Ana SayfaEdebiyatİstanbul Öykücüsü Sait Faik'in...

İstanbul Öykücüsü Sait Faik’in Yazınında “Küçük İnsanlar”

? Bu yazı Ayşegül Çelik tarafından editörün seçimi arasına girdi. ?

Sait Faik Abasıyanık, çağdaş Türk öykücülüğünün öncülerinden ve Cumhuriyet dönemi hikâyeciliğinin etkili isimlerindendir. Farklı bir üslupla ve yeni hikâye teknikleriyle eserlerini yazmış ve Türk edebiyatının en özgün yazarlarından biri olmayı başarmıştır. Modernist yeni neslin öncüsü olan yazar, sadece farklı üslup ve hikâye teknikleriyle değil, hikâye kişilerini ele alışı bakımından da çığır açıcıdır. Özellikle Tanzimat’la beraber edebî eserlerde görülmeye başlayan, orta sınıf yahut orta sınıfın altındaki insanları -küçük insanları- “lüzumsuz adam”ları, hor görülenleri, dışlanmışları eserin merkezine yerleştiren ilk yazarlardandır. Orhan Veli’nin ve Garip akımının şiirde yaptığı yeniliğin hikâyedeki karşılığı Sait Faik’tir. “Küçük insanlar”ı herhangi bir sanatsal ekolün, ideolojinin yahut dinî bir düşüncenin boyunduruğuna sokmadan gerçek cepheleriyle ve samimiyetle eserlerinde işlemiştir.

Sait Faik Abasıyanık’ın Yaşamı

Yazarın hayatı ile hikâyeleri arasında önemli bir benzerlik vardır. Bu benzerliği kendi mizacı ile hikâye kişilerinin ve anlatıcılarının mizacı arasında da görmek mümkündür “gerçekte Sait Faik’in bütün yapıtları; tek bir romanı oluşturur, o da Sait Faik’in yaşamının romanıdır.”

1906’da Adapazarı’nda dünyaya gelen Sait Faik, ilköğrenimini Rehber-i Terakki Okulu’nda tamamladıktan sonra 1925’te İstanbul Erkek Lisesi’ne yazılır. Burada aldığı bir disiplin cezası nedeniyle ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesi’nde tamamlamak zorunda kalır. Bir süre için İstanbul Darülfünunu’nda Türkoloji okur (1928). Babası Mehmet Faik Bey’in isteğiyle iktisat öğrenimi için İsviçre’ye gider. Lozan’dan kısa süre içinde ayrılıp Fransa’nın Grenoble şehrine geçer. 1931–35 yılları arasında Fransa’da kalır. Bu düzensiz eğitim hayatının ardından İstanbul’a dönünce de kısa bir süre için Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi’nde Türkçe öğretmenliği yapar. Öğretmenlikten sonra babasının ısrarıyla açtıkları toptancı tahıl dükkânını işletir. Bu girişimin ardından sadece yazı yazarak geçinmeye karar verir ve 1939’da babasını kaybedince annesi Makbule Hanım’la birlikte Burgazada’daki evlerinde yaşamaya başlar.

Mahmut Temizyürek’e göre Sait Faik’in edebiyatı sınıfsal kökleriyle dolaylı olarak ilgilidir, yaşamı ise sınıfının beklentilerinden kaçmak üzerine kurulu bir “avare” öyküsüdür. Babasının Sait Faik’i kültürlü bir tüccar, annesinin ise yakışıklı bir hariciyeci olarak görmek istediğini belirtir ve Sait Faik’in yakışıklı bile olmak istemeyen, hariciyeci olmamak için “avare” olmayı yeğleyen biri olduğunu söyler.

