Hüzün diğer duygular gibi kendisini belli etmez, edemez. İnsanın içinde kendisini saklar, insanın kendisiyle verdiği mücadelenin bir parçası haline gelir. Bu yüzden şiire en yakışan duygulardan biri de hüzün duygusudur. Birisini çok severiz, bu sevgi bizim önceki sevgilerimizi de sorgulamamıza neden olur. Önceki sevgilerde yaşadığımız kırgınlıklarla beraber sevgi, içinde bir parça hüzün taşımaya başlar. Birinden nefret edebilmek için önce o kişiyi sevmemiz gerçeği, nefret duygusunun içinde bir parça da hüzün olduğunu söyler. Bu yüzden nefret de içinde bir parça hüzün taşır. Bir beden ölür. Hayat devam eder. Geride kalanlar içlerinde ölen kişinin hüznünü taşır. Bu yüzden ölüm de biraz hüzün taşır. Şiir, her duygunun bir yansıması olarak kağıda aktarılır. Bu yüzden de aslında her şiir içinde bir hüzün taşır. Şarkılarsa şiirleri güçlendiren bir başka unsurdur. Şiirlerin daha güçlü ses çıkartmasını, şiirin duygularını daha rahat gösterebilmesini sağlar.
Bu yazıda farklı duygularla harmanlanmış şairlerin şiirlerindeki hüznü, şarkılarla beraber ortaya çıkartmaya çalışacağız.
Asaf Hâlet Çelebi

Asaf Hâlet Çelebi kendi döneminde ve günümüzde anlaşılması zor bir şair olmuştur. Tasavvuf, mistisizm ve doğu felsefesi onun şiirlerinde iç içe girmiş ve bu da şiirlerinin anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Ancak onun şiirleri okuyucuyu farklı bir yere götürürken yanında her daim bir parça aşk ve hüzün de götürür.
ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim
Asaf Halet Çelebi’nin İbrâhim şiirinde bir insanı sevmenin, insana değer vermenin ve kalbine bir insanı koymanın hüznü vardır. Bir insana verilen değer ve sevgi bir zaman sonra değersizmişçesine kırılırken Asaf Hâlet Çelebi bu şiirinde neden böyle olduğunu sorar. Neden kırıldığı yer onarıldığında aynı yerden tekrar tekrar kırıldığını, neden kırılmak zorunda kaldığını, neden bütün dizginlerin karşısındaki insanın ellerinde olduğunu sorar. Aykut Kuşkaya‘dan bu şiiri, şarkı olarak dinlediğimizde dinleyici olarak kalbimizin derinliklerine gidiyoruz. Yalnız kalmış, kırılmış ve duyguları önemsenmemiş o kişiye gidiyoruz. Ne yapmamız gerektiğini, artık nasıl davranmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Ömer Hayyam

Divan Edebiyatının önemli şairlerinden birisi de Ömer Hayyam‘dır. Sadece şiir değil, bilim, matematik ve astronomi alanlarında da kendisini geliştirmiştir. Her Divan Edebiyatı şairi gibi o da çok donanımlı ve her alanda bilgisi olan bir adamdır. Nükteli rubaileri okuyucuları tarafından çoğu kez yanlış anlaşılsa da, Ömer Hayyam’ın şiirlerindeki gücü de burada saklıdır. Bu nükteli şiirlerin içinde aşk, ölüm ve iğnelemeler sık kullanılan temalardır.
Seher yeli eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?
Ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe?
Aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin bunu sen
Mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işte.
Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
Ömer Hayyam’ın bu dörtlüklerinde ölümün verdiği hüznü görürüz. Bir insan ölse de hayatın bir şekilde devam edeceğini söyler. “Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler her gün toprak olmadalar” derken dünyanın geçiciliğine vurgu yapar. Dünyanın gelip geçiciliğinde geride kalanlarda bir hüzün olurken geride kalanlar bir yandan da kendi işlerine bakmaya devam eder. Son dörtlükte “Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende” derken aslında cenazede ağlayan insanları anlatılır. Onların hüzünle çimenlere bıraktığı göz yaşları bir zaman sonra onlar için de toprak olacağına değinir. Bu şiiri Mehmet Güreli‘den şarkı olarak dinlediğimizde ölümün ne kadar yalnız ve hüzünlü bir duygu olduğunu hissederiz. Ömer Hayyam’ın nükteli ve eğlenceli dilinden daha farklı bir yorum katılır şiire. Bu hem şairi hem de şiiri güçlendirir. Şiir, Mehmet Gürel’in sesiyle beraber bir sonbahar mevsiminde, kuru yapraklara basarken hissettiğimiz huzur ve yok olmaya başlamanın hissini dinleriz.
Murathan Mungan

Biraz daha günümüze geldiğimizde 2000’li yılların önemli yazarlarından olan Murathan Mungan, çok yönlü bir yazar olarak karşımıza çıkar. Senaryoları, romanları, şarkı sözleri Murathan Mungan’ı hayatımızın bir yerinde görmemizi sağlar.
İstersen hiç başlamasın
Bu hikâye eksik kalsın
Onca yaraların ardından
Yeni bir aşk yaratamazsın
Örselenmiş bir çocukluk
İşte benim bütün hikâyem
Kaç sevda geçse de yüreğimden
Bu yıkıntıları onaramazsın
İstersen hiç başlamasın
Geç kalmışız birbirimize
Yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl
Dönemeyiz artık ilk gençliğimize
İstersen hiç başlamasın
Söz verelim kendimize
Murathan Mungan’ın İstersen Hiç Başlamasın şiiri ayrılık sonrasında yaşanan hüznün bir parçasını anlatıyor aslında. Bir aşka başlamak, yeniden mutlu olma isteği geçmiş hüzünler tarafından gölgeleniyor. Bende yıkıntılar var, yanlış yerlerde gezdim, bu hikâyemiz eksik kalsın çünkü ben de zamanında eksik kaldım diyor şair. Geçmiş aşkın bıraktığı bu hüzün vermesi gereken kararları da etkiliyor. Sen istersen ben başlarım ama başlamak istemiyorsan da sorun değil artık diyor şiirinde. Geçmiş aşkın getirdiği hüznün yarattığı bir boş vermişlikle beraber. Ayten Alpman‘dan bu şiiri şarkı olarak dinlediğimizde Murathan Mungan’ın şiiri yazarken hissettiği eksik kalmışlığı hissediyoruz. Yeni bir aşka başlamanın ne kadar güç aynı zamanda o aşka ne kadar aç olduğumuzu hissediyoruz.
Kaynakça
- “Asaf Halet Çelebi”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Web. 11.09.2024
- Dörtlükler-Rubailer-. İstanbul: Türkiye İş Bankası, 2003.
- “Murathan Mungan”. Listelist. Web. 11.09.2024