Türk çağdaşlaşma süreci Cumhuriyet’le birlikte başlamaz, hızlanır. Süreç, 18. yüzyılın ilk yarısında başlamış, daha sonraları Tanzimat ile birlikte yeni bir şekle bürünmüştür. Tanzimat fikrini anlamak için II. Mahmut’u iyi incelemek gerekir. II. Mahmut‘un sancılı tahta çıkış süreci ise hem bize imparatorluğun içinde bulunduğu durum hem de bundan sonra nasıl bir yere evrileceği hakkında önemli bilgiler verir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Durumu

Hiç şüphesiz iyi bir eğitim alan III. Selim’in 1789’da tahta çıkışı, Osmanlı İmparatorluğu’nda yapısal değişimlerin yaşanacağı yeni bir dönemin habercisiydi. 17. yüzyıldan beri gerek risalelerle gerek geleneksel reformlarla devletin kötü gidişi engellenmeye çalışılmaktaydı. III. Selim, aldığı eğitimin de etkisiyle köklü reformların gerekliliğinin farkındaydı ve bunun üzerine gitti. Ona göre bozulan merkez-taşra teşkilatının ve artan yolsuzluğun tek çözümü, devletin disiplinini tekrar tesis etmesiydi.
III. Selim, Avrupa’daki gelişmeleri yakından incelemek için önemli merkezlere devamlı elçilikler açmış, ilerleyen dönemde devlette önemli yerlere gelecek hariciyecilerin eğitilmesine ön ayak olmuştur. Onun yaptığı en büyük reform olarak, Nizam-ı Cedit (Yeni Düzen) olarak adlandırılan askerî birliği kurması kabul edilir. Devlet yönetimi ve topluma sık sık müdahale eden Yeniçeri Ocağı bozulmaktadır. Genç Osman gibi reformcu padişahlar bunun önüne geçmeye çalışsa da çok sert şekilde engellenmişler, günden güne bozulan ocağın önüne geçilememiştir. Ordunun sürekli savaşlarda başarısızlıkla karşılaşması, reformların gerekliliğini ortaya koyar.
Nizam-ı Cedit, yapısı gereği mevcut ordu düzenini yenileştirmeye yönelik bir hareket değil, Avrupai şekilde dizayn edilmiş, yeni ve modern askerî yöntemleri bilen askerî bir birlikti. Yeni ordunun ihtiyaçlarının karşılanması için İrad-ı Cedid adlı bir hazine oluşturulmuş, işlevini yitirmiş Topçu Okulu yerine, teknik kadroyu yetiştirmek amacıyla Mühendishane-i Berr-i Hümayun adında yeni bir kurum kurulmuştu.
Güç Merkezleri

Devlet her ne kadar düzenini tekrar tesis etmeye çalışsa da yıllardır süregelen kötü gidişat, devlette ve taşrada yeni güç merkezlerinin doğmasına sebebiyet vermişti. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren memleketin idaresinde ve nizamında aksaklıkların belirmesiyle ayanlık olarak tanımlanan müessese önem kazanmaya başlamıştı. İltizam ve malikane gibi hazineye sıcak para akışı için düzenlenen kavramlar, özellikle taşrada adeta yerli hanedanlar gibi hareket eden yeni bir güç merkezinin doğmasına imkân tanımıştı. Osmanlı klasik sistemindeki merkezî yapı adeta bozuluyordu.
Ayanlar gibi şehirlerde ulemanın başını çektiği grup ise bir diğer güç merkezi olarak ortadaydı. Bunlar, bürokrat diyebileceğimiz görevliler ve yeniçerilerin desteğiyle şehirlerde yeni bir düzen kurmuşlardı. Patrona Halil İsyanı incelenirse bu süreç daha iyi anlaşılabilir.
Patrona Halil İsyanı’nı detaylı incelemek için “Osmanlı Dönemi İsyanları” başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
Kabakçı Mustafa İsyanı

1808’e gelindiğinde reformlardan herkes mutlu değildi. Özellikle ulema ve yeniçeriler, düzenlerinin bozulacağı endişesiyle hazırlık içerisindeydiler. III. Selim, Anadolu’da talimli asker yetiştirmek için yeni kararlar aldıkça, “Bu, yeni bir şeriatın başlangıcıdır; bu, din düşmanlarını taklit ederek onlara özenmektir” tarzında sözler halk arasında yayılmaya başlamıştı. III. Selim, müziğe ve sanata düşkün bir padişahtı. Padişahın bu sohbet meclisleri halka ulaştırılmaya, propaganda için kullanılmaya başlanmıştı. Nizam-ı Cedid için konulan vergilerin boş yere savrulduğu dillendiriliyordu.
Propagandalar etkisini arttırdıkça, Nizam-ı Cedid’i gerekli gören kimseler bile soğumaya başlamıştı. Sultan Selim, reformların işlediğini zannederken Köse Musa ile Şeyhülislam Ataullah’ın Nizam-ı Cedid’e karşı gizli bir cephe kurduklarından habersizdi. Trabzon’dan iki bin er getirtilmiş, Karadeniz Boğazı’ndaki Yedikule’nin yamaklarına yerleştirilmişlerdi. Köse Musa Paşa, buradaki yamakları ayaklandırmak istiyordu. Burada faaliyetlerini uygulamaya koyuldu: “Freng kıyafeti giydirip yeniçerileri yok edecekler” tarzında sözler yayılmaya başlamıştı.
1807-1808’in 13 Mayıs günü yamaklar, “Biz Freng esvabı giymeyiz!” diye isyan edip Halil Haseki’yi parçaladılar.

Gittikçe güçlenen yamaklar, Büyükdere Çayırı’nda toplanıp Kabakçı Mustafa Çavuş’u kendilerine baş seçtiler. Tarabya İskelesi’ne vardıklarında, yoldaki işsiz ve serseriler de onlara katılmış; sayıları dokuz yüzü bulmuştu. Saray ile müzakereler sürerken Kabakçı Mustafa, topluluğu Rumeli Hisarı’na yönlendirip, “Ey Müslümanlar! Bizim Nizam-ı Cedid belasını ortadan kaldırmaktan başka niyetimiz yoktur. Müslüman olanlar, kendilerini de Yeniçeri Ocaklısı bilenler bizimle gelsin!” diyerek halkı galeyana getiriyordu. Musa Paşa’nın emriyle topçuların da katılmasıyla isyan büyüyordu.
Musa Paşa’nın Sultan Selim’e telkinleri sonrasında Nizam-ı Cedid lağvedilir. İrad-ı Cedid kaldırılır. Reformist devlet adamlarının çoğu idam edilir. En nihayetinde fetva ile III. Selim tahttan indirilir; yerine IV. Mustafa gelir.
Alemdar Mustafa Paşa ve II.Mahmut

Ancak yaşanan bu gelişmelere karşı tepki de gecikmez. III. Selim döneminde yapılan reformları destekleyen Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim’i tekrar tahta çıkarmak için ordusuyla harekete geçerek İstanbul’a gelmiş ve duruma el koymuştur. Fakat isyanı bastırmasına karşın III. Selim’i kurtaramayan Alemdar Mustafa Paşa, Yeniçerilerin desteklediği IV. Mustafa yerine II. Mahmut’u tahta çıkarmıştır.
II. Mahmut, böyle bir ortamda devletin gücünün ve merkezî otoritenin farkındaydı. 1826’ya gelindiğinde Yeniçeri Ocağı’nı kapatacak, anlaşmak zorunda kaldığı (1808 Sened-i İttifak) ayanları zamanla lağvetmeye çalışacak ve düzeni yeniden sağlamaya uğraşacaktı.
Kaynakça
- “Ayan.” İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı.
- Ertan, Temuçin Faik, editör. Başlangıcından Günümüze Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. 9. baskı, Siyasal Kitabevi, 2022.
- Ahmet Cevdet Paşa. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi-1. 5.bakı , editör Mustafa Güçlükol ve Bilge Bozkurt, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2011.