Müziğin içinde doğup, büyümüş olan Güneştekin, ses ve sözlerin derin anlamlarından etkilenerek kendisini ifade edebileceği bir araç olan resmin tam ortasında yerini almıştır.
Ahmet Güneştekin Eserlerinde Görülen ve Görülmeyen Anlamlar
Eserlerinde mitoloji önde olmak üzere etnolojinin de dahil olduğu konular seçilmiş, her anlamlı hikayenin içerisinde insan ruhunun ve ahlakının irdelendiği bir nevi didaktik temele dayanan her ayrıntı, bize farklı perspektiften bakmamıza basamak oluşturmuştur.
Tuval üzerine işlenmiş resimler bir yana, seramik ve heykelsel alanı da ustalıkla kullanmıştır. Seramik eserlerinde kurukafa, vazo gibi nesneler oluşturarak detaylarında anlamlar yatan eserler ortaya çıkarmış, heykellerinde ise metal parçalara biçim vererek derinlik hissini yaratmıştır.
Fikren ve ruhen ele alınan insan temasının ağır bastığı eserlerinde tarihsel sürekliliğin göze çarpan olgularını da es geçmeyen Güneştekin, her hikayenin içinde sanat eseri, her sanat eserinin içerisinde de insan ruhunu barındırmıştır. Soyut temanın hakim olduğu eserlerinde hayatımızdaki kargaşaları ve kargaşanın ardındaki özgürlüğü simgelemiştir.

İzmir, Gavur Mahallesi Sergisi
Kültüpark, 1 No’lu bölümde, Atlas Pavyonu’nda yer alan Ahmet Güneştekin’in yarattığı Gavur Mahallesi adlı sergi, 5 Mart 2023’e kadar ücretsiz olarak sanatseverlerle buluşuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, günlük on bine varan ziyaretçi aldığını ve böylelikle en çok ziyaret edilen sergi olarak kayıtlara geçmesinin olası olduğunu belirtmiştir.
Her adımın insana bir anlam kazandırdığı sergide renkler çeşitlilikle kullanılmış, aynı zamanda anlam kazandırma işini bir yandan da sanatseverlere bıraktığı, eserin anlamlı olması için var olan bir hikayenin farklı yaratımlarla karşımıza çıktığını ve bu yaratımın nihayetinde izleyicilerin de kendilerine pay çıkardığı biçimler eserlerde göze çarpmıştır.
Sergi, girişinde bulunan kayalıkları andıran mermerler arasına sıkışmış hatta ezilmiş bavullar ve çantalarla ”Göç Yolu” adıyla temalanmış olarak bizi karşılıyor. İçerisinde de belirli bir bölümde bu temayı işleyen sanatçı, zihinsel göçü vurguluyor adeta. Uzun sürmüş yolculukların yükünü, hukuksuzluğu merkez alarak, insan yaşamına uygulanan şiddeti gözler önüne seriyor.

Sergide Hangi Eserler Yerini Alıyor?
Hafıza Tepesi
”Nesneleri, kavramlar üzerine düşünmek, özdeşleşmek veya anıları somutlaştırmak için nasıl kullanırız?” Bu sorunun yanıtını sanatçı deriden yapılma ayakkabıların adeta yığılmayla enstalasyon çalışmasının ışığında aydınlığa kavuşturuyor. Her çalışma bir travmanın sonucundan doğuyorsa; her travma, doğurduğu anlamı büyütüyor demektir. Sanatçı ise ”Hafıza Tepesi” adlı çalışmasında geçmişte yaşadığı travmaları ortaya koyarken diğer yandan da artık hayatta olmayan fakat izlerinin nesneler halinde kaldığı yaşamlara vurgu yapıyor. ”Nesnelerin ve mekanların sosyal, duygusal ilişki ağlarının aktif unsurları olduğunu gösteriyor.”
Ölü yaşam, izlerin yürüttüğü hayatı devam ettirir.


