“Çocuğa dengeli bir sevgi ortamı oluşturabilmek için önce kendimizi tanımamız ve kendimize güvenmemiz gerekiyor. Yoksa çocuk bizim narsistik bir uzantımız olarak doğar, büyür ve ölür.”
– İlk ve Son
Bazı diziler vardır, öylesine izlenip geçilmez; insanın içine dokunur, insanın içinde yer eder. Karakterler zamanla birer “karakter” olmaktan çıkar ve sanki bizden biriymiş gibi hissettirir, bizde bir yerlere dokunur. Bazı sahneler sadece izlenmez, içten içe hissedilir. “İlk ve Son” tam olarak bu hissi yaşatan yapımlardan biri. Dizideki Deniz ve Nilüfer karakterleri tam olarak böyle bir bağ kuruyor izleyiciyle: sadece yaşadıklarıyla değil, taşıdıklarıyla da tanıdık geliyorlar bize. Bu yazıda Deniz ve Nilüfer’in bu tanıdık iç dünyalarına doğru bir yolculuğa çıkacağız.
Deniz: Tutkulu, Yorgun ve Kendi Yolunu Arayan

Özge Özpirinçci‘nin başarılı performansıyla hayat bulan Deniz karakteri, mutsuz bir evliliğin ikinci çocuğu olarak büyümüş; bu durum onun benlik gelişimi üzerinde belirgin izler bırakmıştır. Dizi boyunca Deniz’i duygularını içine atan ve bastırdığı öfke, üzüntü gibi yoğun duygular nedeniyle bedensel tepkiler (örneğin mide bulantısı) yaşayan biri olarak izleriz. Deniz, özellikle öfke veya üzüntü yaşadığında ağlamaz; bunun yerine bedeninde taşıdığı yükle baş etmeye çalışır (Akçay). Psikolojik literatürde bu durum somatizasyon olarak adlandırılır ve bastırılmış duyguların fiziksel belirtilerle dışa vurumudur (Gürbüz-Tükel).
Gençliğin verdiği coşku, arayış ve sorgulamayla hareket eden Deniz; toplumun kadınlardan beklediği rollere zaman zaman başkaldırır, zaman zaman da zorlansa bile uyum sağlayamaya çalışır. Babasının annesini aldatması ve dürüstlükten uzak davranışları, onun güven duygusunu temelinden sarsar ve çocuk yaşta derin bir güvensizlik geliştirmesine neden olur. Babasının annesine yaşattıklarından sonra babasına karşı duyduğu güvensizlik ilişkilerine de yansımış ve güvensizlik ilişkilerindeki en büyük sınav olmuştur. Karşısındaki insanları sever ama güvenmekte ve bağlanmakta zorlanır. İlişkilerinde yakınlık kurmakta zorlanır çünkü bir yandan sevilmeyi isterken bir yandan da bağ kurmanın, kontrolü kaybetmek anlamına geleceğine inanır. Bu çelişki onu kaygılı-kaçıngan bağlanma stili içinde konumlandırabilir (Bağlanma Teorisi ve Bağlanma Stilleri).
Aşka hızlıca kapılarını açsa da içten içe çok değer verdiği özgürlüğünden vazgeçmekte hep tereddüt eder. İlişkilerinde hem yakın olmak ister hem de geri çekilir. Bu çelişkiler, onun ilişkilerinde hem kırılgan hem de yoğun bir bağ kurmaya çalışan biri olmasına neden olur. Geçmişten taşıdığı yükler, ailesiyle kurduğu ilişkiler ve özellikle babasıyla olan bağı, duygularını ifade ediş şeklini büyük ölçüde etkiler. Sevgiyle özdeşleştirdiği her yakınlık, geçmişten taşıdığı yaraları tetikler (Akçay & Demir).