Sait Faik Abasıyanık ve annesi Makbule Hanım

Sait Faik, 1948 yılında tanılanan siroz hastalığından mustariptir. 1951 yılında tedavi görmek amacıyla Paris’e gider fakat hastaneden pek memnun olmayınca 5 gün sonra geri döner. Abasıyanık 5 Mayıs 1954 akşamı hastaneye kaldırılır, 11 Mayıs 1954 gününün ilk saatlerinde, henüz 48 yaşındayken hayata gözlerini yummuştur. Yazarın vefatının ardından annesi “Sait Faik Hikâye Armağanı”nı oluşturur. 1963 yılından itibaren bu ödülü Darüşşafaka Derneği yaşatmaya devam etmektedir. Yazarın evi, 1964 yılında “Sait Faik Müzesi” olarak açılmıştır.

Sait Faik’in Öykücülüğü

Sait Faik neredeyse tüm öykülerine kendi yaşamından bir şeyler katmış, öykülerinde çoğunlukla kendi dünyasını yansıtmıştır. İlk öykülerinde çocukluk ve gençlik yıllarına ait gözlemlerinden bahseder. Daha sonra yaşadığı şehirleri, insanları konu edinir. Öykülerinde doğal ve canlı bir dil kullanan sanatçı genellikle İstanbul’daki yaşamı ele almış, bireysel ve toplumsal konuları gerçekçi bir bakış açısıyla işlemiş bunun dışında adaları, özellikle Burgaz adasını, denizi, balıkçıları, sıkıntı içinde yaşayan “küçük insanlar”ı anlatmıştır. Konuya ve olaylara fazla önem vermez. Dış gözlem – çağrıştırıcı güç – iç dünyayı yansıtma, Sait Faik öyküsünün üç temel öğesidir. Renkli tasvirler yapar ve insanları olduğu gibi yansıtmaya çalışır. İzlenimci ve gerçekçi olan yazar, güçlü gözlemlerle insanın iç dünyasına başka bir deyimle gerçeğine inebilmeyi başarmıştır.

İlk dönem öykülerinde gerçekçiliğin izleri görülür. Son dönem öykülerinde ise kendine has bir tavırla gerçeküstü anlatımın imkânlarından yararlanır. Öyküleriyle ve anlatım biçimiyle kendinden sonra gelen birçok öykücüyü etkiler ve konu ettiği temalarla Türk öykücülüğüne yön verir. Hikayelerinde dünyasına ışık tuttuğu küçük insanı sahiplenerek farklı bir mizaca ve kaleme sahip olduğunu kanıtlar. Onun kahramanlarının farklılığı yaşamlarında gizlidir. Sait Faik denince akla ilk gelen şey sevgi temelinde kurulan mutlu bir dünyadır. Çok iyi bir gözlem gücüne sahip olan öykücü, eserlerinde insanlara hümanist bir bakış açısıyla yaklaşır ve onları ideolojik bir tavırla ele almaz.

Küçük İnsanlar

“Küçük insan” konusunun temelinde, 1820’li – 1930’lu yıllarda ortaya çıkan gerçekçilik akımı ile birlikte edebiyata giren “topluma yakın” sosyal tip yatmaktadır. Puşkin ile Gogol tarafından başlatılıp Dostoyevski ile geliştirilen bu konu, Türk edebiyatında Tanzimat dönemi ile birlikte görünmeye başlamıştır. Bu dönemden günümüze kadarki Türk edebiyatında “küçük insanlar” farklı tezahürleriyle karşımıza çıkmaktadır. Sait Faik’in küçük insanları İstanbul, Adapazarı ve Bursa’da yaşayan insanlardır. Bu çevreye her ne kadar yurtdışı tecrübelerinde karşılaştığı birtakım Avrupalı insanları ekleyebilmemiz mümkünse de bu kişileri pek az sayıdaki hikâyelerinde görebilmekteyiz. Sait Faik için bu insanlar daha çok İstanbul’un arka ve izbe sokaklarında yaşayan kişilerdir. O yaşadığı muhiti ve o muhitin çevresindeki insanları ele alır.

Öykülerinde gündelik yaşamımızda varlıklarını bile hissetmediğimiz insanların sıradan yaşamlarını, “tutunamayanları”, bir köşeye itilmişleri, sokak serserilerini, hayat kadınlarını, balıkçıları gündeme getirerek Türk öykücülüğüne “küçük insan” kavramını kazandıran Abasıyanık, küçük insanları anlatırken mevcut düzene/yapılanmaya eleştirel ve muhalif bir tutum sergiler. Ama bu muhalefeti bir teklife dönüşmez, sadece tespit eder, okura bir ideolojik görüş dayatmaz. Çünkü onun peşinde olduğu adı konmuş toplumsal bir proje yoktur. İnsanların hayallerinin gerçek olduğu, mutlu olduğu, haksızlıkların olmadığı, özgür bir dünyayı arzuladığını vurgulamakla birlikte bu beklentilerini bir siyasi hareketle irtibatlandırmaz.

Eserlerindeki küçük insan kadrosu oldukça geniştir: Hamallar, garsonlar, ameleler, çöpçüler, ayakkabı boyacıları, arabacılar, müzisyenler, lokantacılar, memurlar, emekliler, hırsızlar, katiller, tulumbacılar, öğretmenler, kabadayılar, bankacılar, şairler, doktorlar, balıkçılar, rahipler, sokak çocukları, öğrenciler, kahveciler, berberler, politikacılar, gazeteciler, postacılar, kâtipler, çingeneler, zengin kadın ve erkekler, yoksullar, çamaşırcı kadınlar, delikanlılar, itfaiyeciler, yankesiciler, manavlar, hamallar, şoförler, çiftçiler, polisler, kaymakamlar, zabıtalar, külhanbeyleri, serseriler, sokak satıcıları, kumarbazlar, yaşlılar, işsizler, askerler, kaçakçılar, savaş vurguncuları, dilenciler, gayr-i müslimler, deliler, esrarkeşler, genç kızlar, falcılar, çobanlar… Bu insan kadrosu daha da genişletilebilir. Ancak bu insanların arasındaki asıl önemli ortak nokta, çoğunun ortalamanın altında yaşam standartlarına sahip, gelir seviyesi düşük insanlar olmasıdır.

Sait Faik, kendi zümresindeki insanları ve onların yaşam biçimlerini anlatmaya değer bulmamış, kendini yaşayış ve düşünüş bakımından küçük insanlara daha yakın hissettiği için bütün hikâyelerinde bu insanları anlatmıştır. Bekir Yıldız, “Sait Faik’in küçük insanlara duyduğu sevginin niteliği, onun yoksul halkla gerçekten kendini özdeş saymasını önleyen başlıca etmendir” der. Sait Faik’in hikâye anlatıcılarında ve kişilerinde kendisinden hatıralar ve izler bulmak mümkündür. Kendi yalnızlığını, aylaklığını, insan sevgisini giydirir bu kâğıttan varlıklara. O, kişilerine kendi benliğini yansılamıştır. Sait Faik’teki yalnızlık duygusu ve bu duygunun sebepleri küçük insanların oluşumunda önemli bir etkendir. Yalnızlığı bir hayat tarzı olarak seçmesi ona küçük insanları gözlemeyebilecek ve yazabilecek geniş bir zaman sağlamıştır. Kendi çocukluk cennetinden hiç çıkmaması ise hayal gücünü kullanabilecek geniş olanaklara sahip olmasında etkili olmuştur. Siroz hastalığı da yazarın gerçek hayatla bağlarına kopararak gerçeküstü bir hayat kurgulamasına, küçük insanları orada yapma cennetlerde yaşatmasına sebep olur. Abasıyanık, kalabalıkların içinde yalnız başına gezer ve hikâye avlar. Sadece gözlem ve tahmin yöntemiyle bize küçük insanların portresini çizer. Çoğu zaman küçük insanlardan hareketle anlattığı bu gerçekliğin realitesi yoktur. Söz gelimi bir vapurda, tramvayda, kayıkta, trende, köprü altında gördüğü insanları çoğu zaman sadece seyrederek kurgular. Gerçek olanı yahut gerçeğe yakın olanı değil de daha çok gözleriyle izlediklerine kendi hayallerini giydirerek yeni bir forma sokar.