Yoktunuz
Bu eserde nesne, öznenin devamlılığının koşulu olarak yerini alır. Her metal parçası bir ihtiyaç ise, onların bize ihtiyaç duydukları kadar biz de onlara ihtiyaç duyarız. Mekan ve nesnelerin uyumluluğu, nesnelerin mekana uygun olarak denk düşmesi konu edinmiş, böylelikle ”Yoktunuz, mekan ve nesnelerin sınırlandırdığı bir iç kabuğu” oluşturmuştur.
Eser birçok farklı yönden değerlendirilmiştir. Her değerlendirme kişisel bir sonucu belirlese de sanatçının bu eserde ele aldığı bir diğer perspektif ise toplumsal hafızanın yaratım gücüne bir basamak eklemek için çabalamanın şeridinde ilerleyen, unutmaya karşı bir başkaldırış anlamını taşımış olmasıdır.


Mübadilin Kayığı
Eskimiş izlenimi veren, boyaları lekeler halinde diyebileceğimiz, dökülmüş, bir kayığın üzerinde ”Karayazı” adlı kelimeyi görüyoruz. Kötü talih olarak anlamını gün yüzüne kavuşturacağımız bu sözcüğün altında politik bir derinsel bakış mı yoksa insanların göçmen olarak sınıflandırıldığı yaşamın mı yattığına bir bakalım;
”Güneştekin, Mübadilin Kayığı’nı, Göç Yolu’nun bir başka düzenlemesinin yanına yerleştiriyor ‘Burada hiç su yok, kaya var yalnız.’ T.S Eliot’ın sözleri, onun Çorak Ülkesi’nden, şöyle devam ediyor; ‘Su olsaydı duracaktık, içecektik/ Kayalar arasında kim durur ya da düşünür?”
Mübdilin Kayığı, göçmenlerin kaçışlarını öne sürerken; deri valizlerin, ağır çantaların, farklı renklerdeki bavulların varlığına her göçmenin farklı sayılar halinde verildiğine ve bunun politika ile bağlantısal olduğunu öne sürüyor. Sergi içerisinde kayıktan gelen miyavlama sesi insanın yüreğinde derin bir iz bırakıyor. Sanki bir kedi varmışçasına kulak kabarttığımız kayalıklara, valiz aralarına, kayığa baktığımızda ve kediyi kurtarmak için bu eylemi yaptığımızda hiçbir sonuca varamıyoruz. Kurtarmak için bizim de kurtulmamız gerektiğini ve bunda en çok politikanın tesirinin olduğunu görmek insanı daha da çaresiz kılıyor.

Kurukafa, Zülkarneyn Serisi
Kafatası formunun oluştuğu seramik eserde, grotesk sanatın izlerine rastlıyoruz. İnsan kafatası olarak adlandıracağımız eserlerin üzerinde bir kuyruğu andıran boynuz ve balık figürleri gerçekdışı biçimde tasarlanmıştır. Eserlerin üzerinde ise bitkisel figürlerin görüldüğünü söylemek mümkün.
Kafatası formu, Yecüc ve Mecüc’ü engellemek adına bir duvar inşa edilmesinde görevli olan ”iki boynuzlu’‘ mahiyetini taşıyan ”Zülkarneyn” efsanesiyle karşımıza çıkıyor. Zülkarneyn için peygamber olduğu düşünceleri kol gezse de bu konu tamamen tartışmalıdır. Güneştekin ise eserinde, dünyayı yıkımın eşiğinden çevirecek güce sahip koruyucu kral olarak anlam yüklemiştir. Bu eserde kurukafa formu, Zülkarneyn’e atıf yapılmasının altında ”sanatçı bize sanatının yaklaşmakta olan kıyametten kurtuluş” olduğunu gösteriyor.


Kayıp Alfabe
Kimsesizler, faili meçhul cinayete kurban gitmiş isimler kamusal alanın tam içine yerleştirilmiştir. Kütüphaneler, parklar, meydanlar, caddeler ve dahasına verilmiş her kayıp isim, bilinmeyen bir cinayete kurban gitmiş kişilerdir. Sanatçı burada gidenleri işlemiş, politik tavrını izleyiciye ulaştırma isteğini düşündüren durum ise tartışmaya açık bırakılmıştır.