İki İyi İnsan, Bir Çarpışma: Deniz ve Barış

Deniz’in partneri olan Barış (Salih Bademci), Deniz’in aksine duygularını açıkça ifade eden bir karakterdir. Sevdiğini bağırarak söyler ve acısını da aynı şekilde haykırır. Barış’ın duygusallığı ve Deniz’in içine kapanıklığı ilişkilerinde zamanla büyük farklar yaratır. Deniz sevdiğini belli etmekten kaçınır çünkü sevgi onda kontrol kaybı ve kırılganlıkla özdeşleşmiştir. Aile geçmişlerinin izleri, bu farkları daha da derinleştirir. Barış, küçük yaşta kaybettiği abisinin ardından, annesinin yoğun ilgisiyle büyümüştür. Bu “fazla” sevgi, boğucu bir bağa dönüşmüş ve Barış’ta öfke kontrolünü zorlaştırmıştır (Akçay).
“İki iyi insan birbirine cehennemi yaşatıyorsa onlar hâlâ iki iyi insan mıdır?” sorusu, bu ilişkinin temelini sarsan noktalardan biridir. Deniz, bu soruyla izleyiciyi de bir hesaplaşmaya davet eder. İyi olmak tek başına sağlıklı bir ilişki kurmaya yetmez. Sevgiye dair beklentiler, geçmişten gelen travmalarla birleştiğinde ilişkinin niteliğini değiştirir. Ailesinden kalan travmalar, sadakat konusundaki hassasiyeti ve ona yalan söylenmesine olan tahammülsüzlüğü ilişkilerinin önüne geçer. Deniz, Barış’ı çok sever ama sevilme biçimi, beklentilerle çarpışır (Demir).
Bir kavga sahnesinde Deniz’in söylediği “Sen, benim seni senin istediğin gibi sevmediğim için sevmediğimi düşünüyorsun.” cümlesi, sevginin ifade biçimlerine dair önemli bir tartışma başlatır. Deniz, sevgisini göstermektense onu saklamayı seçer. Deniz, sevgisini bağıra çağıra ifade etmez ama sever. Hatta öyle çok sever ki bazen kendi sınırlarını ihmal eder, kimi zaman kendini yok sayar. Deniz’in kullandığı en belirgin savunma mekanizmalarından biri olan duygusal bastırma ve umursamazlık maskesi, onun içsel kırılganlığını dış dünyaya karşı koruma biçimidir (Demir).
Görünmeyen Yalnızlık: Güçlü Görünmenin Yorgunluğu

Deniz’in Barış’a söylediği “Bu yaşadıklarımı kimseye hissettiremedim. Allah’ın tek bir kuluna bile bırak anlatmayı, hissettiremedim. Çünkü benim öyle bir lüksüm yok.” sözleri, onun iç dünyasındaki en derin yalnızlığı gözler önüne serer. Bu cümle, sadece bir serzeniş değil; aynı zamanda duygularını bastırmak zorunda kalmış bir kadının itirafıdır da. Hayatı boyunca güçlü görünmek zorunda hisseden ve hislerini açıkça dile getirmenin zayıflık olarak görüldüğünü düşünen Deniz için “anlatmak” bir ayrıcalıktır ve o, bu ayrıcalığa hiç sahip olmamıştır. Bu sessiz yük, zamanla ilişkilerinde görünmez bir duvar haline gelir. Çünkü duygulara alan açılmadığında onları paylaşma cesareti de gelişmez.
Deniz, çoğu zaman dışarıya güçlü görünmeye çalışan biri olarak karşımıza çıkar. Umursamıyor gibi yapar, kaybetmekten korkmadığını söyler ve duygularını hafife alır. Ancak bu dış kabuk, onun iç dünyasında bastırdığı büyük bir kırılganlığın göstergesidir. Gerçekte sevginin yoğunluğundan ürken ve bağlandıkça kendinden vazgeçmekten korkan biridir. Ne kadar saklasa da sevmenin onda bıraktığı iz derindir ve bu iz, zamanla onu kendisiyle de yüzleşmeye sürükler.
