Başrollerini Özge Özpirinçci (Deniz) ve Salih Bademci‘nin (Barış) canlandırdığı 2021 yılı Blu Tv özel yapım dizisi olan İlk ve Son dizisi, çıkışı ile birlikte oldukça dikkat çeken yapımlar arasına girdi. İlk ve Son dizisini gelin sosyolojik bir perspektifle inceleyelim. Yazıya başlamadan önce ilerleyen paragraflarda sürpriz kaçıran olabileceğini belirtmekte fayda var, bu nedenle yazının devamı için diziyi izlemeyenleri önceden uyarmak istiyoruz.
İlk ve Son dizisi konusuna değinecek olursak, 20’li yaşların ortasında birbiriyle tanışan Deniz ve Barış’ın 10 senelik ilişkisine şahit oluyoruz izlerken. İzlemeye ya da okumaya aşina olduğumuz ve ezbere bildiğimiz mutlu ve romantik anılardan farklı onların anıları. Hayatın içinden ve gerçekçi bir şekilde aktarılıyor seyirciye bu anılar. Senin, benim, arkadaşlarımızdan veya ailemizden birinin yaşadığı gibi gerçek kesitler görüyoruz. İyi anılardan ziyade, yaşanılan yıkıcı ve sarsıcı anılar da oldukça aşikar olduğumuz sahneler. Dizi 2011 ve 2021 seneleri arasında zaman geçişleri ile bizlere iki kişi arasındaki bağın değişimini aktarıyor. Öyle ki bazı sahnelerin geçişleri bile düşündürücü; zıtlıklar arasında zaman yolculuğu yaparcasına…
Barış, kimi zaman öfkesini kontrol edemeyen ve kendini kaybeden bir karakter. Deniz ise bu öfke anlarına hep daha fazlasıyla yanıt veren birisi. Böylece aralarındaki tutku ve aşk, tüm gücüne rağmen zamanla kişiliklerinin gölgesi altında kaybolmaya yüz tutmakta.
Deniz, mutsuz bir evliliğin etkisi altında yetişmiş birisi. Özellikle babasıyla ilgili yaşadığı aldatmaya dair bir travması var. Ailede kendini en yakın gördüğü kişinin annesini aldattığına şahit olduktan sonra gücünü hep öfkelenmekten almış bir karakter. Barış da mutsuz bir evliliğin çocuğu fakat onu zorlayan kişi annesi. Barış’ın çocukken ağabeyini kaybetmiş olması aile arasındaki bağların kopmasına neden olmuş. Annesi Barış’ın büyüdüğünü ve birey olduğunu kabullenemeyen birisi, babası ise çocuğunun ölümünden kendini sorumlu tuttuğu için hayata karşı kendini kapatmış, çevresiyle iletişimi kesmiş. Dolayısıyla Barış, babasıyla bir bağ kuramayarak bir çocukluk geçirmiş.
İki karakterin de yetişkinliğe doğru geçirdiği süreçte zorlayıcı olayların üstesinden gelmek durumunda kalmış, yetişkin olduklarında ise bu travmaların izlerini ilişkilerine yansıtmaktan kaçamadığını görüyoruz. Her ne kadar aralarındaki aşk ve tutku birbirini tamamlasa da, zaman geçtikçe ve yetişkinliğin sınırları arttıkça tamamlanan karakterlerinin yerini görmezden geldikleri zıtlıklar alıyor.
İlk ve Son dizisinin ilk dört bölümünden hareketle çizdiğimiz genel çerçeveden sonra sosyolojik olarak diziyi inceleyebiliriz.
Aile Kavramına Sosyolojik Bir Bakış
Tarihsel süreçte toplumsal yaşama bakıldığında, tarım devrimiyle birlikte gelişen mülkiyet kavramı beraberinde aile kavramını da getirecektir. Toprağın “benim” olarak nitelendirilmesi, sınırların çizilmiş bir şekilde sahiplik atfedilmesi ataerkil yapıya geçiş aşamalarından birisidir. Belirlenen alanlar içerisinde devam ettirilen sahiplik kavramı, eş kavramlarına da yansımaktadır. Anaerkil toplumlarda çocukların babasının kim olduğu bilinmezken, soy ana soyundan devam ettirilirdi. Fakat sınırların çizilmesi, mülkiyet anlayışının ortaya çıkmasıyla birlikte eşlerin de belirlendiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla doğacak çocukların da anne ve babasının kim olduğu da belli olacaktır. Kaba bir çerçeveyle tarihteki aile kavramının oluşumunu bu şekilde çizebiliriz.
Sosyolojide en temel ve en küçük kurum aile olarak karşımıza çıkar. Yüzyıllar boyunca erkekler ve kadınlar mülkü ellerinde tutmak veya aile çiftliğinde çalışacak çocuklar yetiştirmek için evlenmekteydi. Geleneksel toplumlardaki kırsal yaşamda bunun örneğine oldukça sık rastlanır, evlilik biçimleri bile buna göre şekillenmektedir. “Aile, tüm insan toplumlarının temel ve karmaşık bir bileşenidir.
Aile, bariz bir şekilde, (meşru) eşleşme ve üreme süreçleri vasıtasıyla cinsel ilişkilerin düzenlenmesi ve insan türünün yeniden üretimiyle alakalıdır, ama işlevleri aynı zamanda iktisadi üretimin örgütlenmesi, toplumsal iş bölümü, mülkiyetin (yeniden) dağıtımı, kültür aktarımı, çocukların eğitimi (ya da toplumsallaşması) ve yaşlı bakımı gibi kişisel hizmetlerin tedarikini de kapsar. Bir kurum olarak aile, doğa ve kültürün ara yüzünde yatar, çünkü temelde belirli basit biyolojik işlevlerle (doğum ve ölüm) ilgiliyken, aynı zaman da kültür aktarımının önemli bir vasıtasıdır. Aile ayrıca toplumsal denetim aygıtının parçasıdır” (Turner’dan akt. Şatıroğlu, 2010?: 15).
