Hristiyanlığın ”Se7en” Günahı

Batuhan Amaç
Batuhan Amaç
İyiler ilk görüşte tanınmaz.
spot_img
spot_img

”What’s in the box?”

Se7en filmini bir cümleyle anlatmak istesek, kesinlikle çoğumuzun tercihi ‘‘What’s in the box” olurdu. David Fincher tarafından 1995 yılında çekilen Se7en; Hristiyanlığın yedi günahını ele alır. Bir seri katil tarafından işlenilen cinayetlerin çözüm noktasında ise olaya farklı pencerelerden bakan iki dedektif yer alır.

 

Se7en / David Fincher / 1995 / Suç – Gizem

Film; yeni görev yerine atanan Mills’in, Somerset ile olay yerinde tanışmasıyla başlar. Ardından işlenilen ya da önceden işlenmiş fakat katilin şimdi göstermek istediği cinayetlerle devam eder. Cinayetlerin ardı ardına gelmesi, iki dedektif üzerinde soruşturma hakkında farklı pencerelerden olayı ele almasına neden olur. Dedektif Somerset’in emekliliğine sayılı günler kalmıştır ve bunun sıradan işlenilen bir cinayet olmadığı düşüncesi hakimdir. Dedektif Mills için ise durum tam tersidir. Kendine fazlasıyla güvenen, mesleğinde hızla yükselmek isteyen birisidir. Katilin işlediği cinayetlerin spontane geliştiğini hatta yeni cesetler buldukça kendileriyle dalga geçtiğini düşünür.

Yönetmen David Fincher, film boyunca seri katili her zaman bir adım önde tutar. Gösterdiklerinden çok, göstermedikleriyle gizemi yukarda tutmak ister. Katil hakkında tek bildiğimiz şey, işlediği cinayetlerini Hristiyanlığın yedi günahına göre sınıflandırmasıdır. Seçtiği kurbanlara belirli ip uçları saklar ve iki dedektifle oyun oynamaya çalışır. Oyunu kuralına göre oynamaya çalışan Somerset, Mills’in aceleci tutumuna uğrar. Bu durum ikili arasında çatışmalara yol açar. Mills’in çatışmacı tutumu sahada olmak istemesinden kaynaklanır. Somerset ise sıradan bir katil olmadığı için soruşturmanın, araştırmayla sonuca gidilebileceği düşüncesindedir. Bu çatışmanın tam ortasında ise Mills’in eşi Tracy yer alır. Somerset’i akşam yemeğine davet etmesiyle Mills ve Tracy çifti hakkında bilgi ediniriz. Bu yemek, iki dedektif arasındaki ilişkileri kuvvetlendirir ve Tracy’nin şehre alışamadığı gibi çeşitli sorunlarını Somerset’e aktarmasına vesile olur. David Fincher, izleyici sadece bir seri katilin peşinden değil, bu olayın içindeki bütün karakterlerin yaşamlarından kesitler sunar.

Mills’in sahada olma isteği, Somerset’in aklında olan bir fikirle birleşir. Bu fikre kadar ellerinde katil ile ilgili hiçbir şey yoktur. Somerset, kesinlikle kitaplardan ilham aldığını, bu tarz kitapların çok az yerde olabileceği düşüncesiyle FBI’dan bir arkadaşından yardım ister. Bu fikrin karşılığını, katilin izini bularak alırlar. Fakat işler istenildiği gibi gitmez ve iki dedektifin elinden kaçmayı başarır. Bu kaçış aslında katili yakından tanıma fırsatı doğurur.

DETECTIVE? DETECTIVE? DETECTIVE?

David Fincher, katili deşifre etmesine rağmen, film sonuna kadar katili hep bir adım önde tutmaya devam eder. İki dedektif aradıkları katilin artık kim olduğunu biliyordur. Tüm bunlara rağmen katilin kendi ayaklarıyla teslim olduğunu görürüz. Evet, tüm bu işlenilen cinayetlerin arkasında John Doe vardır.

John Doe, işlediği 5 cinayetin ardından teslim olur. John, Hristiyanlığın yedi günahına göre işini bitirmeden teslim olmuştur. Bu teslimiyet, akıllara geriye kalan cinayetlerin ne olduğu sorusunu beraberinde getirir. Yönetmen David Fincher, bu sorunun cevabını eksik bırakılan iki günah ile açıklar; kıskançlık ve öfke…

John, teslim olduktan sonra geriye kalan iki cinayetin yerini sadece Somerset ve Mills’e gösterebileceğini teklif eder ve kendisi dışında kimsenin yerini bulamayacağını söyler. John’un avukatı da Somerset ve Mills’e teklif hakkında açıklamalarda bulunur. Avukatın açıklaması; John’un deli olduğunu ve eğer teklifini kabul etmezseniz bir rapor ile onu serbest bıraktırabileceğiyle alakalıdır. Şayet teklifi kabul ederseniz, işlediği bütün suçları kabul edeceğini iletir. İki dedektif bu teklife başta sıcak bakmamasına rağmen sonrasında kabul etmek zorunda hissederler. Böylelikle David Fincher, filmin bu anına kadar hep bir adım önde tuttuğu katili, ilk defa yakalama şansı verir.

Peki, Mills bu şansı nasıl değerlendirecektir?

John Doe, tüm yol boyunca Somerset ve Mills’e oynamaya devam eder. İşlediği cinayetlerin yıllar sonra dahi unutulmayacağı söyler. Dedektif Somerset, bu işin sonunun nereye varacağını karamsar bir şekilde düşünürken, Mills ise başına geleceklerden habersiz bir şekilde John’u ciddiye almaz.

Saat tam yedi olduğunda yol kenarından bir araba yaklaşır. Somerset, John ve Mills’i birlikte bırakarak arabaya doğru gider. Arabadaki kişi, Somerset’e bir kutu verir. Bu andan itibaren John, kalan iki günahını o kutuya saklamıştır ve Mills’i yedi ölümcül günahına ortak etmek ister.

Kutuda Mills’in eşi olan Tracy’nin kafası vardır. Filmi ilk izlediğimiz zaman gerçekten kutuda Tracy’nin kafasını gördüğümüzü düşünürüz fakat David Fincher kutunun içindekini göstermez. Sinemanın gücünü kullanarak, beynimizin görmek istediğini göstermesinden yararlanır. Bu durumu John’nun, Tracy üzerinden Mills’e oynamasıyla gerçekleştirir. Mills’in hayatını anlamak istediğini, onu kıskandığını dile getirir. Böylelikle eksik bırakılan bir diğer ölümcül günah olan kıskançlık ortaya çıkar.

Ve son günah, öfke…

Mills, öğrendikleri karşısında duyduğu öfkeye yenik düşecek midir?  

David Fincher, bu sorunun cevabını Mills’in tabancasına ve ağzından çıkan şu söze bırakır: ”What’s in the box?

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.