Tüm bu duygusal karmaşasının içinde aşk, ne yazık ki her şeyi çözemez. İlişkilerindeki problemler zamanla birikerek kaçınılmaz sona dönüşür. Barış, ayrılığı yüksek sesle yaşar. Çünkü duygularını ifade etmek onun için doğal bir savunmadır. Deniz ise içe çekilir, sessizliğiyle baş etmeye çalışır ve duygularını iç dünyasında saklar. Belki de görmemeyi seçerek unutabileceğine inanmak ister.
Yüzleşerek Değişmek: Deniz’in İçsel Yolculuğu

Deniz’in hikayesinde, ailesiyle kurulan ilişkinin ne kadar belirleyici olduğunu görmek mümkündür. Onun geçmişinde yaşadığı hayal kırıklıkları, güven problemleri ve sevgiye dair çarpıtılmış inançları bugünkü halini şekillendirir. İlk bölümde dile getirdiği bir düşünce, bu döngüyü oldukça açık bir şekilde özetler: Kişinin bugünkü karmaşaları çoğu zaman geçmişindeki kırılmaların bir devamıdır. Ailede yaşanan duygusal eksiklikler, sevgisizlik ya da aşırı kontrol gibi durumlar, yetişkinlikte kurulan ilişkilerde de kendini tekrar eder ve bu döngü fark edilmedikçe, içten içe devam eder.
Deniz, ne tamamen güçlü ne de tamamen kırılgan bir karakterdir. Her ikisini de taşıyan çok katmanlı bir karakterdir ve Deniz’in hikayesi, sadece bir kadının aşkı değil, bireyin kendini tanıma, duygularını kabullenme ve geçmişin gölgesinden sıyrılma çabasıdır.
”Gerçekten ben, tek başıma olmaktan çok yoruldum. Susmaktan çok yoruldum. Güçlü olmaya çalışmaktan çok yoruldum. Ben çok yoruldum.”
– Deniz
Nilüfer: Sessiz Çatışmalar, Görünmeyen Yükler ve Sevilmeye Değer Olma Arayışı

Hazal Subaşı‘nın güçlü performansıyla canlandırdığı Nilüfer karakteri, görünmez gibi duran ama güçlü içsel çatışmalarla dolu bir karakterdir. Sevgi dolu, uyumlu ve samimi bir karakter olmasının yanı sıra mükemmeliyetçi ve kontrolcü yönleriyle öne çıkar. Dışarıya dürüst, soğukkanlı ve sorumluluk sahibi görünürken iç dünyasında yılların yükünü taşır. Olgun, sakin ve dış dünyaya karşı kontrolcü gibi gözükse de bu sakinliğin ardında kendine bile itiraf edemediği arzular, korkular ve hayal kırıklıkları vardır (Tetik), (İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Hikayesi).
Bağımlı Bağlanmanın Kırılganlığı

Nilüfer’in bastırdığı duygular; dizide beden dili, sessizliği ve yüz ifadeleriyle anlatılır. Bu da onu psikolojik olarak derin ve katmanlı bir karaktere dönüştürür. Bağlanma kuramı açısından Nilüfer’in bağımlı bağlanma özellikleri gösterdiği, ilişkilerinde kendini kaybetmeye meyilli olduğu yorumlanabilir. Sevgiye ve onaya duyduğu yoğun ihtiyaç, onu ilişkilerinde kendini kaybetmeye açık hale getirir. Cihan‘a (Ulaş Tuna Astepe) duygusal olarak güçlü şekilde bağlanır fakat bu bağ zamanla bir takıntıya dönüşür. Cihan’dan gelen duygusal mesafe arttıkça, Nilüfer’in onay ve sevgi arayışı da artar (Tetik), (İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Hikayesi).
