İlk Türk Kadın Avukat: Süreyya Ağaoğlu

Editör:
Ece Günay

İlkleri gerçekleştiren kadınlar hem kendi dönemlerinde yaşayanlar hem de kendilerinden sonraki nesiller için adeta bir umut ışığıdır. Süreyya Ağaoğlu da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında kadın haklarındaki eşitsizliğe ses çıkaran, özgüvenli ve cesur kişiliği ile gelecek nesillerdeki kadınların hak mücadelesine öncü olan kadınlar arasında yer alıyor.

Türk tarihinin yazılı belgelerinde kadın insan kimliğinden çok; aile içinde kız evlat, kız kardeş, gelin, eş gibi kimliklerle zikredilmiş. Aslında tarih boyunca dönemin zorlu şartları baş gösterdiğinde kadının da kılıç kuşanabildiği, ordu yönetebildiği ve söz sahibi olduğu zamanlar gözlemlenmiştir.

I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı ile birlikte eline silah alan Türk kadını, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş aşamasında da muasır medeniyet inşa etme uğruna çeşitli toplumsal roller üstlenmeye devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın avukatı olan Süreyya Ağaoğlu da bu kadınlardan biri olarak kadınların toplumda saygın bir yer edinmesi konusunda öncülük eden modern bir cumhuriyet kadınıdır.

Süreyya Ağaoğlu’nun Hayatına Bakış

atatürkansiklopedisigovtr

Süreyya Ağaoğlu 29 Temmuz 1903’te, o dönem Rus Çarlığı hâkimiyetindeki Azerbeycan Şuşa’da doğdu. Babası; Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir ve mücadele arkadaşı, düşünür, yazar, siyasetçi ve hukuk profesörü Ahmet Ağaoğlu‘dur.

Beş çocuklu ailenin en büyük çocuğu olan Süreyya hanım, 1910’da ailesiyle Türkiye’ye göç etti; çocukluk-gençlik dönemlerini, Türk Ocağı Aydınları ve Mustafa Kemal Atatürk‘ün yakın dostlarından oluşan bir çevrede geçirdi. Süreyya hanım ülkenin sıkıntılı dönemlerinde yetişti; Trablusgarp Savaşı ile başlayıp Milli Mücadele dönemini de içine alan bu süre zarfında ülkenin bağımsızlık mücadelesine yakından tanık oldu. Vatanseverliği ve yürekliliği, bir anısına şöyle konuk oluyor:

Lise dönemi İstanbul’un işgal dönemine denk gelen Süreyya hanım, okulunda dalgalanan Türk bayrağının indirilip yerine İngiliz bayrağının asılmasına dayanamamış. Bunun üzerine arkadaşlarıyla sözleşip gece yarısı İngiliz bayrağını indirmiş ve Türk bayrağını yeniden asmış. İşgalci ülkeden gönderilen öğretmenine şu cevabı verdiği söyleniyor: Sizin ülkenizi birisi işgal etse siz aynı davranışı gösterir miydiniz?”

Ağaoğlu, İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi Açılmasını Sağlıyor

sacddorgtr

Henüz yedi yaşındayken çevresinin “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” sorusu karşısında avukat olacağını söyleyen Süreyya hanım; öğretmen olması beklenirken herkesi şaşırtarak hukuk fakültesine kayıt oldu. 1921’de Bezm-i Alem Valide Sultanisi’ni (İstanbul Kız Lisesi) bitirdi. Bir Ömür Böyle Geçti isimli eserinde İstanbul Darülfünun’u Hukuk Mektebi’ne (İstanbul Üniversitesi hukuk fakültesi) girişini şöyle anlatır:

1921 yılı sonbaharında üç arkadaşımla Darülfünun’un, yani Zeynep Hanım Konağı’nın merdivenlerini çıkıyorduk. Arkadaşlarımdan biri fen, diğeri de edebiyat fakültesine girmek istiyorlar, ben de hukuk fakültesini kızlara açtırmak ve hukuk tahsili yapmak istiyordum. O zaman hukuk fakültesi kadınlara kapalı idi. Arkadaşlarım bana gülüyorlardı, muvaffak olup olamayacağım meçhuldü. Hukuk fakültesi Reisi Selahattin Bey köşede bir masa başında oturuyor yanında Profesör Veli Bey, karşısında da Katib-i Umumi Rauf Bey oturuyorlardı.

İçeriye girip,

– Ben Süreyya Ağaoğlu. Bezm-i Alem Valide Sultanisi’ni bu sene bitirdim. Hukuk tahsili yapmak istiyorum, beni hukuka kaydeder misiniz? dedim.

Selahattin Bey hayretle yüzüme baktı. Veli Bey her zaman aşağıya inik başını kaldırdı, ikisi de şaka edip etmediğimi anlamaya çalışıyordu sanırım. Nihayet Selahattin Bey kahkaha ile güldü:

– Üç arkadaş daha bul, hemen fakülteyi açalım, dedi. Hakikaten fakülte “açmak” gerekiyordu, zira kadınlar erkekler ile beraber okuyamıyorlardı. Öğleden önce erkekler, öğleden sonra kadınlar ders görüyordu. Tabii bir tek talebe için bütün hocalar öğleden sonra ders veremezlerdi.

Veli Bey başını kaldırdı:

– Kadına daha ziyade doktorluk yakışır, o fakülteyi açtırsanız dedi. Ben de:

– Onu da doktor olmaya heves edenler açtırsın, cevabını verdim. Selahattin Bey:

– Hak hukuk meselesi değil mi? Süreyya Hanım hakkını burada arıyor, muvaffak olmasını dileyelim, dedi.

Bu olay sonrasında arkadaşlarını hukuk okumak konusunda ikna etmesi gerektiğini anlayan Ağaoğlu, hemen yakın 3 arkadaşını hukuk okumaları için ikna etti ve böylece dört kadın hukuk fakültesinin ilk öğrencileri oldular.

Dönemin en iyi hukuk profesörlerinden dersler alan kızlar, nihayetinde hocaların öğleden sonralarının alınmaması için birinci yılın ikinci döneminde erkek öğrencilerle birlikte okutulmaya başlandı. Ağaoğlu yaşanan bu ilk karma eğitim ile çok güçlü bir duruşa sahip olan Türk kadınını temsil eder.

Hukuk Fakültesini 1924-1925 eğitim-öğretim yılında bitiren Ağaoğlu’nun bu başarısı, Batı dünyası hukuk çevrelerinde de çok olumlu yankılar yaratmıştır. Kendisine Rockfeller Foundation tarafından Paris Uluslararası Enstitüsü’nde üç aylık seminer bursu teklif edildi fakat bazı siyasi çekişmelerden dolayı Ağaoğlu Paris’e gidemedi. Bunun yerine Ankara’da Adalet Bakanlığı’nda staja başladı. 1927’de ise avukatlık ruhsatını alarak Türkiye’nin ilk kadın avukatı oldu.

İstanbul Lokantası, Kapılarını Kadınlara Açıyor

Süreyya Ağaoğlu ve Atatürk
upliferscom

Avukatlık yaptığı dönem, öğle yemeğinde arkadaşıyla nereye gidecekleri konusunda sıkıntı yaşayan Süreyya hanımın gidebileceği tek yer; kadınların daha önce yemek yediği görülmeyen İstanbul Lokantası’dır. Süreyya hanım bu konuyu babasına açar ve Ahmet bey kanunen bir sıkıntı olmadığını söyler.

Bir süre sonra durumdan şikayetçi olan milletvekillerinin şikayetleri Ahmet Ağaoğlu’na ulaşır ve Ahmet bey çözüm olarak Süreyya hanımın öğle yemeklerinde yanına gelmesini önerir. Dönemin şartları gereği Süreyya hanım ne kadar üzülse de bu öneriyi kabul eder. Daha sonra evlerine misafirliğe gelen Mustafa Kemal Atatürk ve Latife hanıma açar; Atatürk’ten destek bulma ümidindedir ancak Atatürk onu dineledikten “Hem babanın hem Rauf beyin hakkı var,” Süreyya hanım hayal kırıklığına uğrar. Durumun çözümü olmayacağına inanmıştır.

Ertesi gün Atatürk’ün kendisini yemeğe götüreceği haberini alan Süreyya hanım hazırlanır ve Atatürk’ün arabasına bindiğinde Latife hanımın onu öğle yemeğine beklediğini öğrenir. Araç İstanbul Lokantası önünden geçerken Atatürk şoförden durmasını rica eder ve Salih beyi çağırarak “Ben bugün Süreyya’yı bize götürüyorum ancak yarın lokantada yiyecek,” der. Durumu anlayamayan Süreyya hanım, Latife hanımdan dinler: “Paşa akşam çok kızdı ve gerekeni yapacağını söyledi.

Sözlerinin devamında Latife Hanım Süreyya Hanım’a, Mustafa Kemal Paşa’nın akşamki sohbette bahsi geçen lokanta olayında babasını onun yanında rencide etmek istemediği için kızgınlığını belli etmediğini fakat eve gelir gelmez, birkaç milletvekilini arayarak yarın mutlaka eşlerini lokantaya öğle yemeğine göndermelerini söylediğini ifade eder. Süreyya hanım ertesi gün arkadaşıyla İstanbul Lokantası’na gittiğinde gördüğü manzara karşısında tekrar şaşkınlık yaşar: Lokantada birçok milletvekilinin eşini de görmüştür.

(Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Kadınına hak ettiği değeri alması için yaptığı inkılaplara ve değişikliklere bu yazıdan ulaşabilirsiniz)

Kadın Hakları Konusunda Türkiye Temsiliyetleri

sacddorgtr
  • 1946: Amerika’da toplanan Kadınlar Birliği Kongresi’ne davet edildi fakat çeşitli sebeplerden kongreye katılamadı. Bu süre zarfında Amerika’da üç ay geçiren Süreyya hanım; Yale, Chicago, Colombia Üniversitelerinde çeşitli incelemeler yapma fırsatı yakaladı.
  • 1946: Girişimleri sonucu İstanbul Barosu‘nun, Uluslararası Barolar Birliği‘ne üye olmasını sağladı. 1960’ya kadar bu kuruluşun tek kadın yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı.
  • 1950: Üniversiteli Kadınlar ve Soroptomist (Uluslararası Kadın Derneği Üyesi)  Kadınlar derneklerinin Türkiye kollarını kurdu.
  • 29 Mart 1952: Lahor’da,  Pakistan Kadın Birliği’nin düzenlediği Dünya Müslüman Kadınlar Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti.
  • 1952: Amerikalı kadınlar tarafından kurulan Milletlerarası Kadın Hukukçular Birliği’ne üye oldu, başkanlık görevini üstlendi.

Çocuklar ile ilgili konulara da yoğunlaşan Süreyya hanım; Amerika’dayken incelediği çocuk mahkemelerinden etkilenmiş, Türkiye’de sokakta yaşayan çocukları gözlemlemiş ve bunun sonucunda yüzlerce kimsesiz ya da imkânları sınırlı çocuğu topluma kazandıran Çocuk Dostları Derneği‘ni kurmuştur.

sacddorgtr

Kadın hakları, çocukların ve gençlerin eğitilmesi konularında çalışmalar yapan Süreyya Ağaoğlu, 29 Aralık 1989’da İstanbul’da katıldığı kadın hakları ve çağdaşlaşma konulu bir panelden ayrılırken düşmüş ve beyin kanaması geçirerek vefat etmiştir.

Farklı nesillere umut olan, toplumsal cinsiyet eşitliği için kadınların verdiği mücadelede öncü adımlar atarak cesur bir rol model örneği teşkil eden Süreyya Ağaoğlu’nu saygıyla anıyoruz.


Kaynakça

  • Türkiye’nin İlk Kadın Avukatı Süreyya Ağaoğlu’nun Kadın ve Çocuklarla İlgili Faaliyetleri. Vakanüvis-Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 2022.
  • Ağaoğlu, Süreyya. Bir Ömür Böyle Geçti Sessiz Gemiyi Beklerken, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1984.
  • Çelik, Adil Giray, Osmanlı Darülfünun Mekteb-i Hukuk’ta İlk Çiçek Süreyya Ağaoğlu, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, 2018.
  • “Süreyya Ağaoğlu”. kadineserleri.org. Web. Erişim tarihi:22.03.2024.
  • “Süreyya Ağaoğlu”. atatürkansiklopedisi.gov.tr Web. Erişim Tarihi:22.03.2024.
  • Silverman, Reuben. “Süreyya Ağaoğlu and the emerging liberal order in early Cold War Turkey”, Middle Eastern Studies, 2023.
  • “Süreyya Ağaoğlu”. sacdd.org.tr Web. Erişim Tarihi:22.03.2024.
Necmiyenur Şentürk
Necmiyenur Şentürk
Okurbelkiyazar bir tıpçı.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks