House of the Dragon‘ın ilk sezonunun sonuna yaklaşırken iç savaş katlanarak artıyor. Geçen bölümün sonunda, ejderhası Vhagar‘a baskı yaparak kendisini öldürten Laena Velaryon’un cenazesinde tüm Targaryen ahalisini bir arada görüyoruz. Dizinin başından beri Velaryonlar denizi, Targaryenler ateşi benimsemiş birer aile olarak karşımıza çıkıyorlar. Ortak Valyria kanına sahip olmalarına rağmen biri ateş diğeri suyu temsil ediyor.
Gri bir gökyüzünün rehberlik ettiği cenaze; kiminin gözyaşları, kiminin sessizliği, kiminin kini, kiminin hırsı eşliğinde denize bırakılıyor. Bu arada Otto Hightower‘ın yeniden kral eli olduğunu görüyoruz.
”Tuz Velaryon kanında akar. Kanımız koyudur, hastır ve asla sulanmamalıdır.”
Bu konuşmanın üstüne gülen bir Daemon Targaryen görmek hoş olmasa da, kanın saflığı denilince Targaryen Hanedanının üstüne yok diyebiliriz. Sırf bu nedenle kardeş kardeşe evlilik yapan Targaryenlerin kanın saflığı konusundaki hakkını teslim etmemiz gerek; ama yine de Daemon’ın karısının cenazesinden bahsediyoruz. Çocuklarının sevgisi için bile bunu yapmaması gerekirdi. Diğer tarafta, kendi babasının cenazesinin yükünü omuzlarında taşıyan Jace‘i ve aşığını kaybeden Rhaenyra‘yı izliyoruz. Yüzlerinde tutamadıkları bir yasın hüznü var.
İkinci Oğul, İkinci Oğlun Gözünü Alıyor
Laena öldüğü için Vhagar’ın binicisiz kalması ve sürekli hor görülen Aemond‘un bu aşağılamalardan kurtulmayı isteyen tavrı sayesinde Vhagar’ın artık yeni bir binicisi oluyor. Dünya üzerindeki en büyük ejderhanın yeni binicisinin Laena’nın yeni kızlarından biri olması gerekirken, hileli bir hareketle Vhagar’ı kazanan Aemond’la, Rhaenyra’nın çocukları ve Laena’nın çocuklarının dahil olduğu bir kavga çıkıyor. Bu kavganın sonucunda Aemond bir gözünü kaybediyor. Velaryon hanesinin salonunda yaşanan uzun süren tartışmadan sonra Aemond bir gözünü arkasında bırakmasına karşın, kimine göre gözünden daha kıymetli bir şeye sahip oluyor. Bir ejderha… Hem de yaşayan ejderhaların en büyüğü…
Gökyüzünde Kanat Çırpan Üç Ejderhanın Dansı Gibi İç Savaş da Kızışıyor
Alicent ve Rhaenyra‘nın yeşiller ve siyahlar çatışmasının sessizlikten sıyrılıp artık canlı bir hale geldiği ilk kez herkesin tanık olduğu bu tartışma esnasında şekilleniyor. Bu tartışma esnasında, Rhaenyra‘nın çocuklarının Laenor Velaryon‘dan olmadığı gerçeğiyle de yüzleşiyorlar. Kral Viserys I bu duruma müdahale ediyor ve aslında herkesin bildiği gerçeği bir kez de tüm bu topluluk önünde reddediyor. Alicent’ın, Rhaenyra‘nın kanını akıttığı ilk ana da şahitlik ediyoruz. Bu durumdan pişman olsa da babası Otto’nun onun yeşil ateşine tanık olduğunu ve onu bu davranışlarından dolayı takdir ettiğini izliyoruz. Kızının onunla aynı kanı taşıdığı dışında, aynı hırslı kalbi de ondan aldığını anlaması uzun sürmüş olmasına rağmen, onu mutlu etmiş gibi görünüyor. Bu bölümde Aegon‘un kral olmaktan ne kadar uzakta olduğunu ve buna karşılık kardeşi Aemond’un kral olmaya ne kadar uygun olduğunu da anlıyoruz. Biri kendi zevkleri için yaşarken, diğeri ailesi ve taht için gerekeni yapabilir gibi duruyor. Tahtın güçlü kalması için gerekirse kız kardeşiyle bile evlenmekten gocunmayacağını anlıyoruz.
Kan Ve Hane
Aynı kanı taşımalarının aksine Rhaenyra‘nın çocuklarına karşı daha yakın hisseden Laena’nın kızlarıyla Rhaenyra‘nın çocuklarının yakınlaşmasını izliyoruz. Bu yakınlık, biriyle bağ kurabilmek için kandan daha fazlasına ihtiyaç olduğuna işaret ediyor, ama Targaryen ve Velaryon kibri o kadar sınırları aşmış durumda ki bunu görmeleri ve anlamaları için başlarına büyük bir yıkım gelmesi gerekiyor gibi görünüyor. Sırf daha güçlü kan ve daha güçlü bir krallık için yaptıkları fedakarlıklar, aslında can almanın ötesine geçmiyor.