Nilüfer ve Cihan’ın ilişkileri zamanla sağlıklı bir bağdan çok, sürekli bir duygusal doyumsuzluğa dönüşür. Cihan’ın ilgisizliği ve uzaklığı, Nilüfer’in içsel boşluğunu daha da derinleştirir. Sevgi, zamanla bir manipülasyon aracına dönüşür. Çünkü Nilüfer, yalnızca sevildiğini hissettiğinde değerli olduğunu düşünür. Bağımlı bağlanma tarzının getirdiği bu derin kırılganlık, ilişkisini sürdürebilmek için sınırlarını zorlamasına neden olur (Tetik), (İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Hikayesi).
Cihan’ın kaçıngan bağlanma tarzı, aralarındaki çarpışmayı daha da yoğunlaştırır. Cihan, geçmişinde yaşadığı sevgisizlik ve travmalar nedeniyle sevgiye karşı mesafeli durur. Nilüfer’in ona duyduğu ihtiyaç, Cihan’da bir tehdit gibi algılanır. Sevgi onun için bir liman değil, kaçması gereken bir yakınlıktır. Nilüfer ise daha çok yaklaşır ve daha çok tutunmak ister. Bu da aralarındaki çatışmayı sürekli besleyen bir döngüye dönüştürür. İlişkileri hem kendilerini tüketir hem de yeniden doğmaya çalışır (Tetik), (İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Hikayesi).
Sessiz Patlamalar ve İçsel Boşluk

Nilüfer, henüz çözemediği çocukluk travmalarını kendi içine hapsetmiştir. Ailesindeki kontrolcü yapı ve erken yaşta yaşadığı kayıp onun “suskun ama patlamaya hazır” bir birey olmasına yol açar. Bu nedenle çoğu zaman biriken öfkeyi ya kendine ya da yakınlarına yöneltir. Ses çıkarmadan, içten içe tepki verir (İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Hikayesi).
Nilüfer, ilişkileri boyunca çevresine karşı nazik ama kendine karşı acımasız bir figür çizer. Sosyal olarak uyum sağlarken iç dünyasında kırılganlığıyla boğuşur. Kriz anlarında sessizlik yerini öfkeye bırakır ve genellikle kendini küçük ama yıkıcı bir patlamanın içinde bulur. Cihan’dan alamadığı duygusal yakınlık, onda yalnızlık ve değersizlik hislerini pekiştirir. Bu yalnızlık, sessizlikle bastırılır. Biriken duygusal ise sadece patlamaya değil; zamanla ilişkideki sevgiye olan inancın tükenmesiyle dışa vurulur (Tetik).
Cihan ile uzun süredir devam eden ilişkisi, Nilüfer’e hem bir sığınak hem de bir görev hissi verir. Nilüfer’in geçmişte yaşadığı acılar, özellikle babasının intiharı, onun sevgiyi bir tür telafi aracına dönüştürmesine neden olur. Cihan’ın sevgisinden beslenmek ister ama bu sevgi, geçmişin hayaletlerinden özgürleşmemiş biri için asla yeterli olmaz. Jung‘un da bahsettiği “yaralı şifacı” rolüne bürünür: Cihan’ın eksik kalan tarafını tamamlamak ister. Ancak bu tamamlayıcılık, zamanla onun kendi benliğinden parçalar çalmasına neden olur. Birbirlerini iyileştirmek isterken aslında birbirlerini yıpratırlar (Tetik).
Nilüfer, Cihan’ın kurtarıcısı gibi görünürken aslında kendi kayıplarıyla baş etmeye çalışır. Bu rol onun hem savunma hem de yıkım mekanizmasıdır. Sevmek istedikçe teslim olur, ama geçmişin gölgesi hep peşindedir.
İyileşme ve Yüzleşmenin Başlangıcı

İlişkide yaşadığı yıkımla yüzleştikçe kendi yaralarına bakmaya başlar. Babasının kaybını kabullenmeye başladığında sevgiye dair bakışı da dönüşmeye başlar. Cihan da kendi sevgisizlik travmasını tanıdığında bu mesafesinin bir koruma kalkanı olduğunu fark eder. Gerçek iyileşme, her iki tarafın da kendine dürüst olmasıyla başlar (Türker), (İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Hikayesi).
