Nuran Evren Şit’in kaleminden çıkan İstanbul İçin Son Çağrı filmi 24 Kasım Cuma günü seyirci karşısına çıktı. Başrollerini Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ‘un paylaştığı film Netflix‘te yayımlanacağı duyurulduğu andan beri ses getirmeye devam ediyor.
Yazımız spoiler içermektedir!
“Hayat, aşksız bir ilişkide kalacak kadar uzun değil.”
Macera Dolu Kayıp Valiz
Birbirlerinden ilk andan itibaren etkilendikleri belli olan Serin ve Mehmet’in hikayesi havaalanındaki karşılaşmalarından itibaren başlar. Serin, valizini alırken yanlış valizi aldığını fark eder ve Mehmet de bu fırsatı değerlendirip ona yardım etmek için Serin ile beraber valizini aramaya gider. Bu yolculuk aslında onların kendi içlerinde birbirlerine karşı olan hisleri ile de başlar. İkisi de evli olan bu karakterlerin birbirlerine olan etkileşimi gözlerden kaçmaz.
Valizinin Marshall City Hotel‘e geleceğini öğrenen Serin, Mehmet ile beraber otele gelir. Marilyn Monroe isimli odada kalan Serin, Mehmet’i düşünmeyi bir türlü bırakamaz. Mehmet, terasta şahane bir bar olduğunu öğrenir ve Serin’i davet eder. Bu teklif Serin’in her ne kadar hoşuna gitse de ihanete sebebiyet vermekten endişelenir ancak Mehmet tekrardan kötü bir niyeti olmadığını belirtir ve davetini yineler. Serin ise “Senin yok anladık ama ya benim başka niyetlerim varsa?” der ve aslında filmde bir şeylerin değişeceği orada belli olur.
“Onu ilk gördüğümde zaten tanıyorum gibi hissettim”
Barda sohbet ederlerken kendi kimliklerinden ve belki de hayatlarından uzaklaşmak istediklerinden Mehmet Ryan, Serin de Samantha olur ve bir anlaşma yapar: Bu gece İstanbul’da yapamadıkları ne varsa yapacaklar ve çılgın gibi eğlenecekler ancak bir daha hiç görüşmeyeceklerdir.
Ryan ve Samantha, New York‘a girerken pasaportlarını değil adeta geçmişlerini bırakmışlardır. Eğlenceye devam etmek için attıkları her adımda macera dolu New York onlara hep başka sürprizler yapar. Serin, New York’un tekinsiz bir sokağında yalnız kalır. Çaresiz ve korku dolu hisseden Serin’in başı sokak satıcıları ve seks işçileri ile belaya girecekken Mehmet onu kurtarır ve eğlence kaldığı yerden devam eder.
Artık birbirini tanımayan iki yabancıdan ziyade birbirine aşina iki insan gibidirler ve bir “fake orgazm” yarışmasında Serin’in galip gelmesi ile eğlence biter ve otele döndüklerinde beraber olurlar. Ancak her gecenin bir sabahı olduğu gibi bu oyunun da bir sonu olur ve sabah olunca tüm o güzel anılar balkabağına dönüşür: oyun biter! Evlilik terapistlerinin ilişkiyi diriltmek için son seansta önerdiği bu “oyun” ikili için geri dönülmez bir yolun bileti olur.
Evlilik Oyunu
Terapistin önerisi üzerine yapılan bu oyun sayesinde aslında belki de birbirlerine ilişki gözlüğü olmadan bakabilen ikilinin replikleri de burada son derece önemli hale gelir. Birbirimize hatta kendimize bile direkt soramadığımız soruları bir başkasına pekala yöneltebildiğimizin örneğini görüyoruz filmde adeta. Seyircilerde, olayın geçmişi bilinmemesine rağmen etki uyandıran bu replikler, bizce hikayedeki eksik parçaların tamamlanmasıyla hak ettiği değeri kazanıyor. Hazır yeri gelmişken buradan filmin senaristi Nuran Evren Şit’e de teşekkürlerimizi sunalım.
Diğer yandan aslında ikilinin ilişki yükünden rahatladığı kostümlerden de anlaşılabiliyor. Film süresince İstanbul’daki hayatları ile New York’taki bir geceleri karşılaştırıldığında, kıyafetlerdeki seçimin de bu duygu durumuna bağlı bir karar olduğunu görebiliriz. Daha özenli, şık ama bir o kadar da rahat olan bu kıyafetler belki de “pranga“lardan kurtuluşun sembolüdür.
Filmin büyük çoğunluğunun New York’ta geçmesi aslında seyirci açısından yeni bir kapı aralıyor. İzleyenlerin aklında “acaba?” oluşmasını sağlıyor. Filmde terapistin dediği “Yeniden tanışıyor olsaydınız, yine birbirinize aşık olur muydunuz?” sorusu izleyende bir içsel yolculuğa çıkmakla beraber ilişki kurtarma operasyonu olarak ve belki de yeniden denemek için New York’a bilet alınmaya başlanmış bile olabilir.
Evin insan ilişkisi üzerinde etkisini filmde de bariz şekilde görebiliriz. İstanbul’daki evleri ile birbirlerine karşı duydukları ilginin gittikçe dağılma seyri bizce tesadüf değil. Paralel ilerleyen bu ikilinin, kişilerdeki etkileri senaryoda altı çizilerek izleyiciye sunulmuştur.
İlişkilerdeki bazı çıkmazlar, filmi izlerken bizi de içine almayı başarır. İlişkileri için kendi hayallerinden vazgeçen 2 sanatçının konu edindiği bu filmde, dengelerin değişmesi ile beraber ilişkinin nereye savrulduğunu da gözler önüne serer. Müzisyen ve tasarımcı olmak isteyen bu ikilinin karakterlerinden ve hayatlarından verdiği her bir ödünün, tabiri caizse kendi hapishanelerini oluşturmada kullanılan parmaklığa dönüşmesi sürecini görürüz.
İlişkileri böylece kırılmaya başlar. Kıskançlık, ihanet, kavga, gürültü, mutsuzluk adeta onlarla yaşar olmuştur. Tüm bu yaşananlar üzerine bir de ihanet eklenince işler hepten çığırından çıkar ve bu duruma bir mektup son verir: Serin, boşanmak istediğini söyler. Mektubun aslında kendilerine bile söylemekten çekindikleri cümlelerin kağıda aktarılmış oluşu şeklinde düşünmek çok da yanlış olmaz.
Filmde her şeye rağmen kalbin, aklın önüne geçtiğini ve bu sayede Serin-Mehmet çiftinin tekrardan bir araya gelmek için çabaladıklarını görüyoruz. Çok istediği tasarım işini bırakan Serin ve hiç istememesine rağmen New York’a bir şans daha vermek isteyen Mehmet’in bu şekilde önceliklerini değiştirdiklerine şahit olmak biz izleyenlerde aşka olan inancı biraz olsun arttırdığını düşünüyoruz.
“Bazı” Sahneler ve Detaylar
Serin’in, Mehmet’in bar daveti için “karın bu teklife ne der?” sorusunu yöneltmesinden kendi evliliklerindeki “ihanet” sorununa bir gönderme yaptığını anlayabiliriz. Bununla birlikte Mehmet’in ısrarla “ben asla karımı aldatmam” demesi de bu sorunun yönünün kendi ilişkileri olduğunu kanıtlar.
Barda ilişkilerindeki sorunları konuşan “Samantha ve Ryan“ın aslında Serin ve Mehmet için ilişkide birbirlerine söyleyemedikleri olduğu ve terasta sigara içerken şehre dair konuşmalarından yaşamak istedikleri yerler ve sebepleri hakkında bir “itiraf” olduğu da dikkatlerden kaçmaz.
Mehmet’in ne olursa olsun kolundan çıkarmadığı bileklik, ilişkilerinin en güzel günlerinden birinde Serin’in ona yaptığı bilekliktir.
Terapistin fikrine ilk başta sıcak bakmayan Serin’in, Samantha olarak geçirdiği gecenin sabahında Mehmet ile yüzleşmesinden bu fikrin tek gecelik olduğu yani aslında uzun vadede işe yaramayacağını anlaşılır ve birkaç gün sonra boşanacaklarını birbirlerine hatırlatırlar.
Mehmet’in, Serin’in New York’u anlatırken söylediği şarkının plağı ile beraber kendi yazdı mektubu Serin’e yollaması ilişki için tabiri caizse can suyu olmakla beraber ilişkinin ilk kopuş yerinin yine mektupla oluşu ve bu baht dönüşü da izlerken bizi kendine hayran bırakan “bazı” sahneler arasında yer alır.
Filmi izlerken kendinizi New York sokaklarında, Ryan ve Samantha rüzgarı altında hissedebilirsiniz. Şehrin iki yüzünü de bize gösteren filmdeki bazı sahneler, ilk uçağa atlayıp New York’a gitme ihtiyacı doğurabilir sizde. Filmde kullanılan müziklerin ve kıyafetlerin, filmin tamamlayıcı unsurunu oluşturması seyirciler tarafından takdire şayandır.
Aşk Her Şeyi Affeder Mi?
Filmde İstanbul’dan New York’a uzanan kişisel alan ihlali, hayallerden vazgeçmek, mantık ile kalp arasında kalmak, sevgideki dengeyi kaybetmek gibi onca engele rağmen aşkın bu savaşta galip geldiğini görüyoruz ve en belki de en önemlisi ortada gerçek sevgi varsa bunu heba edip yarım kalmak yerine tekrar denemek için birbirlerine şans veren iki insanı izliyoruz. Buradan yola çıkarak, kendi hayatlarınızı gözden geçirmenizi de isteyerek siz değerli okuyucularımıza sormak istedik: Sizce aşk, her şeyi affeder mi?
Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz: