Ece Temelkuran; hayatının büyük bölümünde kadın hareketi, siyasi hükümlüler gibi sorunlar üzerine araştırmalar yaptı, konuştu, yazdı. 1996’da şiir-metin türündeki kitabı “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır” yayımlandı. Aynı yıl Alman Hükümeti tarafından yılın gazetecisi seçildi. 1997 yılında “Oğlum Kızım Devletim: Evlerden Sokaklara Tutuklu Anneleri” adlı araştırma kitabı yayımlandı. “Bekaret Testi Suçtur” adlı yazısıyla Tabipler Odası Yılın Araştırma Yazısı ödülünü aldı. Hayat Üçlemesine İç Kitabı ve Kıyı Kitabı ile devam etti.
Üçlemenin ikinci kitabı olan “İç Kitabı”ndan alıntılar derledik. Keyifli okumalar.
- Kutsal kitaplar bile söz etmemişse bizden, mutlaka bir bildiği vardır göklerin. Her bir şeyin varlığını tarif eden kutsal kitaplar bile bize dair bir cümle sarf etmekten kaçınmışsa, demek ki yerimiz yok yeryüzünde. (s. 8)
- Onları korkutan, katmanlardan oluşan bir içimiz olmasıdır, hakiki. İçtenlik ve hakikiliktir kutsal kitapları yazanların, çırılçıplak ruhların bile, “diğerlerine” anlatmaktan kaçındığı. Tanrı biliyor ya, o bile katlanamaz bir ölümlünün içtenlikle kendini keşfine. (s. 10)
- Biz, bu dilleri bilmediğimiz için, kalbimizi yakarak öleceğiz. (s. 12)
- Kalabalıkların hoşuna gidecektir biz yanarken çıkan alevler. Onların ruhlarında tarif edemedikleri, adını koyamayacakları bir yere temas edecektir bu görüntü. Görüntüye dalıp gittiklerinde sormak isteriz biz, onlar yüzünden ölmek zorunda kaldığımızı bilmeden bize acıyarak bakan kalabalığa:
“Nasıl oluyor sizin hoş bulacağınız bir şarkıyı söylemek için ölen birini izlemek?” (s. 13) - Her parçalanan oyuncak, “tamir edildiğinde” bir parça fazla gelir. Sen, “tamir edilemez” olansın. Birleştirildiğinde “iç”in fazla geldiğini gördün. Yine de, “sürebilmek” için, birleştirip kendini, dünya yüzüne kondun. Çalışan ve hayranlık uyandıran bir makine gibi durdun evrende. Yine de sen biliyorsun: eksiksin ve başka türlüsün. (s. 19)
- Yetineceksin. Bütün insanlığın neden yetindiğini öğreneceksin. Çünkü o saf dile yaklaştığında… Orada hayal edilemeyecek kadar korkunç bir acı var. Senin cehennemini anlatamam sana. Uzaktan gördüğünde onu tanıyacaksın. Hep göreceksin, hep duyacaksın, hiç anlatamayacaksın.
Bu yollardan geçmiş diğerleri gibi. (s. 26) - Renk yumağına katılmayı denediğim kimi zamanlarda sesim, içimde değil, kafatasımla kafa derimin arasında oluşuyordu. Ağzımın sözcükleriyle konuşuyordum, kalbiminkiler boğularak siniyordu. Bu ses, bir yabancının kusmuğuydu; benim değil. (s. 31)
- Işık yaklaştıkça korkutuyor beni kendim. Ben, etten başka bir şey oluyorum. Gidip dışkılıyorum. Her şey yerli yerine dönüyor. Dönüş duruyor. Durmalıyım, nefes almayı unutabilirim. (s. 35)
- Vücudu istemiyoruz. Biz istemeyiz vücudu. Sadece başı isteriz. Bir baş olarak “olmak” isteriz. Çünkü iş açar vücut insanın başına. (s. 38)
- Bazen yığılır kalır vücut isteksizce. O zaman birileri gelip ikna etmek ister vücudu. Tekrar, yeniden hayata ikna etmeye çalışır. Vücut, ikna olmak ister, ama ağlar çoğu zaman. (s. 39)
- Önce çomaklarıyla dürtecekler bizi. İlk kez gördükleri bu yaratığı, önce ürkerek, dürterek, belli bir mesafeden “keşfedecekler”. Keşif, en vahşi yanıdır kalabalıkların. Keşif, geri dönülmez bir işgalin masum yüzlü ulağıdır. (s. 46)
- Ancak soylu bir ruh parçalanarak acı çeker. Ancak soylu bir ruhun etleri, lime lime dağılır kimsenin anlam veremeyeceği ufak tefek kötülüklerle. (s. 52)
- Hiç utanmayacak artık o tatlı ruh, hiç kahrolmayacak. Çünkü savdık biz çomaklıları, işgalcileri kaçırıp yüzlerinden kan fışkırttık. Kendimiz için asla yapamayacağımız bu kanlı dövüşü, o sevdiğimiz tatlı ruh için yaptık. (s. 53)
Ece Temelkuran, İç Kitabı, Everest Yayınları, 2015