“Kaygıyı nasıl durduracağımı bilmiyorum.
Belki de büyüyünce olan şey budur. Daha az neşe hissedersin.”
Dokuz senelik bir aranın ardından, heyecanla gün saydığımız Inside Out 2 sinemalardaki yerini aldı. Arayı kapatmak için ilk filme dair olan hafıza kürenizi geri çağırabilir veya Inside Out hakkında 10 ilginç bilgiyle yeni bir anı yaratabilirsiniz. Araya giren zaman elbette Riley’de gözlemleyeceğimiz değişimlere yol açtı. Artık 13 yaşında olan Riley‘nin hayatındaki yeni duygulara ve döneme yakından şahit olacağımız filmin detaylarına iniyoruz.
Kontrol Merkezinde Neler Değişti?

Film, oldukça yüksek temposuyla açılışını yaparken tüm duyguların birbirini kabul edişini ve bütünleştiğine şahit olacağımız sahnelere sıklıkla yer vererek zeminini hazırlıyor. İlk filmin sonunda konsolun değişmesiyle eklenen ergenlik butonunun bir gece ansızın alarm vermesiyle ise film, ana temayı oluşturacak olan yeni bir dönem ile bizleri kucaklıyor. İkinci filmde bizleri karşılayan ergenlik dönemi ve yeni duyguların eklenecek olması bizler için pek sürpriz sayılmayacak detaylar arasındaydı. Bunun beraberinde tahminlerimiz dışında da pek çok olay gelişti.

Yeni duygular aramıza katılmadan önce kumanda merkezine eklenen benlik algısı ön plana çıkartılarak hikayenin temeli sağlamlaştırılıyor ve film boyunca takip edeceğimiz bir ışığı var ediyor. Aynı zamanda ilerleyen sahnelerde hatırlama ihtiyacı duyacağımız bazı hafıza küreleri zihnimize yerleştiriliyor. Riley’nin benliğini oluşturan iç sesinin yankılandığı sahnelerde eminiz ki bir çoğumuz aynı duygularla bütünleşiyoruz. Biliyoruz ki, kafasının içindeki her bir duygu aslında Riley ve elbette her bir anısı onun bir parçasını oluşturuyor. Bu durumda neşenin Riley’nin hoşlanmadığı anılarını kafasından uzaklaştırmak için icat ettiği düzeneği de bu noktada atmamak gerekir. Film sıklıkla bizi duygulandırırken hemen ardından neşelendirmeyi de ihmal etmiyor. Sahneler anlatmak istediği alt metinle bütünleşerek bizlere bu dengeyi çok başarılı bir şekilde sunuyor.
Bastırılmış Duygular

İlk filmin ardından beş ana duyguyu bir arada ve birbiriyle oldukça uyumlu hareket etmeyi öğrenmiş bir şekilde buluyoruz. Araya girmiş olmak istemeyiz ama duyguların her birinin kendi karakter özelliklerine göre uyuyuşlarının sahneye dahil edilmesi bizce oldukça sevimli detaylardan bir tanesiydi. Beraberinde ise duygularımızın bir gece aniden ergenlik ile beraber büyük bir gürültüyle kumanda kontrol merkezine dahil olan yeni duygulara yer açmaları gerekiyor. Kaygı, gıpta, utanç ve bıkkınlığın da aramıza katılmasıyla film tüm temposuyla kaldığı yerden devam ediyor.

İç tarafa tüm bu yeniden yapım işleri gerçekleşirken Riley’nin dünyasında da büyümek için atılan bebek adımlarına şahit oluyoruz. Kafasının içindeki tüm bu değişim süreci hayatıyla paralellik gösteriyor. Liseye geçmek üzereyken hayal kırıklıkları, heyecanı, başarısız olduğunu düşünmesi, arkadaşlık ilişkileri bir bütüne vararak Riley’de birleşiyor.
Yeni duyguların da aramıza katılmasıyla hareketli geçen bir tanışma sürecinin ardından kaygı, kumanda merkezinde Riley’nin iyiliği düşüncesiyle yavaş yavaş ön plana çıkmaya başlıyor. Neşenin önüne geçerek ve kurduğu her bir detayı düşünülmüş senaryolarla Riley’i korumaya çalışması bize pek yabancı gelmiyor. Tüm duyguları bir kavanoza kapatıp bastırmasıyla kaygının ele aldığı yönetimin bir kaosa dönüşmesi işlenirken, ana duyguların kumanda kontrol merkezine dönmeye çalışmaları filmin olay örgüsünü oluşturuyor.
Kaygının Riley’e yansımaları ise film boyunca çok başarılı bir şekilde aktarılıyor. Maç sırasında yaşadığı kaygı atağı bizlerin hafızalarında yer eden detaylardan biri. Yeni tanıştığı duygularla savaşmak zorunda kalan Riley’nin tüm bunlarla başa çıkmaya çalışmasını hem içeriden hem de çevresinden gözlemliyoruz. Bu durum da filmi tamamlayan bir diğer etmen oluyor. Büyürken yaşadığımız bilinmezliğin getirdiği kaygı bizlere yeni bir perspektif yaratıyor ve sahneyle bütünleşiyoruz.
Duyguların Gelişimi