Tüm bu karmaşanın içinde Nilüfer’in hikayesi yalnızca bir aşk hikâyesi değil; içsel bir dönüşüm yolculuğu. Sevgiyle kurulan bağlar ancak geçmişin yükleriyle yüzleşildiğinde sürdürülebilir olur. Nilüfer ne sadece yaralı ne de sadece güçlüdür. Tıpkı Deniz gibi karmaşık, çok katmanlı ve iç çatışmalarıyla şekillenen bir karakterdir. Onu en iyi tanımlayan şey, dışarıya yansıttığı sakinliğin ardındaki sessiz çatışmalardır (Türker), (İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Hikayesi).
”Ben sadece usulca, sakince sevmek ve eğer mümkünse sevilmek istiyorum.”
– Nilüfer
Toplumsal Kalıpların Gölgesinde: Deniz ve Nilüfer

Deniz ve Nilüfer, aynı coğrafyada yetişmiş olsalar da farklı biçimlerde şekillenmiş iki kadını temsil eder. İkisinin de taşıdığı yük ortaktır: sevgisizlik, bastırılmış öfke, çocukluk travmaları ve görünmez olma hali. Fakat bu yükle baş etme biçimleri farklıdır. Deniz, daha tepkisel ve kararsız bir yol izlerken Nilüfer düzenli ve kontrolcü bir görünümle duygularını saklamayı tercih eder. Deniz dışarıya “umursamıyor gibi” görünür ama içi kırıklarla doludur. Nilüfer ise dışarıya “her şeyi yolunda” gibi sunar ama iç dünyası sessiz çığlıklarla sarılıdır. Her ikisi de sevgiye açtır; ama biri sevgiyi kendini kaybedecek kadar arar, diğeri ise sevginin içinde kaybolmaya korkar. Bu çelişkili yönleriyle her iki karakter de izleyiciye “görünmeyen yüklerin” insanlar arası ilişkilerde ne kadar derin izler bırakabileceğini hatırlatır (Türker).
Toplumsal cinsiyet rolleri açısından bakıldığında ise Nilüfer ve Deniz, farklı uçlarda benzer mücadeleler veren kadınlardır. Nilüfer, “iyi kadın” beklentisini karşılayan uyumlu, sakin ve sorumlu bir rol üstlenirken; Deniz, bu kalıba sığmayan, sorgulayan ve kimi zaman öfkesini bastırmak yerine çatlatan bir karakterdir. Nilüfer susarak sevmeye çalışırken, Deniz duygularını bastırarak var olmaya çalışır. Toplumun kadına yüklediği “fedakâr, sessiz ve kırılgan olma” kalıpları her ikisinin omzuna da farklı biçimlerde biner (Türker). Ancak hem Deniz hem de Nilüfer, bu kalıpların içinde kaybolmak yerine, içsel yolculuklarıyla kendi seslerini bulmaya çalışırlar. Bu yönleriyle, yalnızca birer dizi karakteri değil; aynı zamanda gerçek hayatta birçok kadının yansımasıdırlar.
Tüm bu anlatının içinde, izleyicinin zihninde uzun süre yer eden bir sahne vardır: Deniz ve Nilüfer’in yollarının kesiştiği gece. Deniz ve Nilüfer, dizide yalnızca bir sahnede karşılaşır. Dizinin içinde küçük bir detay gibi görünse de aslında büyük bir anlam barındırır. Farklı yollarda ama benzer yüklerle ilerleyen ve birbirinin hikayesini bilmeyen bu iki kadın o gece bir bağ kurar. Nilüfer’in içsel sakinliği ile Deniz’in içsel çalkantısı, bu sahnede kısa bir anlığına birbirine ayna olur. Taşıdıkları yükün tanıdıklığı, izleyiciye derin bir empati alanı açar.
“Durakta bir kız vardı yanımda. Küt saçlı, gecelikle çıkmış dışarı. Sigara içiyor falan, ayakları çıplak o saatte. Çok garipti. O da zor bir gece geçirmiş gibiydi. Deniz’miş adı.”
– Nilüfer
İlk ve Son dizisinin senaristi Hakan Bonomo, belki de Deniz ve Nilüfer’in hikâyesi üzerinden bize şunu hatırlatıyordur: Sevmek sadece kalmak değil, bazen gitmeyi de bilmektir. Kırılmadan değil ama kırmadan ayrılmak bir cesaret göstergesidir.
Kaynakça
Akçay, Özge. İlk ve Son. 2021, Web. 17.07.2025
Demir, Nilay. İlk ve Son: Deniz. 2022, Web. 17.07.2025
Gürbüz-Tükel, Aytül. Bir Somatizasyon Davranışı Olarak Konversiyon Bozukluğu. 2020, Web. 17.07.2025
Bağlanma Teorisi ve Bağlanma Stilleri. Nora Psikoloji. Web. 17.07.2025
İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Hikayesi. Ne İzledik?, 2024. Web. 17.07.2025
Tetik, Gaye İlayda. İlk ve Son: Nilüfer ve Cihan’ın Ouroboros Döngüsü. Psikoloji Ağı, 2024. Web. 17.07.2025
Türker, Cennet Selin. İlk ve Son Dizisi 2. Sezon İncelemesi. Psikoloji Arşiv, 2024. Web. 17.07.2025
Psikolog Gözde Aytulun. “Diziler & Filmlerle Psikoloji. İlk ve Son Deniz” Instagram, 8 Kasım 2023, Web. 17.07.2025
Psikolog Gözde Aytulun. “Diziler & Filmlerle Psikoloji. İlk ve Son Barış” Instagram, 18 Kasım 2023, Web. 17.07.2025
Psikolog Gözde Aytulun. “Diziler & Filmlerle Psikoloji. İlk ve Son Nilüfer” Instagram, 2 Aralık 2024, Web. 17.07.2025
Psikolog Gözde Aytulun. “Diziler & Filmlerle Psikoloji. İlk ve Son Cihan” Instagram, 25 Kasım 2024, Web. 17.07.2025
Psikolog Gözde Aytulun. “Diziler & Filmlerle Psikoloji. İlk ve Son 2. Sezon Aynı Yaralar Başka Hayatlar” Instagram, 18 Kasım 2024, Web. 17.07.2025
Otantik Psikoloji. “Karakter Analizi. İlk ve Son Cihan ve Nilüfer” Instagram, 23 Ocak 2025, Web. 17.07.2025
Psikolog Duru Akbolat. “İlk ve Son dizisi genel olarak yoğun duygusal ve psikolojik temalara sahip bir yapım ve Nilüfer’in bu sözleri karakterin içsel çatışmalarının oldukça yoğunlaştığı bir anı yansıtıyor.” Instagram, 19 Haziran 2025, Web. 17.07.2025
Klinik Psikolog Selen Salebci. “İlk ve Son – İlişkisel Karakter Analizi Nilüfer” Instagram, 8 Aralık 2024, Web. 17.07.2025
Psikolog Bilge Uğurlu. “İlk ve Son Nilüfer 1. Bölüm” Instagram, 21 Kasım 2024, Web. 17.07.2025
İrem Karcı. İlk ve Son Nilüfer Psikolojik İnceleme, Nesiller Arası Aktarım: Nilüfer Paradoksu. YouTube, 4 Mart 2025, Web. 17.07.2025
İrem Karcı. İlk ve Son – Deniz Psikolojik İnceleme. YouTube, 21 Ocak 2025, Web. 17.07.2025
Öne çıkan görsel: X
Hayatın içinden olan, gerçekleri ve yaşanmışlıkları insana tokat gibi vuran bir diziye yapılmış harika bir inceleme. Tebrikler.