Abasıyanık’ın hikâyelerinde yer alan, zaman zaman hikâye başkişişi zaman zaman hikâye anlatıcısı olan, zaman zamansa hikâye başkişisinin gözlemleyerek aktardığı kişiler olan küçük insanlar birçok yönüyle yazarın kendinden, hayatından, mizacından ve hayata bakış açısından izler taşır. O, hikâyelerinde yer verdiği kişilerin hemen hemen hepsini kendi “ben”inden hareketle kurgulamıştır. Bir şekilde ve mutlaka yazarın kendinden izler taşıyan bu hikâye kişileri bilhassa İstanbul’un arka sokaklarında, Beyoğlu’nun izbe caddelerinde başıboş gezen, zor hayat koşullarıyla mücadele eden kişilerdir.

 

Kaynaklar

  1. Gemili, V. (2018) “Sait Faik’in Yalnızlığı ve ‘Küçük İnsanlar’ı”
  2. Kayıhan, İ. (2020) “Sait Faik Abasıyanık’ın ‘Yalnızlığın Yarattığı İnsan’ Adlı Öyküsü Üzerine Bir Tahlil Denemesi” Söylem Filoloji Dergisi, 5 (2), 549-563
  3. Büyükbay, T. (2019) “Sait Faik’in Öykülerinde İnsana Bakış”
  4. Kapranova, E. (2017) Sait Faik Abasıyanık ile Anton Çehov arasında bir karşılaştırma, Yayımlanmış yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara.
  5. Çeker, Y. (2018) Modern Türk edebiyatında flanör düşünce: Sait Faik örneği, Yayımlanmış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
Asya Yüce
Asya Yüce
no more tears and no regrets

Yazarın Popüler Yazıları

Yazarın Son Yazıları

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlginizi Çekebilir

Dil İncelemeleri Serisi: Sami Alfabe ve Dilleri

Afroasyatik Sami Dilleri, 300 dilden oluşan büyük dil ailesinin bir alt grubu olup, 500 milyondan fazla insan tarafından anadil olarak konuşulmaktadır.

Schopenhauer’dan Öğütler: Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar İncelemesi

Schopenhauer’un öğüt verir bir dille anlattığı, insanın yaşama birey olarak özünü kabul etmesiyle başlayacağını vurguladığı eseri Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar incelemesi sizlerle.

Teslimiyetten Temsiliyete: Kendi Gölgesinde Romanı ve Aylin Bendis ile Soru-Cevap

Aylin Bendis; bu kitabında da yapılmayanı yaparak bize hiç görmediğimiz bir perde arkasını aralıyor tarihten…

5 Farklı Sebeple Neden Kırmızı Pazartesi Okumalıyız?

Suç kişisel mi, toplumsal mıdır? Marquez'in başyapıtlarından Kırmızı Pazartesi'yi okumak için belki onlarca sebepten beş tanesini sizler için derledik.

Son Yazılar

Buffy the Vampire Slayer Karakterleri Bir Şarkı Olsaydı Hangisi Olurdu?

Dertlere derman, hislere tercüman olan şarkılar bu kez "Buffy the Vampire Slayer" karakterlerini anlatıyor.

Haftalık Frekans #36

Birbirinden farklı ve özenle seçtiğimiz yeni keşiflerimizle, haftalık frekans serimizde karşınızdayız!

Cornetto Üçlemesi: Sinemada Yeni Bir Deneyim

Yönetmenliğini Edgar Wright'ın yaptığı ve "Cornetto Üçlemesi" olarak bilinen eser, birbirinden hikaye bağlamından ayrılan ve başarılı oyuncuları, kaliteli mizahı, heyecan dolu sahneleri ile sinema izleyicilerinin favori komedi yapımları arasında yer almaktadır.

Behzat Ç.’de Harun’un “Siz Kimsiniz?” Sorusuna Verdiği En İlginç Cevaplar

Harun'un "Siz kimsiniz?" sorusuna verdiği birbirinden ilginç cevapları sizler için derledik!