Tıpkı birçok kültürde görüldüğü gibi İskandinav coğrafyası ve kültüründe de oldukça fazla miktarda metafizik varlıklar hikâye ve efsanelerde görülmektedir. İskandinavya’nın uzun, karanlık ve zorlu kış mevsimi ve büyüleyici doğası ise insanların hayal güçlerini belirli doğrultuda etkileyerek bu hikayelere zemin hazırlamıştır.
Hayalet isimli varlıklar birçok farklı kültürde görülmekle birlikte, İskandinavya’da da çeşitli biçimlerde yer almaktadır. Burada önemli olan noktalardan biriyse hayalet kavramının tanımıdır. Hayalet kelimesi, insanların ölümünden sonra geri gelen ruh ya da genel anlamda ruhani bir varlık anlamında da tanımlanabilir. İskandinav inanışlarında görülen hayalet ya da ruh örnekleri de bu iki tanıma uyabilmektedir. Ancak bu yazı ölümden sonra geri gelen ruhlara odaklanmaktadır.
Ölümden Sonra Geri Gelen Ruhlar

İskandinav coğrafyasındaki en önemli hayaletlerden bazıları Haugbui ve Draugr olarak iki kategoriye ayrılmıştır (Mark). Haugbui ölümünden sonra kendi mezarının başında duran ve mezardaki gömülü olan eşyaları koruyan hayalet türleri için verilen isimdir. Draugr ise yaşayanları rahatsız etmek ya da zarar vermek amacıyla geceleri mezarından ayrılan hayaletlere verilen addır. Draugrlar çok uzun, güçlü ve her zaman aç olarak tanımlanır. Bunların yanında şekil değiştirme, hava durumunu kontrol etme ve geleceği tahmin etme özelliklerinin de olduğu iddia edilir.
Haugbuilerin insanlara öfkelenmesinin her zaman insanın ölüyü ya da mezarını rahatsız etme sonucu olduğu ifade edilirken Draugrların insana öfkesi her zaman insan kaynaklı olmayabilir. Draugrların öfkesi bazen doğasının kötücül olması, hayatta olan insanlara karşı yaşanan bir kıskançlık ya da defin ritüellerinin olması gerektiği gibi gerçekleştirilmemesi yüzünden de ortaya çıkabilir.
Ölümden sonra geri gelen hayalet hikayelerinden en çarpıcı olanların birisi myling ya da diğer bir adıyla utburd denilen hayaletlerdir. Mylinglerin bu kadar tüy ürpertici olmasının sebebi ise her bir hayaletin aslında ölen çocukların geri gelen ruhları olmasıdır. Bu ölen çocukların ruhları, bedenlerinin olması gerektiği gibi defnedilmemesi nedeniyle dünyaya geri gelirler. Bu ruhlar, karşılaştıkları insanların arkalarına atlarlar ve bu kişinin bedeninin olduğu bölgeye gitmesini ve ruhlarının huzur bulması için düzgün bir şekilde gömülmesini isterler. İnsanların sırtlarında geçirdikleri sürede ise insanın enerjisini emdikleri hatta bazen ölümlerine de sebep olduklarına da inanıldığını belirten kaynaklar vardır.

Denizde ölen bir denizcinin geri gelen ruhu da İskandinav folklorunda anlatılan hikayelerde birkaç kez yer bulmuştur. Draugen isimli bu hayalet bazı hikayelerde denizde meydana gelen korkunç fırtınalar sırasında yosunlarla kaplanmış ve çığlık atar şekilde denizcilere göründüğü rivayet edilmiştir.
Pesta isimli hayalet ise Kara Veba’nın yoğun olarak görüldüğü dönemde vebanın sembolü olarak öykülerde geçen bir hayalet olarak karşımıza çıkar. Bu hayalet, çirkin ve buruş buruş olan bir kadın olarak tasvir edilir. Pesta’nın elinde bir tırmıkla bir eve girdiğinin görünmesi o ailede ölümün olacağına ama ailenin bazı üyelerinin yaşama şansının olduğuna dair bir işaret olarak yorumlanmıştır. Ancak hayalet bir süpürgeyle eve girerse bu, ailenin felaketi olarak görülmüştür.
Cenaze Ritüelleri

