İsmini çoğunlukla yaptığı filmlerdeki görsel efektlerle ve başarılı bilim kurgu öğeleriyle duyduğumuz James Cameron’ın bu başarısının arka planında neler olduğunu hiç merak etmiş miydiniz? James Cameron başarılı bir film yapımcısı olmasının yanı sıra idealist vizyonu ile hem kendi kariyerini hem de filmlerinde yer verdiği oyuncuların isimlerini sinema tarihinde zirvelere taşımıştır. Kendisini ürettiği filmlerdeki görsel efektlerin yanı sıra filmlerinde yer alan mesajları ve ince düşünülmüş ayrıntılar ile de tanırız. En son çıkardığı filmi Avatar: Suyun Yolu (2022) 13 yılın ardından gelen bir devam filmi olmasına ve neredeyse ilk filmi Avatar (2009) ile aynı temayı işlemesine rağmen yakaladığı başarı bir tesadüf olmamalı. Bu yazımızda James Cameron’ın yakalamış olduğu bu başarının arkasında neler olduğunundan bahsedeceğiz.
Hayatı
Bir mühendisin oğlu olarak Kanada’da dünyaya gelen Cameron çocukken çizim yapmakla uğraşmış ve üniversitede fizik okumuştu. Fizik üzerinden bir kariyer yapmak istemeyen Cameron sinema ile çoktan tanışmıştı. Genç yaşlarında özellikle de o dönemlerde yeni çıkmış olan George Lucas’ın yazıp yönettiği Star Wars (1977) filmi onu çok etkilemişti. Burada Cameron’ın Star Wars’tan etkilenmesi önemli bir detay çünkü Star Wars serisi, kendisinin yarattığı çoğu bilim kurgu, fantastik ve aksiyon filminin öncüsü olmuştur.
James Cameron yaşı ilerledikçe sinemaya ve görsel efektlere daha da ilgi duymaya başlamıştır. Kendisini tır şoförlüğü dahil olmak üzere çeşitli işlerde çalışarak ekonomik açıdan ayakta tutan Cameron, daha sonra film setlerinde çalışmaya başlayarak ilk profesyonel deneyemini film setinde sanat yönetmeni olarak yapmıştır. Film üretmeye başladıktan sonraysa ilk parlayışı Pirhana 2: The Spawning (1982) filminde senaristliğini ve yönetmenliğini yaparak gerçekleşmiştir. Daha sonra Teminator (1984) ile kariyerini zirvelere doğru taşımaya başlamıştır.
Piranha 2: The Spawning (1982)
Döneminin bilim kurgu üstadı olan Steven Spielberg’ün yönettiği Jaws(1975) filminden sonra ‘‘Creature Feature’’ denilen ölümcül yaratıklar ile film yapma modası oldukça popülerdi. Fazla uzun sürmeyen bu moda Cameron için kariyerinin ilk basamakları haline geldi. İsminden dolayı yönetmenliğini Joe Dante’nin yaptığı Piranha (1978) filminin devamı olduğu düşünülse de bu filmle tamamen alakasızdır.
Piranha 2, Karayipler’de bir tatil yerine ölümcül derecede tehlikeli piranaların saldırısını anlatan bir korku filmidir. Döneminin imkanlarını düşündüğümüzde bile kötü sayılabilecek görsel efektlerle çekilmiştir fakat eğer bir Cameron filmografisine göz atacaksak bu filmden mutlaka söz etmeliyiz çünkü yönetmen bu filmi insanlara anlattığı hikâye ile izletebilmiş ve başarılı bir iş ortaya koymuştur. Ayrıca Cameron’ın ilk profesyonel işlerinden biri olmasından dolayı da oldukça önemlidir.
Terminator (1984) ve Sonrası
Her ne kadar Piranha 2: The Spawning (1982), Cameron’ın ilk profesyonel filmi olsa da kendisini asıl ortaya çıkardığı filmi, senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı Terminator (1984) filmidir. Gelecekten gelen bir siborg tetikçinin geçmişe gelerek Sarah’yı öldürmeye çalışmasını anlatıyor; Sarah’ın doğmamış oğlu gelecekte insanlığı kurtararak skynet adı verilen ve insanlığın düşmanı olan sistemi yok edecektir ve bu yüzden ölmesi gerekmektedir.
İçinde bulundurduğu aksiyon ve özellikle de ikinci filmde kullanılan görsel efektler epeyce konuşulmuş ve çokça beğeni almıştır. Terminator (1984) filminden sonra sadece James Cameron değil filmin iki başrolü olan Arnold Schwarzenegger ve Linda Hamilton da kariyerlerinde parlamıştır. Bu film özellikle Arnold Schwarzenegger için bir dönüm noktası diyebiliriz. Terminator öncesinde Conan: The Barbarian (1982) filmi ile kariyerine ivme kazandıran oyuncu, Terminator filmi ile adını kitlelere duyurmuştur. Bu iki oyuncu James Cameron’un daha sonra çıkardığı filmlerinde de yer almıştır.
Terminator filminden sonra aksiyon, bilim kurgu türlerinde başarılı olabileceğini düşünen James Cameron bu tarzda filmler üretmeye devam etmiştir. Aliens (1986), The Abyss, Terminator 2: Judgement Day, True Lies ve Strange Days filmleri ile başarısını korumuştur. Bu dönemde ayrıca dönemin öncü aktörü Sylvester Stallone ile birlikte Rambo: First Blood Part 2 filminin senaryosunu da yazmıştır. Her ne kadar komedi-aksiyon türü filmler yaparak içeriğini zenginleştirmeye çalışsa da filmlerindeki içeriğin tatmin edici olmadığını düşünen izleyici tarafından eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler neticesinde aksiyon türüne bir ara veren Cameron hayatının en önemli işi için kolları sıvamıştır.
Titanic (1997)
James Cameron’ın kariyerindeki en büyük dönüm noktası diyebileceğimiz Titanic; gerçekleri neredeyse kusursuz şekilde yansıtması, hikâye anlatımı ve kullanılan görsel efektler ile muhteşem bir kült olmuştur. James Cameron bu filmin çekimlerinde en küçük hatalardan bile kaçınmış ve bu filme neredeyse hayatını adamıştır. Gerçekteki Titanic Gemisinin batması olayından esinlenilen bu filmde James Cameron önce batığı görmeye gitmiş ve uzun süren araştırmalar yapmıştır. Filmin çekimi için öncelikle gerçek bir gemi yaptırıp onu uygun şekilde batırmayı düşünen ünlü yönetmen bu fikrinden fazla maliyet ve ikinci bir çekim yapamama riski de taşımasından dolayı vazgeçmiş ve geminin bir maketi ile çekimleri gerçekleştirmiştir.
Çekimlere başlamadan önce defalarca maketler üzerinde geminin batışının ne şekilde olduğunu inceleyen Cameron, her şeyin gerçeğe uygun olması için her şeyi ince ince işlemiş. James Cameron’ın bu film için ne kadar detaylı düşündüğünü ‘‘James Cameron ile 20 Yıl Sonra Titanik’’ belgeselinden izleyebilirsiniz. Ayrıca Titanik filmi tarihin en maliyetli filmi olmasıyla ve o zamana kadar ki en çok kazanç getiren filmi olmasıyla da hatırlanır.
Filmde titanik 1. Sınıf yolcularından Rose (Kate Winslet) ile gemiye tesadüf eseri binen bir Jack‘in (Leonardo DiCaprio) gemide yaşadıkları aşk anlatılıyor. Film iki ayrı zamanda geçiyor; geminin yola çıkmasından, kaza olana kadarki süreç ve kazadan yıllar sonra batıkta bulunan bir tablodan yola çıkılarak ulaşılan Rose’un gazetecilere verdiği röportaj anı. Film bu iki zaman arasındaki gelgitlerle ve Rose’un yaşadığı geriye dönük hatıralarıyla ilerler.
James Cameron ayrıca verdiği röportajlarda filmi çeken iki genç başrol oyuncusunun ve diğer bütün ekibin de çok hevesli çalıştığını hatta hiçbir sette böyle bir çalışma ortamı görmediğinden de bahseder. Titanik filmi hem Cameron’ın idealist yaklaşımı hem de oyuncuların ve diğer set çalışanlarının da çok iyi bir performans göstermesiyle sinema tarihinin en başarılı filmlerinden birisi olmuştur.
Avatar ve Günümüz
Titanik filminde gösterdiği başarının ardından uzun metraj filmlere ara veren James Cameron televizyonda yayınlanması için Dark-Angel adında bir bilim kurgu dizisi yapmıştı. Bu dönemde belgesel çekimleriyle de uğraşan James Cameron bu alanda da idealist yaklaşımı sayesinde başarı elde etti. Expedition: Bismarck (2002) belgeselinde Atlantik okyanusunun derinliklerine inerek bir Emmy kazanmayı başardı. 2009 yılına geldiğimizdeyse James Cameron uzun metrajlı film üretmeye Avatar (2009) ile geri döndü.
Avatar filmi bu zamana kadar bahsettiğimiz Cameron filmleri gibi muhteşem ötesi görsel efektleri ve işlediği konunun orijinalliği sebebiyle çok başarılı oldu. Titanik filminin de rekorunu geçerek 2,7 milyar dolarlık kazancı ile en çok gelir sağlayan film oldu. Filmin ana temasından bahsedecek olursak; dünyadaki enerji krizini çözmek adına Pandora gezegenine gidilir ve oradan dünyada bulunmayan kaynakları toplamak adına bir görev düzenlenir. Pandora’da yaşayabilmek için bir cihaz yardımıyla oranın yerlileri olan Na’vi ırkından avatarların bedenlerine girerler. Bu görevde filmin baş karakteri Jake Sully (Sam Worthington) yer almaktadır. Jake’in bir yerli olan Neytiri (Zoe Saldaña) tarafından kurtarılması ile Jake Na’vi kültürünü ve yaşamını benimsemeye başlar ve her şey planlandığından çok farklı ilerler.
James Cameron Na’Vi ırkının rengini seçerken hiçbir uzaylının mavi renkte olmadığını düşünmüş ve ayrıca kendine has bir mavi olması için Hindu inancındaki Tanrı Vişnu’dan esinlenilmiştir. Bunun gibi birçok detayıyla Avatar fazlasıyla kendine has bir film olmuştur. James Cameron ikinci ve sonraki filmlerdeki gecikmeyi de bu detaycılığına bağlıyor. İkinci ve üçüncü film tutmazsa dört ve beşin de gelmeyeceğini belirten Cameron, ikinci filmde yakaladığı başarıyla bizlere devam filmleri için de mesajını vermiş oldu.