Fakat endüstrileşmenin gelişmesiyle birlikte kadın-erkek rollerinin yeniden yapılandırılması aile kavramına bakış açısını da değiştirir. Ailenin ekonomik rolü gitgide azaldıkça, çiftler aile yaşamının özelinde yer almaya başlamıştır. Geçmişte evliliğin temelinde mahrem ve duygusal bir ilişki yokken, modernleşmeyle birlikte evliliğe bakış açısı da değişmiştir.
Değişim ve Dönüşüm
Yaşanılan değişim ve dönüşüm toplumsal cinsiyet normlarına da yansımıştır. “Kadının toplumun beklediği rollerin dışına çıkması, cinsiyetine göre biçilen rollerle bireyselliği arasında çatışma ortaya çıkarmaktadır. Nitekim bireysellik kendini ifade etmeyi, üslupçu bir özbilinci; birey üzerinden bakıldığında bedeni, giysileri, konuşması, boş zaman kullanımı, üslubu, yeme-içme tercihleri, ev, araba, tatil seçimleri ve tüketici olarak beğenilerinden oluşmaktadır (Featherstone’dan akt. Özkent, 2021: 244).” Aidiyet ve bireysellik ihtiyacı cinsiyet fark etmeksizin kendini gösteren ihtiyaçlardır. “Aidiyet ihtiyacı ötekilerle güçlü bağ kurmayı sağlarken, bireysellik ihtiyacı baskılardan bağımsız olarak kişinin yapmak istediği şeyleri yapmasını, kendisi olmasını içermektedir” (Bauman’dan akt. Özkent, 2021: 244-245).
İlk ve Son Dizisine Geri Dönelim
Aile bağlamında kadının rolü geleneksel yaşam ve ataerkil toplumun etkisiyle birlikte evde çocuğa bakmak, yemek yapmak gibi kadını domestik alanında sınırlandıran rollerdir. Sistemin istediği gibi ne olursa olsun aileyi bir arada tutma görevini üstlenen, her şeyden önce ve önemli olarak “anne ve eş” olma rolü kadınlara atfedilmektedir. Tekrardan diziye geri dönecek olursak Deniz karakterinin bahsettiğimiz bu içselleştirilen kadın rollerinden uzakta olduğunu söylememiz mümkün. Dizinin geçtiği 10 yıl boyunca geçen süreçte Deniz’in alışılagelmiş tavırlardan uzak bir karakter olduğunu da söyleyebiliriz. Yaptığı makyaj, sevgisini yaşama şekli, sevgilisinin / eşinin ailesiyle kurduğu iletişim biçimi toplumun atfettiği davranış kalıplarından oldukça uzakta. Yazının başında da belirttiğimiz gibi çocuklukta yaşamış olduğu travmasını atlatabilmek veya bununla yaşayabilmek için öfkesinden güç alan birisi.
Barış ise, çocuklukta sahip olduğu aile yaşantısından dolayı yetişkinlikte kurduğu ailede kendini kanıtlayamamakta. Annesinin onu hiçbir zaman büyüdüğünü hissettirememiş olması, yetişkinliğine de yansımakta ve kurmuş olduğu ailede ise ipleri daha çok Deniz’in tutmasına sebep olmaktadır. Genel olarak bakıldığında dizideki iki karakterin de çocukluk travmalarının aile yaşantısına ve ikisi arasındaki bağa ne denli zarar verdiğini söylemek mümkün.

İlk ve Son dizisinin sadece dört bölümünden hareket edecek olursak, Barış ve Deniz’in nasıl bu raddeye geldiklerini izleyiciler olarak tam manasıyla anlamış değiliz. Bu nedenle dizi hep bir sonraki bölümü merak ettirici nitelikte ilerliyor. Günümüz ilişkilerine ve tarihsel süreçteki ilişki kavramına bakıldığında ikili ilişkilerdeki aldatma, bağlanma vb. sorunlarının aile yaşamına yansıması ve buna paralel olarak boşanmış iki çifte evrilmesi içinde bulunduğumuz çağın aşina durumlarından birisidir. Evlilik kadar boşanma olgusunun da normal bir olgu olduğunu hatırlatmakla birlikte, bireylerin yaşamış olduğu sorunların ardında toplumsal nedenlerin olabileceğini düşünmekte fayda vardır. Dizinin ilerleyen bölümlerinde bizi neler beklediğini bilmesek de, yaşanılan çoğu olayın arkasında “toplumun düşüncesi” yer almaktadır.
Son olarak dizinin güzel bir yanından daha bahsederek bu yazıyı bitirelim: Blu Tv’de dublaj ayarlarından bu diziyi terapist eşliğinde izleyebiliyorsunuz. Bu özellik de daha etkili bir şekilde diziyi anlamlandırmamızı sağlıyor.
İlk ve Son Dizisinin tanıtım videosu:
Eğer bu tip dizileri seviyorsanız Normal People dizisini de sizlere önererek yazıyı bitirelim. Bu yazının incelemesine ise buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynakça:
- Özkent, Yasemin. “Hollywood Sinemasında Toplumsal Cinsiyetin İzini Sürmek: Kramer vs Kramer’den Kırk Yıl Sonra Marriage Story.” Kültür ve İletişim 24.47: 227-259.
- Şatıroğlu, Ayşen. (2010?). Aile Sosyolojisi. İstanbul Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını.
- İlk ve Son, BluTV