Arapça hzn kökenli üzüntü sözcüğünden alıntı olan kelime yine Arapça hazana, üzdü fiilinin mastarıdır. Mahzun ve hazin ile akraba olan kelime daha önce sözel olarak kullanılmıştır. Yazılı olarak kayıtlara geçen tarihteki en eski kaynak şudur:
“Bir bucakda otururıdı hazin, sanasın zindān idi ol ev yakin.”
-Darir (çev.), Kıssa-i Yusuf (1377 yılından önce)
Hüzün, TDK‘de “gönül üzgünlüğü, gam, keder, sıkıntı” şeklinde; Oxford Languages‘de “içsel duygulanım, gönül üzgünlüğü, iç kapanıklığı, üzüntü” olarak tarif edilmektedir.
Ahlak ve Tasavvuf Terimi Olarak Hüzün

Râgıb el-İsfahânî hüznü “kederden hâsıl olan iç sıkıntısı” şeklinde tanımladıktan sonra bu sıkıntının iradî olmadığını belirtmiştir. İslam düşünce tarihinde hüzün konusunda iki farklı yaklaşım karşımıza çıkar. Bunlardan ilkinde hüzün insanın dünyevî kayıplardan duyduğu ve kurtulmak zorunda olduğu olumsuz bir duygu, hatta tedavi edilmesi gereken bir tür hastalık olarak ele alınırken tasavvufî eserlerde daha çok ahiret kaygısı veya hayırlı bir işi başaramamaktan duyulan üzüntü için kullanılır ve olumlu bir durum olarak görülür. İbn Hazm insanların pek çok amaç arasında yalnız bir ortak amaç taşıdıklarını, bunun da kederden kurtulma olduğunu ifade etmektedir.
Şiirlerde Hüzün

Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
Çıkarsak toplamak yerine
Her hüzün başka türlü olurdu
Ne yaparsan yap saati kurma
Öyle dağıldık ki hepimiz
Her günün geçmesi bir gerçek oluyor
Seninle her uzaklık gibi böyle.
Edip Cansever – Uzak Yakınlık
Edip Cansever, bu dizelerde savrulan hayatlarımıza tanıklık yapan hüznün ortaklarından bahseder. Paylaşıldıkça dönüşür acılar. Tamamen gitmese de evrilir, bir başka durur üstümüzde.
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz
O insan ve tabiat çağını
Erdem Bayazıt – Kar Altında Hüzün Denemesi
İnsanda en büyük yarayı yine insan açıyor. Birbirimizi eze eze, yıprata yıprata bir enkaz bırakıyoruz arkamızda. Şairin dizelerde “hüzün yağması” şeklinde tarif ettiği ifade ile anlarız ki bu yaraları temizleyecek olan yine hüzündür. Acıların en büyüğü olan kaybettiğimiz insanlığımıza rağmen bize dair bir umut sezilir “en uzun hüzün” ifadesinde. Hüzün ile eşleştirdiği kar en çok bizim için yağar, gelişi ile tüm yanlışlar beyaza boyanır. Hırslarımız uğruna yitirdiklerimizi, kaybettiğimiz kendimizi bulmamız için aydınlatır her yeri. “Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz / O insan ve tabiat çağını” dizelerindeki arayış sembolü insanlığın aştığı sınırların yerine geleceğine dair bir bekleyiştir.

Sevdiklerim göçüp gidiyorlar birer birer
Ay geçmiyor ki almayayım gamlı bir haber.
Kalbim zaman zaman bu haberlerle burkulu;
Zihnim düşünceden dağınık, gözlerim dolu.
Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü,
Lakayd olan mühimsemiyor gamlı bir günü.
Yahya Kemal Beyatlı – Duyuş ve Düşünüş
Eksilen günlerle beraber eksiliverir masadan tabaklar. Eskiden sığılamayan odalar boşalır da gelenler doldurmaya yetmez o odaları. Gidenler hiç olmadığı kadar canlı gelir gözümüzün önüne. En kötüsü alışırız. Sonra daha ileri gidip normalleştiririz. Ölümün hüznünün hakim olduğu bu dizelerde Yahya Kemal, ölümün bizdeki yerinin sıradanlaşmasına karşı sitemini de sezeriz.

Her sayfası kederle kararan
bir hüzün defterine döner günler
ve her sabah “merhaba hüzün”
“merhaba yalnızlık”
diyerek başlarsın hayata
Ama hayat bağışlamayacaktır seni
Unutma
Üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır
Serüvenlerin yorgun yeniği
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
hepsi o kadar
Unutma
Ahmet Telli – Yalnızsan Eğer
Kalabalıklar içindeki yalnızlığımızın diğer adıdır belki de hüzün. “Hiçbir zaman günlüğü tutulamayacak hüzün” ifadesi yersizliğini anlatır bu duygunun. Nerede, ne zaman uğrayacağı bilinmeyen hüzün, gün gelir başköşeye oturur hayatımızda. Ruhumuzun ıssızlığı dünden razıdır bu duygunun kapımızı çalmasına. Bazen çalan bir şarkı yeter bazen bir şiir bazen de bir fotoğraf bahanesi olur bu izinsiz gelişlerin.

Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişse yaşayacağız
Hepsini yeniden, bir bir dünyada
Dünyadan ve dünyayla sana sığınırım
Acılardan ve hüzünlerden değil
Kaçmalardan ve korkulardan değil
Çünkü bir güçtür sıcaklığın kollarıma
Çünkü kanları, kanları, kanları hatırlarım
Çünkü ölülerimiz toplanacaktır
Ve yüceltilecektir bir mavide
Turgut Uyar – Biraz Daha
Yaşamak hakkında birçok tanım yapılır. Bir sürü sıfat eklenir başına sonuna. “Dünyadan ve dünyayla sana sığınırım / Acılardan ve hüzünlerden değil” dizeleri ile anlarız ki yaşamak direnişlerimizin sonucundan ziyade sebebidir. Onca hayal kırıklığına rağmen güneşin parlayan ışıkları tüm acıları unutturmaya yeter. Tek işimizin yaşamak olduğunu fısıldar bize. Göz bebeğimiz yaşama sevinci ile ışıldar. Yaşama fikrinin kendisi tutar bizi ayakta .
İnsana En Çok Yakışan Duygu: Hüzün

Binlerce his, korku, sevinç teğet geçer kalbimizi gün boyu. Ama sözde sebepsiz bir hüzün çökmeden ruhumuza yavaşlamayı bilmeyiz. Belki de bize saatleri dar eden o hüzünler habercisidir asıl huzurumuzun. Bize kim olduğumuzu söyleyecek bir hatırlatıcıdır. Prof Dr. Kemal Sayar hüznü “kibri körelten bir duygu” olarak tarif ediyor. Hüznü benlikleri dirilten bir duygu olarak gören Sayar, “Hepimiz bu hayatı ağzımız kulaklarımızda yaşamak zorunda değiliz,” diye de ekliyor. The Good Place dizisinde geçen “Bütün insanlar ölümün farkındadır. O yüzden hepimiz her zaman biraz hüzünlüyüzdür. Hayatı anlamlı kılan bu bilgidir,” repliği hüznün insanın eşlikçisi olduğunu hatırlatır bize. İnsanın rol kesemediği, her şeyin katıksız olduğu bu anlar üzerimizde eğreti duran onca histen sonra ayaklarımızın yere sağlam bastığı sayılı anlardandır. İlhami Çiçek‘in dediği gibi, “Yalnız hüznü vardır kalbi olanın.”
“Hüzün ki en çok yakışandır bize
Belki de en çok anladığımız.”
–Hilmi Yavuz
Hüznün Mevsimi: Sonbahar

“Ve güz geldi Ömür Hanım
Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul
İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde
Yağmur ha yağdı ha yağacak
İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin
Hüznün bütün koşulları hazır.”
–Şükrü Erbaş
İnsan hal sirayet eden bir varlıktır ve gelen sonbaharla birlikte dökülen yapraklar, kısalan günlerle beraber hüznü kalbimizde ağırlarız. Üşüten rüzgarlar iş birliği yapar yağan yağmurlarla. Grileşen şehirler işimizi hiç kolaylaştırmaz, yazmamak neredeyse imkansız hale gelir. Yazın güneşinde bıraktığımız hayatın hatıraları alay eder bizimle.
Son Yaprağıydı Güzün

Feridun Düzağaç‘ın söz yazmadaki ustalığını bir kez daha gözler önüne seren bu parça sözleriyle bizi alıp götürmeyi başarıyor. “Aşk eskir, eskiye dönmez” diyerek aşkın bizim gelip geçiciliğimize inat süren gölgesini ne de güzel anlatmış .
“Son yaprağı düştü güzün
İçimin buruk çığlığı artık yüzün
Aşk bazen bir düş yarası
Ne çok tanıdık bildik bu hüzün.”
Parçaya ismini veren güzün son yaprağı ile kastedilen bir vedadır belki de. Yanımızda kalamayıp içimizde uhde kalan o yüzlerin açtığı onulmaz yaraların hüznü iliklerimize kadar hissedilir bu dizelerde.
“İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince
İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle.”Bazı yokluklar dengesini bozar kalbimizin. Hiç olmadığı kadar bocalarız bir anda. Devam ederiz şüphesiz ama sendeleyerek yürürüz ara sıra.
Yazımızı Feridun Düzağaç’ın Tüm Hakları Yalnızlığıma Aittir albümünden 2001 çıkışlı bu şarkı ile sonlandırmak istedik. Keyifli dinlemeler.