Lord Velaryon, Rhaenyra’nın çocuklarının Laenor’a ait olmadığını bilmesine rağmen, görünenin peşinden gitmekte kararlı, ama aynı şeyi karısı Rhaenys Targaryen için söyleyemeyiz. O bıraktıkları ismi ve mirası Laena’nın çocuklarının devam ettirmesinden yana, ama kocasını ikna edemiyor.
”Ben Driftmark’ın Lordu olursam herkes ölmüş demektir!” Lucerys’in, Lord Velaryon’a verdiği cevap bu şekilde oluyor.
Güç arayışları o kadar gözlerini kör etmiş ki, sunduklarını istemeyen kişiyi anlamakta zorlanıyorlar. Oysaki karşılarında duranın masum bir çocuk olduğunu bile unutuyorlar.
Bahşedilmişlik Aslında Tutsaklık Sayılabilir
Kız kardeşinin ölümünden dolayı büyük üzüntü içindeki Laenor’un acı çeken görüntüsüne odaklanıyoruz. Bunun bir zayıflık olarak görülmesi de izleyici olarak rahatsız olduğumuz şeylerden biri diyebiliriz. Yıllardır birbirine mesafeli duran Kral Viserys I ve Daemon’ın yeniden iletişim kurmalarını izliyoruz. Bütün Targaryen kanına rağmen Viserys’in cömert bir ruh taşıdığını söyleyebiliriz, ama Daemon’ın kalbi büyük abisine karşı epey kırılmış görünüyor.
Kral Viserys’in yıllar geçmiş olmasına rağmen, ölen karısı Aemma’yı hiç unutmadığını bir dalgınlık anında Alicent’e onun ismiyle hitap etmesinden anlıyoruz. Alicent kötü karakter gibi dursa da, aslında yaşadıklarının ağırlığı altında ezilmesine geçen yedi bölüm boyunca tanıklık ettik. Genç bir kızken ve hayalleri varken, babasının zorlamasıyla krala yaverlik edişini, kraliçe olup aile adına güç katmak zorunda oluşunu, üstüne çocuklarını korumak için kan döküşünü izledik. Bu talihsiz ve sevgisiz bir hayata sahip olmuş, acılar içindeki bir kadının yansıması diyebiliriz. Alicent Hightower olmak, dizinin en zor misyonunu üstlenen kişi olarak çok zor bir hayat anlamına geliyor. Bazen bahşedilmişlik sanılanlar, aslında bir insanın tutsaklığı olabilir.
Rhaenyra :”Beni terk ettin.”
Daemon: ”Seni bağışladım.”
Targaryen bile olsa kadın ve erkeğin özellikleri asla değişmiyor. Birinin terk edilmiş olarak algıladığını diğeri iyilik yapmak sanıyor. Kadın-erkek ilişkilerinin sekteye uğramasının en büyük nedenlerin biri: İletişimsizlik.
Ateş çok tuhaf bir güç. Targaryen hanesi sahip olduğu her şeyi ona borçlu, ama ateş ikimizin de sevdiklerini aldı. Ateş bir hapishane, deniz kaçış yolu sunuyor. Valeryonlar denizden geliyor, ama biz Targaryenler ateşten yaratıldık. Her zaman birlikte yanmamız gerekiyordu.
İkisinin de birlikte olup tahta hükmetmeye karar verdiği anda izleyicinin aklında tek bir soru: Laenor ne olacak?
Laenor’u direkt sevgilisine öldürtme planını devreye sokan Daemon, entrika kazanını kaynattıkça kaynatıyor. Rhaenyra‘nın Laenor’a olan sevgisi sayesinde, Laenor’a özgürlük sağlayacak ve düşmanlarının üstüne korku salacak olan bu kusursuz planın işleyişini görüyoruz.
Kayıp gibi görünen bu yaşananlar sonrasında asıl kazananın kimler olduğunu izliyoruz.
Bu bölümde yeşillerin ve siyahların müttefikleri de belli oluyor.
Tüm cenaze boyunca bakışan, ama bir türlü yan yana gelip konuşamayan Daemon ve Rhaenyra‘nın uzun zamandır beklenen birbirlerine kavuşma sahnesiyle ve kansız bir düğünle bölüm sona eriyor. Bu King’s Landing‘te pek görülmüş bir şey değil tabii. Kader ağlarını örüyor ve yazgılarını kanla imzalıyorlar. Kansız bir düğünde, en başından beri birlikte olmaları gereken iki Targaryen’in kavuşumunu izliyoruz.
Geride bıraktığımız her bölümünde bize büyük bir seyir zevki yaşatan House of the Dragon‘ın kalan 3 bölümünü de merakla bekliyoruz.
Ateş ve Kan vücut bulurken, ejderhalar dans etmeye devam ediyor.