Jane Eyre, bilinen bir eser olmasına rağmen farklı edebiyat çevrelerine göre Jane Austen’ın Gurur ve Önyargı kitabı kadar ün kazanamamıştır. Bu çevrelere göre bunun ana sebebi, yazarın kendini içindeki duygulara kaptırmasıdır.
Kitabındaki cümleler ve üslup baştan savma değildir ama öfkeli bir bakış açısı hakimdir. Yani, Charlotte’un topluma başkaldırısının yarattığı öfke, Woolf’un da dediği gibi; hızla ve hiddetle yazmasına sebep olmuştur. Charlotte’un bu öfkesine az da olsa Jane’de de rastlarsınız. Jane zekidir. Kendi parasını kazanmaktan başka çaresi yoktur. Kimsesizdir. Dayısı tarafından büyütülmüş ve onun ölümünden sonra; dayısının çocuklarının aşağılanmalarına ve yengesinin haksızlığına maruz kalmıştır. Baş kaldırıp açık yüreklilikle, her seferinde yengesine karşı geldiğinde dayısının öldüğü odaya kapatılmıştır. Bu nedenle gotik bir havası da vardır romanın. Hayalet gördüğünü sananlar ve efsanelere çokça yer verir Charlotte.
Jane, öksüzler okulunda okumaya başlar ve hayatı burada değişiverir. Okulunda altı sene eğitim gördükten sonra iki sene orada öğretmenlik yapmıştır. Öğretmenliğin ardından yaşamında değişiklik arayışına giderek mürebbiyelik için gazeteye ilan verir. Alice Fairfax’ten ona dönüt gelince Thornfield Malikanesi’ne yerleşir. Orada kırk yaşlarındaki ve kendisi gibi gizemli olan malikanenin sahibi, Edward Rochester’a aşık olur. Ama beyefendinin büyük bir sırrı vardır. Evlidir ve karısı delirmiştir. Jane, bunu nikah günü öğrenir ve kendini kandırılmış hisseder. Thornfield’ı ve Edward’ı terk eder.
Charlotte’un kitabında öfkeyle yazdığı kısımlardan biridir buralar. Adeta kitabını yaşamış bir yazar vardır karşınızda. Zengin ve otoriter olan Edward’ın her şeyini kitabın sonunda kaybettiğini öğrenmemiz, Jane’inse hiç tanımadığı amcasından kalan yüklü bir miras sayesinde zengin olması; feminen bir bakış açısıyla yazılmış ve o dönemdeki bir kadının güçlü bir duruş sergileyebileceğini ortaya çıkarmıştır.
Charlotte da tıpkı Jane gibi güçlü durmaya ve kendi parasını kazanmaya çalışmıştır. “Currer Bell” adıyla yayımladığı Jane Eyre romanının, büyük ilgi görmesi onun ve o dönemin kişileri arasında gerçekten büyük bir başarıydı. Ama “Currer” ismini kullanarak romanı yayımlamak, elbette ki hem edebiyat tarihi için hem de insanlık adına üzücü bir durumdur. “Neden ismini kullanarak yayımlamadı ki?” diye sorduramıyor insana. Çünkü yanıt, net ve açık.
Rochester, karakterinin ilham alındığı kişinin Constantin Herger olabileceği düşünülüyor. Constantin, Charlotte’ın Brüksel’de gittiği okulun sahibidir. Charlotte, öğretmenliği sırasında Constantin’e aşık olmuştur. Ama Constantin evlidir. Gizli yaşanan aşk mıydı, yoksa tamamen karşılıksız mıydı? Bilmiyoruz. Tek bildiğimiz; Charlotte’un 1844 yılının ocak ayında, İngiltere’ye döndüğüdür. Döndükten sonra, iki romanını da “Currer Bell” ismiyle yayımlayan yazar, kardeşlerini kaybeder.
Charlotte’un öfkesini ve neden hiddetle yazdığını hayatından yola çıkarak anlıyoruz. Acılarla dolu hayatını anlatan ve kendiyle savaşan cümlelerle doldurulan harika bir eser bırakır.
Jane ve Charlotte arasında birebir benzerlik olmasa da ikisinin de hırçın, tutkulu ve güçlü olması, eleştirmenleri düşündürür. Mürebbiye olmaları, okulda çalışmaları ve ikisinin de öküzler yurdu gibi bir yerde kalmaları; Charlotte’un kaleminin, yaşamıyla paralellik gösterdiğini açıklar. Peki ya, bu denli gerçekçi ve tecrübelerden oluşması mıdır romanı ünlü yapan, yoksa kurgusu mudur? Bu sorunun yanıtı bakış açısına göre değişir. Ülkemizde yazarın hayatı araştırılmadan, eserinin okunduğu gerçeğiyle bakarsak; ikinci ihtimal çok daha yüksektir.
Bazı klasik aşk hikayelerinde ve romantizm akımının öncüsü olan eserlerde; genellikle kahramanlar, yakışıklı ve güzel olurlar. Ama bunu, Jane Eyre’da göremezsiniz. Ne Jane güzeldir ne de Edward yakışıklı.
“…Beni inceliyorsunuz Miss Eyre, dedi.
Nasıl, yakışıklı buluyor musunuz beni?
… Ne var ki düşünmeye vakit kalmadan nasılsa ağzımdan kaçıverdi:
‘Hayır Efendim.'”
Constantin ve Charlotte arasında bu konuşma geçmiş midir, bilmiyoruz. Ama eserin iki ana karakterinin de, güzellik normlarına uymuyor oluşu da klasik romantizm eserlerine; atılmış koca bir yumruk ve başkaldırıdır.
Sözün özü, Jane Eyre öfkeyle yazılmış ve başkaldırıyla süslenmiş eşsiz eserlerden biridir.