Orhan Veli, 14 Kasım 1950’de yani bugünden tam 73 yıl önce hayatını kaybetti. Vefatından iki gün evvel Ankara’da belediyenin kazdığı bir çukura düşmüş, başına darbe almıştı. Olaydan iki gün sonra İstanbul’a dönen şair aniden rahatsızlanıp vefat etmişti. Hayatını kaybettiğinde sadece 36 yaşındaydı. Kısacık ömrüne, Türk Edebiyatı’nda Garip hareketi olarak tanıdığımız I.Yeni şiir akımını sığdırmıştı. Arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile Türk şiirinde önemli bir çığır açmışlardı. Ömrü vefa etseydi eminiz ki hala çok severek okunan şiirlerine bir o kadarı daha eklenecekti. Gerek İstanbul ile ilgili yazdığı o muazzam şiirler gerekse yazıldığı dönem, edebiyat dünyasında büyük yankı uyandıran Kitabe-i Sengi Mezar ile edebiyatta derin izler bıraktı. Onun şiirlerini okumak, ellerimizi cebimize atarak İstanbul’u geziyormuşuz gibi bir his uyandırır. Orhan Veli’yi okurken güzel havalar bizi de mahveder, Rumeli Hisarı’na oturur biz de bir türkü tuttururuz, Süleyman Efendi’ye biz de yazık oldu deriz… Yalın fakat çarpıcı üslubu, hayatın içinde hissettirir. Belki de bu yüzden okuru derinden etkiler. Orhan Veli’yi saygı ve rahmetle anarken gelin, İstanbul’u bir kez daha ondan dinleyelim!
İstanbul’u Dinliyorum
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık,
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Orhan Veli, İstanbul’u Dinliyorum’da şehre bakarak değil de dinleyerek görür. Bu anlatım bize, şairin hayal ettiği İstanbul’u anlattığını düşündürür. İlk iki dize okuyucuya kendini çocukluğumuzun ılık bahar günlerinde, sakin bir mahallede geziyormuşuz gibi hissettirir. Şair belki de kendi çocukluğunun İstanbul’unu izah etmektedir… Bu düşünce “Uzaklarda, çok uzaklarda” dizesi ile de desteklenebilir. Zira gözlerini kapatıp sadece dinlediğini söyleyen şair, dizelere bakılırsa yavaş yavaş sallanan yaprakları, sucunun çıngırağını çok uzaktan duymaktadır. Bu uzaklık mekansal bir uzaklıktan ziyade zaman açısından değerlendirilebilir.
Güvercin Dolu Avlular
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalı Çarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Şair üçüncü dizede İstanbul’un merkezi noktalarına gelir. Kapalıçarşı’yı, Mahmutpaşa’yı tasvir ederken ilk dizelerinde hissettiğimiz bahar havasından emin oluruz zira şair güzelim bahar havaları diyerek bunu belirtir. Güvercinleriyle, insanlarıyla şen şakrak bir İstanbul manzarası çizer.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski âlemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Orhan Veli gözlerini kapatmış İstanbul’u dinlerken; çocukluğunun ve ilk gençliğinin İstanbul’unu ve anılarını gözden geçirir gibidir. Bir nevi şiirle hikaye anlatır. Nitekim başımda eski alemlerin sarhoşluğu dizesiyle de bu fikri destekler. Belki de sadece kendi anıları değil; İstanbul’un bir şehir olarak kendi içerisindeki yaşanmışlığı da onu mest eder. Çünkü başka bir şiirinden de biliriz ki şairi bu güzel havalar mahvetmektedir.
Bir Gül Olmalı
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Orhan Veli, şiirin devamında başlardaki dingin İstanbul’dan uzaklaşarak yavaş yavaş kalabalık fakat cıvıl cıvıl, bayağı fakat olağan İstanbul’a doğru ilerler. Dizeler boyunca verdiği küçük detaylarda şairin olumlu bir bakış açısı geliştirdiğini görürüz. İstanbul’u dinlerken hissettiklerini yalın bir şekilde anlatır fakat tüm bu detayları sevdiğini ve güzelleme yaptığını çok net bir şekilde hissederiz. Zira şairin gözlerini kapalıyken bile şehri bu kadar iyi görebiliyor ve idrak edebiliyor oluşu, onun bu şehri çok sevmesi ve ona ait hissetmesinden kaynaklanabilir.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Bütün dizeler boyunca İstanbul’u gezmiş dolaşmış olan şairimiz, son dizede İstanbul’u idrak ederken sevgilisinin yanına gelmiş gibi sözler sarf eder. Şöyle ki diğer dizelerin aksine burada İstanbul ve İstanbul’a dair hayatın akışından bahsetmez. Gözlerini kapadığında düşlediği İstanbul resmine eteklerinde kuş çırpınan, kalbinin vuruşuna şahit olduğu kişiyi de dahil eder. Alnının sıcak, dudaklarının ıslak olup olmadığını bilmemesi belki de şu an nasıl bir durumda olduğunu bilmediği eski bir sevgiliye atıftır kim bilir…
Ve böylece şiir biter. Şair gözlerini açmış, uzaklara dalıp gitmiştir. Eğer son dizelerde bahsettiği kişi eski bir sevgiliyse o ve İstanbul artık şairin dinlediği gibi değildir. Böyle bir anlam çıkaracaksak bile aslında bu şiir duygusallıktan arınmış bir anlatımı da içinde barındırır. İfadeler melankoliklikten uzaktır. Şair anlatmak istediklerini usta bir yalınlıkla aktarmış, satırları ve duyguları anlamlandırmayı okura bırakmıştır.