İnsanın hikayesi aslında ayrıntılı ve uzun bir hikayeyi özlü ve kolay anlaşılır biçimde yirmi birinci yüzyıl okuru için yeni baştan anlatan bir yapıt. Okul yıllarımızda birçoğumuzun “sıkıcı” olarak adlandırdığı tarih derslerinin kafa karıştırıcılığı düşüncesini tam olarak bu kitap sayesinde geride bırakıyoruz da diyebiliriz.
“O” çok uzun soluklu insanlık tarihimizin meraklı bir öyküye dönüştüğü sayfalarda; atalarımızın mağaralardan bozkırlara, göçebelikten yerleşik hayata nasıl geçtiğine, imparatorluklardan çok uluslu devletlere nasıl ve ne şekilde evrildiğine yakından tanıklık edebiliyoruz. Biz “İnsan” türünün dünyamızdaki türeyişini, gelişimini, tarım ve hayvancılıktaki başarılarını, başka bölgelere göçmelerini, doğa ve birbirleri ile olan mücadelelerini, devletçikler ve devletler kurmalarını ve hatta imparatorluklar kurmalarını özetle insana dair merak ettiğiniz ne varsa birçoğunu anlaşılır bir anlatımla bu yapıtta bulabileceğinizi düşünüyoruz.
Kitabın yazarı olan James C. Davis’in hayatına baktığımızda son derece donanımlı bir eğitmen olduğunu ve Amerika’da Pennsylvania Üniversitesi’nde 34 yıl tarih öğretmenliği yaptığını görüyoruz. Modern Avrupa uluslarının doğuşu ve özellikle de Venedik tarihi alanında tarihçilerin kaynak olarak kullanabileceği dört kitap yazan Davis bizim gibi alan dışından insanlara yönelik olarak da taş devrinden günümüze kadar tarihimizi roman tadında okuyabileceğimiz bu kitabı hazırlıyor.
Kitabın büyük bir hikâyeyi öğrenmek, hatırlamak ya da unutulup gitmiş eksik parçalarını tamamlamak isteyenler için bir başucu kitabı olduğunu da söyleyebiliriz. Her ne kadar ismi “İnsanın Hikayesi” olsa da, aslında halkların kısa bir özeti niteliğinde ve avcı, toplayıcı, homo erectus ve homo sapiens hikayelerine de yer veriliyor. Ağırlık homo sapiens, sapiens türde yani günümüz insanında. Bu kısım da Sümerler ile başlıyor, Antik Yunan, Pers uygarlığı derken bugünkü modern devletlere kadar geliyor. Tarihle ilgili olan kısımlarda 2. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş, Kore, Vietnam ve Küba gerginlikleri gibi savaşlar hakkında bilinmeyen detaylara yer verilmesinin okurlar için oldukça faydalı olduğunu söyleyebiliriz. Amerikalı yazarın kendi ülkesini eleştiren sözleri de Davis’in tarafsız bir bakış açısına sahip olduğunun göstergesi olarak değerlendirebiliriz.
Kitapta genel olarak ilk insanların ilkel yaşantısından toplum düzeyine geçişi anlatılıyor fakat o geçiş sürecinde kurduğu uygarlıklar ve o uygarlıkların kendi arasındaki savaşlarını, mücadelesini, günlük yaşantısını, yönetim biçimini, icatlarını, en ince ayrıntısına kadar bölüm bölüm sade ve akıcı bir dille mercek altına alıyor. Örneğin bir bölüme Atina ve Spartalılar’ı koyuyor, diğer bölüme Çinliler’i, başka bölüme de Moğol devletini… Liste uzayarak devam ediyor. Ta ki yakın tarih ve günümüzün devletleri konusuna gelene kadar ve yazar bunları anlatırken kronolojik sıralamayı bozmuyor, gelişigüzel anlatmadığı için de anlattıkları akılda kalıcılık sağlıyor. Tarih kitaplarının genelde sıkıcı olmasının sebebi belki de böylesine akıcı ve sade bir dil kullanılmayışı olabilir.
Özet niteliğindeki tüm bu anlattıklarımızdan sonra sıkılmadan, gönül rahatlığıyla okuyacağınız 478 sayfalık bir tarih serüveni sizleri bekliyor. Keyifli okumalar dileriz.