İskandinav coğrafyasında defin yöntemleri tarih boyunca çeşitlilik göstermiştir. Demir Çağı öncesinde cenazelerin yakılarak yok edilmesi yaygın olarak görülmüştür fakat gömülerek defnetme yönteminin kanıtları da bulunmaktadır. Buna ek olarak, Viking Çağı‘nda cenazeyi gömmek daha da yaygın hale gelmiştir.
Ölünün yakıldığı durumlarda kişi bir odun yığınına yerleştirilip birkaç eşyasıyla beraber yakılmıştır. Toplumun daha zengin bir kısmı ise ölen kişiyi kendilerine ait bit gemide yakarak ölümden sonraki hayatına yolcu eder. Gemi yakmak oldukça maliyetli bir ritüel olduğu için herkes tarafından tercih edilebilen bir yöntem değildir.
Ölünün gömüldüğü cenaze ritüellerindeyse kişi, değerli eşyaları, sevdiği cisimler ve silahlarıyla gömülürdü. Maddi durumları iyi olmayan aileler bile imkanları el verdiği ölçüde mezar eşyaları koymuştur. Bu ise İskandinav halklarının ölümden sonraki hayata ne kadar güçlü bir şekilde inandıklarının göstergesi olmuştur. Eğer mezara konulan nesneler ölünün ruhunu memnun etmezse, ölünün hayalet olarak tekrar geri geldiğine inanılmıştır. Bu nedenle ölünün muntazam bir ritüel ve törenle gömülmesi hem yaşayanlar hem de ölüler için çok önemlidir.
Hayaletlerden Korunma Yöntemleri

İskandinavya bölgesinin halkı hayaletlerden korunmak için birçok farklı yöntem denemiştir ama aldıkları önlemler ise defin işlemleriyle başlar. Halk için en önemli konu definin olması gerektiği gibi yapılmasıdır çünkü düzgün bir mezar ve ritüel sonucu ölen kişinin ruhunun Midgard’a hayalet olarak geri gelme ihtimali düşüktür.
Kişi öldükten sonra yapılan ilk işlerden birisi ölünün gözlerinin bağlanmasıdır. Bu yöntem ölünün nereye gittiğini ve hangi evden çıktığını görmemesi, bunun sonucunda da defnedildikten sonra ruhunun kendi evini bulamaması için yapılır. Buna ek olarak, defin edilirken ölünün el ve kollarının bağlanması ya da dikilmesi de ölünün mezarından kalkmasının engellemek için yapılan bir işlemdir. Bazen ölünün kol ve bacaklarının kırılarak gömüldüğü durumlar da görülmüştür.
Bazı defin işlemlerinde ise ölü evinde sadece ölünün cenazesini çıkartmak için bir kapı yapılır. İnanışa göre, ölünün ruhu sadece dışarı çıktığı kapıdan eve geri girebilir. Bu nedenle öncelikle ölüyü çıkartmak için bir kapı inşa edilir, ölü çıktıktan sonra da bu kapı ölünün eve tekrar girmesini engellemek için duvar örülerek kapatılır.
Defin işlemleri dışında alınan diğer önlemler ise sonbahar ve kış aylarında birinin evinin kapısını çalarken üç kez tıklatmaktır. Kapının bir kez tıklatılması bir ruhun işareti olarak kabul edilir ve eğer kapı açılırsa evdekilerin aklını kaybetmesi veya kaybolmasına neden olduğuna inanılır.
Tıpkı vampirlerden korunmak için bazı toplumların yanlarında sarımsak ve haç taşıması gibi, İskandinav halkları da Thor’un çekici, Odin’in başı, ve Hristiyanlığın yayılmaya başladıktan sonra ortaya çıkan haç simgelerini yanlarında taşımışlardır. Odin’in ünlü kuşları Huginn ve Muninn de önemli kuş sembolleri olarak hayaletlere karşı kullanılmıştır. Bu simgeler, evlerde ya da kişilerin üstünde taşıdıkları semboller olmuştur. Bunlara ek olarak, bazen mezarlarda ölünün göğsüne haç şeklinde bırakılmış makaslarla da karşılaşılmıştır.
Sonuç olarak, İskandinav coğrafyasında güçlü bir ölümden sonraki yaşama dair bir inanç olduğu bilinmektedir. Tıpkı diğer insanlar gibi, onlar da ölümden sonra yok olma fikrinden korkup çeşitli alemler ve varlıklar ortaya çıkarmışlardır. Bu varlıklar ve alemler de halkın karakteristik özelliklerine göre şekillenip hikayelere konu olarak o zamanın günlük hayatını etkilemiştir.
Kaynakça
- Mark, Joshua J. “Muse”. 13.12.2018. World History Encyclopedia. https://www.worldhistory.org/article/1291/norse-ghosts–funerary-rites/. Erişim Tarihi: 15.12.2024.
- Norman, Rebecca Thandi. “Shudders & Shivers: Scandinavian Ghost Stories”. 01.10.2014. Scandinavia Standard. https://www.scandinaviastandard.com/shudders-shivers-scandinavian-ghost-stories/. Erişim Tarihi: 15.12.2024.
- Guerrero, Fernando. “STRANDED IN MIÐGARÐR: Draugar Folklore in Old Norse Sources”. University of Oslo Centre for Viking and Medieval Studies, 2008.
- Kapak Görseli: Wikimedia