Godard
Godard için, Fransız sinemasına merakı başlayan izleyicilerin ilk adresi olarak düşündüğüm yönetmen diyebilirim. Kendisi sinemada geleneksel yöntemleri reddedip yeni bir yol açmıştır. Yaratıcılığıyla, sanattan özellikle resimden parçalar alıp sinemayı politikayla entegre etmiştir. 1930’da Paris’te doğan Godard, sinemaya olan ilgisini genç yaşlarda kazanmış, öncelikle ressam olmayı hayal etmiştir. Ancak sinema, onun için bir ifade biçimi hâline gelmiştir. Gelin onun bu yenilikçi, bağımsız birkaç eleştirel filmlerine bakalım.
1. À Bout de Souffle (1960)

Godard’ın bu filmi, Fransız Yeni Dalga’nın ikonik örneklerinden biridir. Filmdeki birçok sahne, popüler kültür referanslarıyla doludur ve özellikle film noir estetiği ile oynar. Resimsel olarak, özellikle Edward Hopper gibi sanatçıların yalnızlık ve kentsel yaşam temalarını yansıtan çalışmalarıyla benzerlikler taşır. Kareler, kompozisyonlarıyla tablo gibi düzenlenmiştir.
2. Pierrot le Fou (1965)

Bu filmde Godard, rengin ve görüntünün ön planda olduğu bir anlatım tarzı benimser. Mavi ve kırmızı gibi canlı renklerle hikâyenin duygusal tonlarını belirler. Renkler, tıpkı bir ressamın paletindeki boyalar gibi, karakterlerin ruh hâllerini ve filmin atmosferini derinleştirir. Picasso, Modigliani, Chagall, Renoir ve diğerlerinin modern sanat eserlerinin yoğun etkileri hissedilir. Godard, sahneleri resimsel bir estetikle kurgulayarak, hareket eden resimler yaratır. Renk ve ışık kullanımı, özellikle pop sanatının etkilerini yansıttığı söylenebilir.
3. 2 ou 3 Choses Que Je Sais D’elle (1967)

2 ou 3 Choses Que Je Saia D’elle filmi, Godard’ın endüstriyel ürünlerin tüketim kültüründeki rolünü sorguladığı bir yapıttır. Film, Andy Warhol’un sanatına dair göndermeler içerir. Godard, reklam panolarını ve kentsel manzaraları resimsel bir bağlamda sunarak, modern yaşamın estetiğini sorgular.
4. La Chinoise (1967)

La Chinoise, gençlerin siyasi ve ideolojik sorgulamalarını konu alır. Godard, filmdeki sahnelerde farklı sanat akımlarına referanslar verirken, özellikle Matisse gibi ressamların renk kullanımından etkilenir. Sanat ve politika arasındaki ilişkiyi ele almıştır.
Diğer filmlerde de bu etkilerden bahsedebiliriz. Godard’ın filmleri, her biri kendi içinde resim sanatıyla derin bir bağ kurarak, izleyicilere hem görsel hem de düşünsel bir deneyim sunar. Godard, her bir film karesini bir tablo gibi tasarlama konusunda ustadır. Resimsel estetik, sinemasının temel unsurlarından biri olarak öne çıkar. Ayrıca sık sık karakterlerinin doğrudan kameraya bakmasına ve izleyiciyle konuşmasına izin verir. Bu, sinemada dördüncü duvarın kırılması olarak bilinir.

Son olarak onun doğaçlama konusundaki yeniliğini söylemeden olmaz. Jean-Luc Godard’ın doğaçlama tarzı, geleneksel sinema kurallarını sorgulayan deneysel bir yaklaşım olarak öne çıkar. Bu tarz, daha doğal ve gerçekçi diyaloglar ile sahneler yaratmasına olanak tanır. Anlık duyguların yakalanmasını sağlar ve yazılı senaryolar yerine anlık etkilere odaklanır. İzleyicilere sürprizler sunarak sinemanın sınırlarını zorlar ve karakterlerdeki içsel çatışmalar ile toplumsal eleştirileri güçlendirir. Sonuç olarak, Godard’ın doğaçlaması, özgürlük arayışını ve deneysel sinema anlayışını yansıttığını söyleyebiliriz.
Kaynakça
Öne Çıkan Görsel: pinterest.com
Shafto Sally. “Leap into the Void: Godard and the Painter”. Senses of Cinema. Mayıs 2006, Web. 21 Eylül 2024.
Zeric, Arijana .“I work like a painter” – exploring Jean-Luc Godard’s use of artwork in his films”. Hero Magazine, 19 Ekim 2022, Web. 21 Eylül 2024.


