İspanya‘nın tarihi geçmişi; keşifleri, işgalleri, iç savaşları, isyanları ve dini etkileşimleri bolca barındırmaktadır. Bu olaylar İspanyol Edebiyatı’nı da etkilemiştir. İspanyol Edebiyatı ülkede gerçekleşen olaylara bağlı olarak destanlar, şövalyelik hikâyeleri içeren romanlarla, tiyatrolarla ve şiirlerle doludur. Öyle ki İspanyol Edebiyatı, Dünya Edebiyatı’nı da etkileyen türler oluşturmuş ve romanlar ortaya çıkarmıştır.

İspanyol Edebiyatı Kastilya dilinde gelişmiştir, bu nedenle hem İspanyolca hem de Hispanik-Latin alfabeden oluşmuştur. İspanyol Edebiyatı’nı Kastilya lehçesi oluştursa da bununla birlikte Katalan dili ve Galiçya lehçesiyle yazılmış eserler de mevcuttur. İspanyol Edebiyatı’nı daha iyi anlayabilmek için ülkenin dönemsel yaşadığı değişikleri bilmek yardımcı olacaktır. Gelin hep birlikte İspanya’nın edebiyat tarihine göz atalım!
İspanyol Edebiyatı’nın Dönemlere Göre Gelişimi
İspanyol Edebiyatı’nın bilinen en eski eseri antik dünyadan günümüze başarıyla aktarılmış olan Sevillalı Aziz İsidore‘un Etymologia‘sidir. İspanya’da Orta Çağ, Arap harflerinin baskın olduğu ve Kastilya lehçesiyle yazılmış şiirlerle doludur.

Kahramanlık destanları, yalnızlık ve sevgi temalı eserler uzun bir süre İspanyol Edebiyatı’nın yaygın bir türü haline gelmiştir. En önemli örneği ise 12.yüzyılda yazılmış olan Poema (Cantar) de Mio Cid adında şiirdir. Bu şiirde El Cid lakaplı Kastilyalı soylu bir bey olan Ruy Diaz de Vivar‘ın başından geçenler anlatılmıştır. Ayrıca bu dönemde İspanya’ya özgü gelişen bir roman türü olan Pikaresk (haylaz, serseri karakterlerin hayat hikayelerini anlatan bir roman türü) romanları yazılmaya başlanmıştır.
İspanya, Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfetmesi ve diğer ülkelerle kültürel etkileşimi arttırması ile Altın Çağ’a giriş yapmıştır. Altın Çağ İspanyol Edebiyatı’nın ve sanatının yükseldiği ve en heybetli olduğu bir dönemdir. O dönemde İspanyol monarşisi de yükseliştedir. Bu yükseliş İspanyol Edebiyatı’nın görkemli döneminin kapılarını açmıştır. Rönesans; roman, tiyatro ve dini edebiyat alanlarını oldukça önemli bir noktaya taşımıştır İspanya’da. İspanyol Edebiyatı, doğal bir dil kullanarak basit anlatımlara yer verdiği eserlerinde aşkın, hayatın tadını çıkarmanın ve kırsal hayatın güzellemesini bolca yapmıştır. Juan de la Cruz’un Karmel Dağı’nın Yükselişi (Subida Del Monte Carlo) eseri, Fernando de Rojas’ın Celestina adlı romanı ve Lope de Vega’nın önemli tiyatro eserleri bu dönemi en iyi yansıtan eserler arasındadır. Halkın bir yandan şövalye romanlarını severek okumaya devam etmesi, bir yandan da İtalyan Edebiyatı’ndan gelen pastoral ve kırsal yaşam sevgisinin anlatılmaya başlanması ile ortaya unutulmaz eserler çıkmıştır.

Miguel de Cervantes’in meşhur karakterleri Don Kişot ve uşağı Sanço Panza’nın hayat hikâyesini anlattığı romanı yazıldığı döneme çağdaş romanın ilk örneğini sunmuştur. Ayrıca, Sevillalı Çapkın ve Taşın Davetlisi (Sevilla yel Convidado de Piedra, 1623) kitabında Don Juan tipini ilk kez ortaya çıkaran Tirso de Molina Altın Çağ’ın etkili isimlerindendir. Altın Çağ’ın sonuna doğru diğer akımlar yavaş yavaş kendilerine temsilci bulmaya başlamışlardır. Örneğin, Gustavo Adolfo Becquer ve Rosalia de Carto Romantizm akımının etkili yazarlarıdır. Son dönemlerde ise, İspanyol Edebiyatı’nın daha felsefi, güncel olayların eleştirisini içeren ve yaşamın amacı gibi ağır konuları içeren gerçekçiliği merkeze alan eserlere yöneldiği görülmektedir.
İspanyol Edebiyatı’na Giriş İçin En İyi Kitaplar
Tormesli Lazarillo (La Vida De Lazarillo De Tormes)
1500’lü yıllarda yazılan, anonim bir eser olan Tormesli Lazarillo İspanya’ya özgü ilk pikaresk romanıdır. Pikaresk kelimesi düzenbaz, haylaz veya serseri anlamına gelmektedir. Türünün ilk örneği olan bu romanda Lazarillo isimli gencin başından geçen talihsiz olaylar anlatılmaktadır. Bu roman, yazıldığı dönemde halkın dikkatini çekmiştir ve zamanında sansürlenerek yayımlanmıştır. Tormesli Lazarillo yalın anlatımından dolayı İspanyol Edebiyatı’na hafif bir başlangıç için idealdir. Kitabı okurken bir çocuğun gözünden manevi duyguların ve inançların nasılda kaybolabildiğine şahitlik edilecektir.
“Bu dünyada kendi yüzünü görmeyip başkalarından korkan daha ne kadar insan vardır acaba?
Don Kişot – Miguel de Cervantes (El Ingenioso Hidalgo Don Quijote De La Mancha)
Don Kişot, İspanyol Edebiyatı’na giriş için akla ilk gelen romandır. Don Kişot, İspanyol şair ve romancı Miguel de Cervantes’in ilk bölümünü 1605 yılında, ikinci bölümünü 1615 yılında yayımladığı Dünya Edebiyatı’nın en önemli eserlerinden biridir. Modern Batı Edebiyatı’nın kurucu eseri olarak anılmaktadır. Aklı karışık yaşlı şövalye olan Don Kişot’un, atı Rosinante’nin ve gerçekliği simgeleyen uşağı Sancho Panza’nın serüvenlerini anlatmaktadır. Cervantes’in Don Kişot’u Dünya Edebiyatı’nın ilk modern romanı olma özelliğini taşımaktadır. Yazar, Dünya Edebiyatı’nı büyük ölçüde etkilemiştir. Ek olarak, Cervantes Don Kişot romanında yaşadığı İspanyol döneminin eleştirisini yapmakta ve adeta felsefi bir kitap niteliğini de ön planda tutmaktadır.
“Esprili, gülünç şeyler yazmak, büyük deha işidir; tiyatroda en çok zeka gerektiren rol, aptalın rolüdür çünkü başkalarını saf olduğuna inandırmak isteyen kişi kesinlikle saf olmalıdır.”
Çingene Kızı – Miguel de Cervantes (Novelas Ejemplares)
Miguel de Cervantes’in “Örnek Alınacak Hikâyeler” (Exemplary Stories) adlı on iki kısa romandan oluşan eseridir. Bu kısa romanların ilki olan Çingene Kızı’nda güzeller güzeli Çingene kızı Preciosa ve şövalye Andres’in aşkını anlatmaktadır. Doğu’nun mistik öykücülüğü ve Batı’nın gerçekçi hikaye anlatıcılığı, Cervantes’in kaleminde birleşmiş ve okuyucularına masalsı bir hikaye sunmuştur. Çingene Kızı hikaye ve yazılış bakımından yalın ve akıcı bir dile sahiptir. Bu nedenle İspanyol Edebiyatı’na giriş kitabı için doğru bir tercih olacaktır. Cervantes’in kaleminden çıkan Çingene Kızı hem dönemin toplumsal gelişimini hem de kültürel çeşitliliğini sade bir dille anlatmaktadır.
“Dünyada her şey vardır ve açlık ruhları bazen yeryüzünde bulunmayan şeylere doğru sürükler.”
Sis – Miguel de Unamuno (Niebla)
İspanyol düşünür, yazar Unamuno; roman, şiir, deneme ve oyun türünde eserler vermiştir. Miguel de Unamonu monarşiye ve faşizme karşı durmuştur. Eserlerinde insan gerçeğinin ve hayatın anlaşılmazlığını araştırmış ve incelemiştir. Hayat anlamı üzerine çelişkilere dayalı felsefi bir anlatımı vardır. İspanya’nın Dostoyevskisi olarak anılan Unamuno, “Hayat ölümlüdür ancak, sanat hayatı ölümsüzleştirir.” sözüyle edebiyata olan felsefi bakışını özetlemiştir. Yazar, hayatı çelişkileriyle kabul eder ve onu bir sis olarak tanımlar.
“Ruh yalnızca gözyaşları halinde ortaya çıkan bir kaynak. Gerçekten ağlayıncaya dek, insan bir ruhu olup olmadığını bilmiyor.”
Fuenteovejuna – Lope de Vega
İspanyol Altın Çağı’nın ünlü oyun yazarı Lope deVega (1562- 1623), eserlerini dönemin yeni türü olan güldürü (comedia) ile yazmıştır. Lope de Vega, hem İspanyol tiyatrosunda hem de dünya tiyatrosunda güldürü türünün tanımını yapmış ve bu türde unutulmaz eserler vermiştir. Yazarın nükteli dilinden ortaya çıkan Fuenteovejuna ise onun en meşhur oyunudur. 1476 yılında İspanya’nın Cardoba eyaletinde yaşanan bir köylü isyanını anlatmaktadır. Köylüler zalim efendilerine karşı ayaklanan Fenteovejuna köylülerinin hikâyesini komediyle birleştirerek okurlara sunmuştur.
“Aşağılanmış bir halk geldiği zaman galeyana ve bir karar aldığında, kan ve intikam olmadan dönüp gitmez asla.”
Rüzgarın Gölgesi – Carlos Ruiz Zafón (La sombra del viento)
2001 yılında yayınlanan Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı serisinin ilk kitabı Rüzgarın Gölgesi kurgusal bir kitaptır. Kitap hikaye anlatım biçimi ve yalın yazımından dolayı olumlu eleştiriler almaktadır. Roman 1945 yılında Barcelona‘da geçmektedir. Ana karakter Daniel on birinci doğum gününde dünyanın unuttuğu kitapları barındıran kütüphaneden bir kitap seçmesiyle roman başlamaktadır. Bu roman okuyucuya hikaye içinde bir hikaye anlatmaktadır. Daniel, tutku ve aşkı kitapların gizemli dünyasını keşfetmeye başladıkça okuduğu kitaplar kendi büyüme serüvenine de yol göstermektedir. Bir seri olmasına rağmen Rüzgarın Gölgesi diğer kitaplarda bağımsız olarak okunabilmektedir. Rüzgarın Gölgesi okuyucuya sadece Daniel’in büyüme hikayesini anlatmaz onunla birlikte yıllar öncesinin bir aşk hikayesini anlatır.
“Her kitabın, gördüğün her cildin ruhu var. Onu yazanın ruhu, onu okuyan, onunla yaşayıp hayal kuranların ruhu. Bir kitap her el değiştirdiğinde, biri bakışlarını sayfalarında her gezdirdiğinde kitabın ruhu büyür ve güçlenir.”