İnsanlık tarihinin en ağrılı ve kanlı geçtiği dönemlerden biri olan, 1939‘dan 1945‘e kadar küresel bir savaş olarak devam eden II. Dünya Savaşı, filmlere ve kitaplara konu olmaya halen devam ediyor. Savaş sonrası yazılmış Piyanist (1946) ve Schindler’ın Listesi (1982) gibi birçok romanı okumayanlarımız olsa bile mutlaka ekranlarda bir kere olsun izlemiştir.
Nazi dönemi İtalyası, Almanyası ve Fransası gibi birçok şekilde karşımıza çıkan eserleri; yeri geliyor gerçek olaylardan ve kişiliklerden esinlenilmiş hikâyelerle, yeri geliyor kurgu yazımının gücüyle hep birlikte okuyoruz.
II. Dünya Savaşı’ndan etkilenen çocuklar demişken, Anne Frank’den bahsetmemek olmaz. Anne Frank, ününe II. Dünya Savaşı sırasında yazdığı günlüğüyle kavuştu. Yaşadığı zorluklar arasında, gizlendiği yerde günlük tutmaya başladı. Bu günlükte savaşın insanlara olan etkilerini samimi bir şekilde aktardı. Anne Frank’ın Amsterdam’da saklandığı ev, bugün binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Eğer yolunuz Amsterdam’a düşerse mutlaka listenize ekleyin. Daha da güzeli, Piri Guide’ın Amsterdam Gezi Rehberi yazısına bakabilirsiniz. Piri Guide, aynı zamanda bir seyahat rehberi, mobil uygulama. Gittiğiniz şehirleri kolayca keşfetmeniz için sesli turlar sunuyor. Eğer ilginizi çekerse, Piri’deki sesli Amsterdam turlarına da mobil uygulamadan göz atabilirsiniz.
Yazımıza döndüğümüzde ise 2000 yılı sonrası yayımlanmış, II. Dünya Savaşı’nı konu alan etkileyici ve bir o kadar da sıra dışı 7 farklı kitabı sizler için derledik.
1. Çizgili Pijamalı Çocuk (2006)
“Düşünme lüksüne sahip değiliz… Bazı insanlar bizim adımıza bütün kararları veriyor.” (s.16)
Şüphesiz ki II. Dünya Savaşı ile ilgili bir kitap söylememizi isteseler aklımıza gelecek ilk eserlerden birisi Çizgili Pijamalı Çocuk olurdu. Orijinal adıyla The Boy in the Striped Pyjamas, İrlandalı yazar John Boyne‘un kaleminden çıkmış bir Holocaust romanıdır. Kitap, aynı zamanda 2008 senesinde Miramax tarafından filme dönüştürülerek izleyiciyle buluşmuştur.
Nazi toplama kamplarının ve II. Dünya Savaşı’nın sarsıcı etkilerini, yolları kesişen iki küçük çocuğun olağanüstü dostluğu ile birlikte okuyoruz.
“Bu kitabı okumaya başladığınızda, Bruno adında dokuz yaşındaki bir çocukla bir yolculuğa çıkacaksınız (ama bu kitap dokuz yaşındakiler için değil). Ve er geç Bruno ile birlikte bir tel örgüye varacaksınız.
Böyle tel örgüler dünyanın dört bir yanında var. Umarız asla rastlamak zorunda kalmazsınız.”
2. Kitap Hırsızı (2005)
“Nedendir bilinmez, ölen insanlar cevabını bildikleri soruları sorarlar. Belki de ölümleri böyle başlıyor.” (s.491)
Ödüllü Markus Zusak‘ın yazarı olduğu Kitap Hırsızı, ailesi ile II. Dünya Savaşı Almanyası’nın kurgusal bir kentinde yaşayan Liesel‘in hikâyesini merkezine alıyor. Ailesinin evlerinde sakladıkları sığınmacı Max sayesinde okumayı öğrenen küçük kız, bir süre sonra kitaplarla güçlü bir bağ kurmaya başlıyor. Roman, Ölüm’ün perspektifinden yazılırken; insan doğasına ve insanoğlunun faniliğine de dikkat çekerek devam ediyor.
Holocaust‘un ve Nazizm‘in tüm gerçeklerini de içine alan eser, Downton Abbey’den bildiğimiz Brian Pericval’ın yönetmenliğiyle ve yine Narnia’dan tanıdığımız Micheal Petroni’nin senaryosuyla 2013 senesinde beyazperdeye taşınmış bir filme sahip.
“Markus Zusak, zorlu bir konuyu ustalıkla anlatarak gerçek bir başarı yakalamış. Olağanüstü… Tek kelimeyle harika bir kitap.”
-The Wall Street Journal
3. Bülbül (2015)
“Kırık bir kalp, savaşta da barıştaki kadar can yakar.” (s.408)
Ateşböceği Yolu ve Gece Yolu gibi harika eserlere sahip Kristin Hannah, Bülbül ile sizi II. Dünya Savaşı döneminde ayakta durmaya çalışan Fransa sokaklarına götürüyor. Savaşın alevlenmeye başladığı ülkede, bir kadın olarak zulme ve açlığa göğüs geren iki güçlü kız kardeşi okuyoruz.
Viann‘ın çocuklarını ve ailesini bir arada tutmak için verdiği mücadeleyi, Isabel‘in ise belki de “başına buyruk” denilen ama bir şeyler başarmak için çabalayan gencecik bir kadın oluşunu okurken derinden etkileneceksiniz. Bülbül, size savaşın aslında savaş meydanında olduğu kadar arkasında da ne kadar buruk kalpler bıraktığını o karanlık yüzüyle bir kez daha gösteriyor.
Kitabın, 2022 yılında Fanning kardeşlerin başrollerini paylaşacağı bir filmle de ekrana taşınması bekleniyor.
4. Göremediğimiz Tüm Işıklar (2014)
“Gözlerinizi açın çocuklar ve sonsuza kadar kapanmadan önce onlarla ne kader çok şey görebilirseniz görün.” (s.304)
Göremediğimiz Tüm Işıklar, II. Dünya Savaşı sırasında büyüyen iki gencin hikâyesini anlatıyor. Mari-Laure LeBlance, bir kilit ustası olan babasıyla Paris‘te yaşayan 6 yaşında görme yetisini tamamen kaybetmiş genç bir kızdır. Öte yandan Werner ise özel bir Alman çocuğudur. Elektronik aletlerle arası pek iyi olan genç oğlanı bir gün bir subay keşfeder ve Werner’ın özel bir okula gitmesini sağlar. Ne yazık ki sonrasında bir katil ordusunun içinde olduğunu fark edecek Werner’ın yolu, bir şekilde onca acının içinde Mari-Laure ile kesişir.
Bir milyondan fazla satmış ve 2015 Pulitzer Roman Ödülü‘ne layık görülmüş roman, yine Naziler’in işgali altında olan Fransa’yı anlatıyor.
5. Kızıl Göğün Altında (2017)
“Çok bilge biri bir keresinde bana kalplerimizi açıp yaralarımızı birbirimize gösterdiğimizde insan oluruz, kusurlu ve bir bütün oluruz, demişti.” (s.237)
İkinci Dünya Savaşı’nın gizli bir kahramanın hayatından esinlenilmiş Kızıl Göğün Altında, İtalya‘da yaşayan Pino Lella‘nın yaşadıklarını konu almaktadır. 18 yaşında gencecik bir oğlan olan Pino, hayatın onun için hazırladığı beklenmedik planlarının ortasında kalır. Burada kaybı, acıyı, cesareti ve aşkı yaşayacak olan genç oğlan, kendisini Alp Dağları’nda Yahudiler’i ülkeden kaçıran bir kimse olarak bulurken; bir diğer gün Adolf Hitler‘e birinci dereceden yakın komutan Leyers’ın şoförü olarak casusluk yaparken bulur.
Aksiyon, macera, aşk ve savaşı içine alan roman, 1943-45 yılları İtalyası’nda hayatta kalma mücadelesini anlatan, incelikle yazılmış bir eser.