İnsan Uçup Giden Bir Kuş Değildir
Kayıp Alfabe’de gidenleri gördük, peki ya kalanlar? ”İnsan Uçup Giden Bir Kuş Değildir” adlı eserde gidenin ardından bırakılan aile, kalanın hüznü işlenir. Sanatçı, kimlikleri kapatarak bireysel olanı toplumsal acıya çevirmeyi hedeflemiştir. Burada da her tülbentin içinde farklı annelerin acısı görülür. O nedenle farklı tülbentler kullanılmıştır.


Gelene-ek Serisi
a) Vazo
Vazo Üzerindeki Figür
İnsan başlı, hayvan vücutlu ve kuyruğunda yılan başı diyebileceğimiz figür göze çarpıyor. Figürün insan başından olan kısmında yüzü nizamlı biçimde verilmiş, başının üzerinde ise tacı olan üç kollu biçimde ve ortadaki kolunun daha uzun olduğu üç köşeli bir öğe yerleştirilmiştir. Tacın iki yanında ise boynuzlar kullanılmıştır. Figürün boyun kısmında dalgalı çizgiler görülürken; hemen alt bölümde ise ters üçgen olarak ifade edebileceğimiz geometrik üslup yer almıştır. Figürün gövdesi pul pul olarak tasarlanmış, kuyruğu ise hayvan başında figür kullanılarak devam etmiştir. Figürün ayakları diyebileceğimiz en alt bölüm ise yine hayvan başı şeklinde tasarlanmıştır. Böylelikle eserdeki figür Şahmaran’a karşılık gelmiştir.

Vazo Üzerindeki Motifler
Vazonun ağız kısmından başlayarak, vazonun bir kısmını süsleyen motifler için İslam sanatı etkisinin görüldüğünü gerek renklerinden gerekse motiflerinden söylemek mümkün.
Renk olarak, açık mavi, gök mavisi, kiremit kırmızısı (ya da bordo) beyaz, çimen yeşili tercih edilmiştir. Tarihsel etkilerin görüldüğü bu eser, islam sanatının görüldüğü yoğun olarak çinilerde kullanılan motifleri andırıyor. Kıvrık yapraklar ve çiçekler baskın kullanılmıştır.

b) Boğa Heykeli
Gelene-ek serisinde göze çarpan bir diğer eser ise Boğa Heykelidir. Vücudunda taşıdığı islam sanatının etkisini hissettiğimiz motifler ve renkler bütünün bir parçası olmuştur. Boğa figürü tarihsel sürece dayanıyor. Mitolojiden dinlere hatta paleolitik devirden günümüze kadar benzer anlamlar taşıyarak en çok da gücün simgelediği bir anlamda var oluyor. Sanatçı ise bu eserinde geçmişle bugünü birleştirmiş, bütünün ancak tarihsel sürecin bugüne eşlik ettiği biçimde anlam kazandığını göstermiştir.


Hipokrat Öğretileri
Hipokrat yemininin gösterildiği alegorik bir eserdir. Ahlak ve etiğin üzerinde durulmuştur. Her yapılan işte etik ve ahlakın olması gerektiği vurgulanmış ve renk tonları da anlatıma karşılık gelecek biçimde uygulanmıştır.

Yunus’un Kurtuluş Günü
”Balığın yuttuğu peygamber” olarak bilinen Hz. Yunus konu edinilmiştir. Mitolojik anlatım barındıran Yunus’un hikayesi ise kısaca şöyledir; kavmi kendisine inanmayınca onlardan uzaklaşmış, bir gemiye binmiş, çekilen kura sonucunda kaybedenlerden olmuş ve kendisini bir balık yutmuştur. Balığın karnında tanrıya ettiği dua sonucunda güçsüz bir halde balığın karnından kurtulmuştur.

Güneşe Yolculuk Serisi- Kadın Hikayeleri
Ebediyet ve sonsuzluk temaları katmanlar halinde kişiselleştirilerek anlatılmıştır. Sanatçının kendini gösterdiği bir eserdir.


Hem öğretici hem de farklı perspektif kazandıran serginin içerisinde büyülenmemek elde değil. İzmir’e yolunuz düşerse, çok geçmeden Güneştekin sergisindeki diğer eserleri mutlaka görmenizi tavsiye ederiz.
Sanatla kalın!
Kaynak
Gavur Mahallesi sergi kitapçığı