İstanbul yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ev sahipliği yaptığı her uygarlık ona sayısız hazineler bırakmış ve bu birikim her geçen gün daha da kıymetli hale gelmiştir.
Avrupa’da kamuya açık müze hareketlerinin artmasıyla beraber buna uyum sağlamak isteyen Osmanlı, padişaha özel olarak biriktirilen koleksiyonları halka açma gereksinimi duymuş ve gerçek anlamda müzecilik hareketi başlamıştır. Bu hareketin en önemli örneklerinden biri olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri kurulduğu günden bu yana dünyanın ilgisini üzerinde toplamayı başarmıştır. Şimdi müzeye daha yakından bakalım.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Konumu ve Çevresi

İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Fatih İlçesi’nde Osman Hamdi Bey Yokuşu Sokak’ta yer almaktadır. Etrafı; Topkapı Sarayı, Gülhane ve Darphane ile çevrilidir. Gülhane Parkı’nın içinden geçen bir yolla müzeye ulaşılır. Sultanahmet Camii, Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı gibi önemli kültürel varlıklara yürüme mesafesindedir.
Aya İrini’den Müze-i Hümayun’a
Osmanlı İmparatorluğu’nda eserleri biriktirme alışkanlığı erken dönemlerde başlamış olsa da eserlerin sistemli bir müzecilik anlayışı içinde derlenmesi 19. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Bu derlemelerin ilk örneklerinden biri, İstanbul’un fethinden sonra savaşlarda ganimet olarak ele geçirilen silahların korunduğu bir silah deposu (cebehane) olarak işlevlendirilen Aya İrini’de gerçekleşmiştir. Aya İrini, toplanan eski eserlerin sergileneceği bir yapı olmamasından dolayı kısmi şekilde müze olarak kullanılmıştır. Böylece günümüz İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temeli atılmıştır.

Aya İrini ya da o dönemdeki adıyla Harbiye Ambarı, depo olarak kullanıldığı için bahçedeki sütunların araları camekanlar ile kapatılarak sütunlar koleksiyonlara ayrılmıştır. 1946’da müze Mecmua-i Esliha-i Atika ve Mecmua-i Âsâr-ı Atika isimleri ile iki bölüme ayrılmıştır. Mecmua-i Esliha-i Atika bölümü günümüzdeki Askeri Müze’nin temelini oluşturmuştur.
Osmanlı’da eserlere değer verilmesini sağlayan ve müzeciliğin temellerini atmak için çabalayan isim; Enderun’da eğitim alan ve asker olarak uzun yıllar görev yapan Fethi Paşa’dır. Müzenin kurulması modern dünyaya ayak uydurma anlamında önemli bir adım olsa da bu koleksiyonlar sadece Sultan Abdülmecit ve seçkin misafirler tarafından görülebiliyordu. Bu nedenle Aya İrini tam anlamıyla bir müze değildi.
Müze-i Hümayun’un Tarihçesi
1869’da Fethi Paşa’nın ölümünün ardından Aya İrini’deki mevcut eserlerle Müze-i Hümayun kurulmuştur. Mecmua-i Asar-ı Atika yerine Müze-i Hümayun isminin kullanılması bu kurumun, imparatorluğun tamamını temsil ettiğini göstermesi açısından son derece önemlidir. Ayrıca Avrupa müzelerine benzer yeni kültürel görevleri kabullendiğini gösteren bir ifadedir. Müze aynı zamanda Müzehane-i Şahane, Müze-i Amire, Müze-i Osmani ve Asar-ı Atika Müzesi isimleriyle de anılmıştır.

Kurulan müzenin başına, 8 Temmuz 1869’da, Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden olan Edward Goold atanmıştır. Maarif Nazırı Safvet Paşa, ülkenin değişik bölgelerine tezkereler göndererek vilayetlerde bulunan görevlilerden eski eser toplamalarını ve buldukları eserleri sandıklarla İstanbul’a göndermelerini istemiştir. Toplanan eserler konusunda hassas davranılmış ve eserler Meclis-i Maarif’in incelemelerinden sonra sergiye alınmıştır. Sergilemeye uygun olmayan eserler sahiplerine geri gönderilmiştir.
“Topkapı kabinelerinin modern bir müzeye dönüştürülmesi sürecinde, Müze-i Hümayun’un ilk müdürü olan İrlandalı Edward Goold, onu izleyen Alman Philipp Dethier ve müzenin ilk kataloğunu hazırlayan Fransız Arkeolog Albert Dumant gibi yabancı alimlerin katkıları da hayatidir.”
Ali Artun, Mümkün Olmayan Müze, İletişim Yayınları, sy. 28
Goold’un iki buçuk yıllık görev süresinden sonra 1872’de Alman Dr. Philip Anton Dethier Müze-i Hümayun’un müdürlüğünü üstlenmiştir. Müzenin gelişmesi için çalışan Dethier, Kıbrıs’tan birçok eserin getirilmesini sağlamış ancak bu eserlerin sergilenmesi için yeni bir binaya ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır. Yeni bir yerin yapılması zor olacağı için, eserlerin Aya İrini’den Çinili Köşk’e taşınmasına karar verilmiştir. 17 Ağustos 1880’de Çinili Köşk uzun süren düzenlemeleri ve onarımları sonrasında ilk resmi müze binası olarak hizmete açılmıştır.

Dethier’in ardından 1881’de Osman Hamdi Bey müzenin yönetimini üstlenmiştir. Koleksiyonu gittikçe genişleyen müzenin yönetimi için Müze-i Hümayun Nizamnamesi yayımlanmıştır. Beş bölüm ve kırk üç maddeden oluşan nizamnamede; müzenin nasıl yönetileceği, müzede kimlerin çalışacağı ve bu kişilerin hangi sorumluluklara sahip oldukları, eski eserlerin bakımı ve korunması konusunda önemli hükümler yer almaktadır. 1889’da Çinili Köşk’ün ülkenin dört bir tarafından getirilen eserler ile genişlemesi nedeniyle Osman Hamdi Bey yeni bir müze yapılmasını önermiştir. Bütçeden ayrılan para ile yeni bir müze binasının inşaatına başlanmıştır. Yapının tasarımını Alexandre Vallaury yapmıştır. Çoğunlukla var olan yapıların müzeye dönüştürüldüğü bir dönemde asıl işlevine yönelik bir müze yapısı inşa edilmesi Batı’ya uyum sağlama çalışmalarında önemli bir adımdır.
Yapı Hakkında Mimari Bilgiler
İstanbul Arkeoloji Müzeleri kompleksinde; Çinili Köşk Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Arkeoloji Müzesi olarak 3 yapı bulunmaktadır. Arkeoloji Müzesi binası, dönemin ekonomik koşulları ve mekân ihtiyacı doğrultusunda üç aşamada son haline getirilmiştir. İlk aşamada iki büyük ana salondan oluşan tek katlı binanın açılışı yapılmıştır. Bu açılış yapıldığında takvimler 13 Haziran 1891’i göstermektedir. Osman Hamdi Bey’in çabaları ve II. Abdülhamit’in onayıyla ikinci kat eklenmiştir. Müze salonlarının ebatları kazılarda toplanan eserlere özellikle lahitlere göre şekillendirilmiştir. Yetersiz gelmeye başlayan ana binanın kuzey kanadına 1903 yılında ekleme yapılmıştır. 1907 yılındaysa güney kanadı eklenerek müze kompleksinde avlu cephesinin bugünkü görünümüne ulaşılmıştır. Üçüncü bölüm eklenirken Vallaury, Osman Hamdi Bey’in oğlu Edhem Bey ile birlikte çalışmıştır.
Yapı, Çinili Köşk’ü U şeklinde sararken Eski Şark Eserleri Müzesi’ni de içine alan ve bütünleşen bir duruma gelmiştir.

Yapının geneline bakıldığında klasik plan şeması ve Neogrek vurgusunun hakim olduğu görülür. Tüm bina, 192 m uzunluğunda 4547 metrekareye oturan toplam 9000 metrekare alana sahiptir. İlk inşa edilen binada dört sütunlu anıtsal girişle oluşturulan cephe dili üçüncü kısımda da tekrar edilmiştir. Birçok araştırmacı, müzenin cephe tasarımının Sidon Nekropolü’nde çıkarılan Ağlayan Kadınlar Lahdi’nden etkilendiğini ileri sürmektedir.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri filizlenmeye başladığı günden bugüne İstanbul’da ve zamanında Osmanlı topraklarında yer alan birçok esere ev sahipliği yapmaktadır. Müzenin müdürlüğünü üstlenen Osman Hamdi aynı zamanda arkeolog olarak kazılara katılmış ve buralarda çıkan eserleri kaybetmeden müzenin kataloğuna eklemiştir. İskender Lahdi, Kadeş Barış Antlaşması, Sidamara Lahdi, Marsyas heykeli, İskender Büstü gibi tarihin farklı dönemlerine ait yüzlerce eseri müzede görebilirsiniz.
1969-1983 yılları arasında sergi salonlarının yetersizliğinden dolayı ana binanın güneydoğusuna ilave yapılmış ve bu kısma Ek Bina ismi verilmiştir. Ek bina ve ana binadaki bazı salonlar depreme karşı güçlendirme çalışmalarından dolayı ziyarete kapalıdır. Müzecilik faaliyetlerinde önemli bir yer tutan müzenin açıldığı 13 Haziran günü Türkiye’de Müzeciler Günü olarak kutlanmaktadır. Sadece Türkiye için değil dünya için de değerli olan İstnbul Arkeoloji Müzesi, 1991’de Avrupa’da “Yılın Müzesi” ödülünü ve 1993’te “Avrupa Konseyi Müze Ödülü” nü almıştır.
Osmanlı’da ve dünyada müzeciliğe dair bilgi edinmek isterseniz Ali Artun’un Mümkün Olmayan Müze isimli kitabını okuyabilirsiniz.
Ayrıca müze hakkında Trt2’nin Müzenin Yıldızları programı kapsamında hazırladığı videoyu izleyebilirsiniz.
Kaynakça
- Akın, Nur, “Osman Hamdi Bey, Asar-ı Atika Nizamnamesi ve Dönemin Koruma Anlayışı Üzerine”, Osman Hamdi Bey ve Dönemi Sempozyumu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1993, s. 233-239.
- Artun, Ali, Mümkün Olmayan Müze, İletişim Yayınları, İstanbul, 2019
- Cezar, Mustafa, Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi, Anadolu Sanat Yayınları, İstanbul, 1995.
- Çevik, Umut, “ Alexandre Vallauri ve Yapıları Üzerine Bir Araştırma ”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2001.
- Su, Kamil, Osman Hamdi Bey’e Kadar Türk Müzesi, ICOM Türkiye Milli Komitesi Yayınları, İstanbul, 1965
- Türkseven, Hüseyin, “Osmanlı Devleti’nde Eski Eser Politikası ve Müze-i Hümayun’un Kuruluşu”, Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 2010.
- Yarımay, Özlem, “ İstanbul’da Müze Olarak Tasarlanan Yapıların Mimari Kimlik Bağlamında İrdelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2018.