Uzun süredir, Tom Holland‘ın başrolünü alacağı mini bir dizisinin çekileceği de konuşulmaktadır.
Kızıl Göğün Altında‘dan sizler için hazırladığımız 23 alıntıya göz atabilirsiniz.
6. Auschwitz Dövmecisi (Auschwitz Dövmecisi #1) (2017)
“Politika dünyayı anlayacak bir şey kalmayana kadar anlamanı sağlar, sonra da bir esir kampına atılmana neden olur.” (s.43)
Auschwitz Dövmecisi, Yahudi Soykırımı’nın sembollerinden biri olan Lale Sokolov‘un gerçek hayat hikâyesinden esinlenerek yazılmış bir dönem romanıdır.
Sokolov, Nisan 1942 yılında Auschwitz-Birkenau toplama kamplarına götürülüp kamplardaki esirlerin kollarına, numaralarının dövmelerini yapmakla görevlendirilmiş bir Slovakyalı Yahudi’dir. İki seneyi aşkındır esir tutulan genç adam, vahşet kadar sevgiye de tanık olur. Canını tehlikeye atarak kendisi gibi diğer Yahudiler’e yardım etmeye başlar. Hayata tutunmaya çalışan 32407 numaralı Lale, 1942 Temmuz’unda koluna 4562 numarasının dövmesinin yapılması için bekleyen genç kadın Gita ile aşkı ve umudu da bulur.

7. Cilka’nın Yolculuğu (Auschwitz Dövmecisi #2) (2019)
“Her şeyini kaybetmek. Katlandıklarına katlanmak zorunda kalmak ve bunun için cezalandırılmak. Hayatta kalmak için.” (s.55)
Yazar Heather Morris, Auschwitz Kütüphancesi ile tanıdığımız Cecilia “Cilka” Klein‘ın gerçek hayat hikâyesini Cilka’nın Yolculuğu‘nda anlatmaya devam ediyor.
Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı’na götürüldüğünde yalnızca on altı yaşında olan Cilka, güzelliğiyle dikkati üzerine çeken gencecik bir kadın olmasından dolayı kampta ayrı bir konuma getirilir. Ağır şartlar altında mücadele eden Cilka’nın acısı, kamptan ayrıldıktan sonra da dinmez. Hayatta kalmak için kendi rızası dışında bulunduğu bir durum yüzünden düşmanla aynı yatağı paylaştığı gerekçesiyle Sibirya‘daki çalışma kamplarına sürüklenir.
Dostluğa, sevgiye ve iyiliğe tüm gücüyle tutunan Cilka’nın yolucluğuna biz de bu kitapla eşlik ediyoruz.

Lale Sokolov, Cilka’dan “Tanıdığım en cesur insandı.” diyerek bahsediyor.