Riley’nin büyümesinin yanı sıra beş ana duygunun onunla beraber kalmacağı düşüncesinden sıyrılmamış olmamız, bize resimdeki en önemli detayı atladığımızı fark ettiriyor. Filmi izlemeden elbette aramıza yeni duyguların katılacağı detayı için çok heyecanlıydık fakat Riley’nin 13 senedir kendisi ile olan duygularının da film boyunca dönüşümüne ve gelişimine şahit olmak bizlerin beklemediği detaylardan bir tanesiydi. Her bir duygu arasındaki bütünleşmeyi derinden gözlemlesek de filmde bir noktada her bir duygu kendi kırılmasını yaşadı. Bu da elbette hikayenin farklı bir boyuta taşınmasına neden oldu.
Üzüntü ikinci filmde, hislerinden ödün vermeden, büyük bir ölçüde ön plana taşınıyor. Üzüntünün göz ardı edilmemesi gereken bir duygu olduğunu filme yerleştirmeleri ilk filmi pekiştirir bir nitelik taşıyor. Aynı zamanda utanç başta olmak üzere film boyunca diğer duygularla beraber çalışmasını da göz ardı edemeyiz.
Kontrol merkezinin büyük oranda yönetimini sağlayan neşenin tüm kontrolü elinden bırakmak zorunda kalışı duygunun yaşadığı kırılmaların başında geliyor. Bu yolculukta neşenin de kontrolünü kaybettiği üzüldüğü, kızdığı ve ağladığına şahit olmak aslında hikayeyi tamamlayan parçalardan biri oluyor. Beraberinde, iyi-kötü her anının aslında benliğimizi oluşturan önemli etmenler oluşunu hatırlatmaları tüm duyguları tekrar aynı çatının altında topluyor. Bu kırılma sürecinde öfke ve tiksintinin neşeyle yer değiştirmeleri de elbette ön plana çıkan detaylardan bir tanesi.
Yeni Bir Benlik İnşa Etmek

Riley’nin hayatında tanıştığı yeni duyguların ve mevcut duygularının aynı önceki filmde olduğu gibi yenilerine adapte olma sürecini izlemek bizlere bir ayna tutuyor. Her birimizin hikayeleri farklı olsa da temelde paylaştığımız ortak duyguları iç taraftan izlemek ise benzersiz bir deneyim yaşatıyor. Eklenen duygular her zaman olduğu gibi oldukça başarılı bir şekilde betimlenmiş. Şapkasını hiç bir zaman çıkartmayan utanç, koltuğundan film boyunca kalkmayan bıkkınlık, gözleri her daim parlayan gıpta ve oldukça uzaktan bile panik haliyle kendini belli eden kaygı hikayeye dahil olarak, filme bir bütünlük kazandırmayı başarıyor. Ayrıca sahnelere dahil olmaya çalışan nostalji bizlere keyifli anlar yaşatıyor.
Riley’nin içindeki her bir duygunun bir araya gelmesi bizlere bir yansıma sunuyor. Riley, her bir izleyicide farklı bir duyguya karışarak zihinlerimizdeki hafıza kürelerini geri çağırıyor. Filmi izlerken tüm duygularla bütünleşirken aslında izleyiciler olarak benzer hisleri paylaşıp bir hafıza küresinin parçası haline de geliyoruz. Bu kadar ince nüanslarla bir araya gelen yapım oldukça başarılı bir filmin altına imzasını tekrar atmış oluyor. Elbette biliyoruz ki, Inside Out yalnızca bir animasyon değil, bizlere ayna tutan bir hafıza küresi.
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:


