Jean-Louis Fournier: Hayatı Alıntılayan Yazar

Editör:
İrem Nur Kaya

Jean Louis Fournier Kimdir?

19 Aralık 1938 yılında Fransa’nın Calais şehrinde dünyaya gözlerini açan Fournier yazar, televizyoncu ve komedyendir. Kitaplarında kullandığı mizahi dil sayesinde onun komedyen tarafını daha iyi anlarız. Yazdıklarında hep kendisine dair anlatımlara yer veren Fournier’in alametifarikası; okuyucunun kalbine sapladığı acıklı bir oktan hemen sonra bunu bir güldürü unsuruna çeviriyor olmasıdır. Anlatı türünde eserler veren yazar, Fransa’nın yaşayan en iyi yazarlarından biri olarak kabul ediliyor.

Kitaplarında annesini, babasını, hayat arkadaşını ve çocuklarını bazen ona çok kızacağınız yorumlarla bazen de aslında içinde bulunduğu durumun ona ne kadar acı verdiğini özümseyerek anlatır. Fournier’in kitaplarında hayata ve insana dair her şeye rastlamamız mümkündür, ki bu nedenle onu yaşayan bir kitap gibi düşünebiliriz. Kitaplarında kimi zaman çok huysuz, kimi zamansa kırılgan anlarına şahit oluruz. Neredeyse yazdığı her bir satırın alıntılanabileceği kusursuzlukta olduğunu da eklemeden geçmeyelim.

Yazarın şu anda basımlarına ulaşabileceğiniz kitapları şu şekilde:

♦Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam
♦Dul
♦Otopsim
♦Kuzeyli Annem
♦Nereye Gidiyoruz Baba?
♦Tek Yalnız Ben Değilim
♦Son Siyah Saçım ve İhtiyar Delikanlılara Bazı Öğütler

Bir de Muzip Tanrı isimli kitabı var, ancak kitabın yeni basımı şimdilik bulunmuyor.

Yazarın otobiyografi türünde yazdığını söyleyebileceğimiz kitapları Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.

Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam

“Bir sabah, çok erken vakitte, annem odama geldi. ‘Sanırım baban öldü.’ dedi. ‘Yine mi…’ dediğimi hatırlıyorum.”

Yaşlanmış ama babası öldüğünde olduğu çocuğu hiçbir zaman unutamamış bir adamın dilinden, baba imgesine dair bir anlatıdır Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam. Belki ailesine kalıcı bir kalp kırıklığı bırakması dışında kimseyi öldürmemiştir babası diye düşünmek için okuyucuya sebepler verir. Fournier’in çocukluğundan başlayarak yazdığı bu anlatı, 84 sayfalık kısacık bir hazine olarak nitelendirilebilir.

“Babamı o kadar körkütük sarhoş görmüştüm ki, gerçek bir ölüyle körkütük sarhoş biri arasındaki farkı bilemiyordum. Sonra babam doktordu ve bir doktor ölemezdi. Kalktım. Odasına gittim. Yatağın yanı başına düşmüş, ağzı kan doluydu. Beni azarlamadı, gerçekten ölmüştü.”

Bir yetişkinin yazdığı, ama asla büyümeyen o küçük Jean-Louis’in dilinden dökülen satırlarda çocukluğun unutulmayan travmaları, kırgınlıkları ve korkularını muzip bir dille anlatması, kitabı unutulmaz bir hale getirir. Yazarın babası Paul Léandre Emile Fournier‘in ölümünden sonra kaleme aldığı kitap, 2008’de Prix Famina Ödülü’nü kazanır.

Dul

“Artık dulum. 12 Kasım günü Sylvie öldü. Çok üzücü. Bu sene indirimli satışlara birlikte gidemeyeceğiz.”

Kitap, adından da anlaşılacağı üzere hayat arkadaşı Sylvie hakkındadır. Yazar, eşiyle olan 40 yıllık evliliğini yine kendine özgü kusursuz diliyle anlatma yolunu seçer. Karısına dair anılarını; onu kaybettikten sonra gelen, dul kalmış bir adamın hisleriyle dile getirir.  Fournier’nin ikinci eşi Sylvie ile evlendikten sonra üç çocukları olur ve her normal aile gibi hep mutlu bir evlilik sürdürmezler. İnişli çıkışlı hayatlarında zor zamanlar geçirseler de yazarın Sylvie’ye olan sevgisi 116 sayfalık kitap boyunca satırlarından taşar. Karısından bahsederken aslında dul kalmış bir adamın yaşadığı zorluklarını derinlemesine irdeleyerek, okuyucuya dul kalmışlığı hissettirir.

“Bu sene, kış daha erken, 12 Kasım’da başladı. Sanırım çok uzun sürecek ve her zamankinden sert geçecek.”

Kurduğu bu cümlelerle eşinin gidişini anlatırken kalan hayatının bitmeyen bir kış mevsimine döneceğini söyleyerek, daha kitabın başında okuyucuyu olacaklara hazırlar.

Otopsim

“-Fournier’den bir haber var mı? Pek sözü edilmez oldu.
-Ölmüş olmasın.
-Haberimiz olurdu.
-Emin değilim.”

Otopsim, yazarın yazdığı son kitap olarak okuyucuya sunduğu, 128 sayfalık bir veda mektubu diyebiliriz. Bedenini kadavra olarak bağışlamış bir adamın; her zamanki eğlenceli, umursamaz görünen tavrı ve ironilerle dolu cümleleriyle otopsi masasından okuyucuya seslenişini; bazen tebessümle bazense kırık bir kalple okuma şansı buluruz. Otopsim; ölmeden ölümü anlatabilen bir yazarın sesini ölümün bile kesemeyeceğinin zekice tasarlanmış bir kurgusudur.

“Mösyö Fournier öldü ama hissetmeye, hatırlamaya ve anlatmaya devam ediyor. Cesedi otopsi masasında. Hala yakışıklı. Üstelik mizah anlayışından da hiçbir şey kaybetmemiş.”

Kuzeyli Annem

Annesini ayrıntılı şekilde anlattığı Kuzeyli Annem‘in 152 sayfa süren serüveninde, babasını anlattığı Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam kitabında kırgınlık duyduğu babasına nazaran, annesinden çok daha duygu dolu bahseder. Babasına duyduğu kızgınlıkların okuyucuyu içine aldığı satırlar, bu kez annesine duyduğu sevgi, hayranlık ve çoğunlukla özlem dolu hikayelerle doludur. Fournier annesinin çocukları için pek çok şeye katlandığını, babasını anlattığı kitabına göre daha olgun bir dille anlatma yolunu seçer. Annesinin adının Marie-Thérèse olduğunu söyledikten sonra, onun ruhunu Bakire Meryem’le özdeşleştirmesinden anladığımızsa, annesini çok sevmiş olduğu gerçeğidir.

“Annemiz defalarca öldü. Biz aralıklarla yetim kaldık.”

Bu yaralayıcı cümlelerden, kocasının ona yaşattığı travmaları çocuklarına hissettirdiğini ve ruhunun yavaş yavaş yok oluşuna onları tanık ettirdiğini anlarız. Bir anne çocuklarını ne kadar severse sevsin, kırık bir kalp taşıyorsa o kalbi çocuklarına miras bırakabilir. Tıpkı alkolik bir babanın kötü babalığını miras bıraktığı gibi…

Nereye Gidiyoruz Baba?

“Kendi burnuyla dalga geçmeyi tercih eden Cyrano de Bergerac gibi, ben de kendi çocuklarımla dalga geçiyorum. Bu benim babalık imtiyazım.”

Yazarın Mathieu ve Thomas‘ı, yani oğullarını anlattığı en vurucu kitaplarından biri olarak kütüphanelerdeki yerini alır. İki oğlu da zihinsel engelli olan yazarın, oğullarının doğumundan ölümlerine kadar olan yaşanmışlıklarını okuyucuyla paylaştığı Nereye Gidiyoruz Baba? hikayesi, okuyucunun kalbine işlediği cümlelerin komediyle harmanlanması sonucu 104 sayfalık kusursuz bir anlatıya dönüşür.

“Anormal bir çocuğun pek de eğlenceli bir hayatı yoktur. Her şey en başından kötü başlar. Gözlerini ilk açtığında, beşiğinin üzerine eğilmiş, ona bakan mahvolmuş iki yüz görür. Baba ve Anne. Şunu düşünmektedirler: ‘Bunu biz mi yaptık?'”

Fournier’in diline alışık olmayan bir okur için bu alıntıda yazılanlar, yazarı ayıplamak için geçerli bir neden gibi görünebilir; fakat yazarın anlatım tarzının paralel gittiği kitaplarını okumuş okuyucu için sıradan bir Fournier yorumu olarak değerlendirilebilir. Fournier, acılarını mizahın içine gömmüş, ofansif mizahı benimsemiş ve serzenişlerini komedi unsurlarıyla yapan taklidi zor yazarlardan biri diyebiliriz.

Tek Yalnız Ben Değilim

“Yalnız olmaktan bıktım artık, bıktım her geçen gün daha yalnız, daha yaşlı, daha çirkin olmaktan. Bunların başıma geleceği bilseydim hiç yaşlanmazdım.”

60 yıl önce bir mağazada unutulduğu hislerle yazdığı Tek Yalnız Ben Değilim kitabında Fournier, yalnızlığın soğuk duvarlarına çarptığı her anını ruhu bölünüyormuş gibi okuyucuya aktarır. 152 sayfalık bu anlatıda; yalnızlığın insanı tüketen bir şey olduğunu, ruhu nasıl da yaraladığını ve ne olursa olsun ondan kaçış olmayacağını zarif bir dille anlatır. Sahip olduklarının ona yabancılaşmasını her zamanki ofansif mizah tavrı ve olgun anlatımıyla bizlere aktarır.

“Karşı komşumun demir panjurları hala kapalı. Pazar akşamı olmasına rağmen hala evlerine dönmediler. Bu yaptıkları hiç hoş değil…”

Sık sık komşuları üzerinden başvurarak yaptığı ironiyse kitabın özünde anlatmak istediği fikri okuyucuya en güzel aktarma şekillerinden biri.

Son Siyah Saçım ve İhtiyar Delikanlılara Bazı Öğütler

“Asla ‘Ben elli yaşındayım’ demeyin, hep ‘49,99’  deyin.”

Fournier bu kitabında adından da anlaşılacağı üzere yaşlılık dönemini anlatır. Yaşlanmış insanların bol öğüt verdiği düşünülürse, o da bundan geri kalmamayı seçer. Fournier’nin verdiği öğütler herkesin ilgisini çeker mi, bilinmez; ama kusursuz mizahı ve asla paslanmayan zekası yine iş başındadır. Son siyah saçının hala kafasında durmasının onu yaşlanmaktan bir adım geri tuttuğuna inanmasına rağmen, aynaların ona her gün söylediği tek şeyin yaşlandığı olmasından hiç hoşlanmaz. 224 sayfalık anlatımıyla en kalın kitabı olan Son Siyah Saçım‘da, bütün kitaplarında olduğu gibi okuyucuya anlatım olarak hiç sürpriz yapmayan; ama okuyucuya düşündürdükleriyle, kurduğu her cümlede tanrıya tekrar tekrar inandıran bir yazar olduğunu bir kez daha kanıtlar.

Son Siyah Saçım kitabından Bazı Öğütler:

“Arkanızda güzel bir anı bırakmak istiyorsanız iyice moruklamadan ölmeye özen gösterin.”

“65’i geçtiniz mi? Ölüme karşı aşı olmayı ihmal etmeyin.”

“Doktorunuza olabildiğince az görünün. Araya araya sonunda sizde mutlaka bir şey bulacağını bilin.”

“Yaşıtınız olan arkadaşlarınızın isimlerini yeni ajandanıza artık mürekkeple değil, kurşunkalemle yazın.”

“Geçmişinize fazla eğilmeyin, yoksa tekrar doğrulamazsınız.”

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Isaac Winemiller, sakin melodileri ve içe dönük sözleriyle müzikal yalnızlığı estetik bir deneyime dönüştürüyor. Bu ay Söylenti Radar'ında onunla tanışın!

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Editor Picks