“Herkes Targaryen’ların insanlardan çok tanrılara yakın olduğunu söyler. Ama bunu ejderhalarımız olduğu için söylüyorlar. Onlar olmadan biz de herkes gibiyiz.”
Rook’s Rest Savaşı‘nın ardından olacakları merakla beklerken, House of the Dragon‘un 5. bölümü yayınlandı. Savaşın ardından hem siyahlar hem yeşiller için işlerin nasıl yürüdüğünü anlatan bölümü sizler için inceledik.
Kral’ın Şehri

Savaşın ardından Aegon‘un üstü örtülmüş bir kafeste şehre getirildiğini görüyoruz. Rook’s Rest’de yapılan büyük savaşın ardından Meleys‘in kafası kesilmiş ve şehirde dolaştırılıyor. Bu hamlenin Targaryen Hanesi için oldukça olumsuz bir durum olduğunu söyleyelim. Hiçbir Targaryen’in bir ejderhayı böyle bir duruma sokacağını düşünmüyoruz. Öyle ki zalim Maegor bile böyle bir şey yapmamıştı. İnsanlar ejderhalara büyük anlam yüklüyorlar ve ondan korkuyorlar. Ancak Meleys’in kesilmiş başının insanlar arasında dolaştırılmasıyla aslında onlara da zarar gelebildiğini ve yenilmez olmadıklarını anlıyorlar. Ejderhaların kutsallıklarına da zarar gelmiş oluyor. Aynı zamanda iç savaşı da gayet yerinde veren bir sahne aslında bu. Çünkü bir ejderhayı ancak bir ejderha yok edebilir.
Diğer yandan Alicent, Aegon’un başına gelenlerin Aemond tarafından yapıldığından şüpheleniyor. Hatta emin bile diyebiliriz. Çünkü oğlunu tanıyor. Bu nedenle de Aegon’un yerine geçmesini, naiplik yapmasını istemiyor. Bu noktada kendisi Kral’ın yerine işleri yürütmek istiyor ancak konsey, kadın olması sebebiyle bunun doğru olmadığını ve Aemond’un bunu yapmasını istiyor. Alicent, Aemond’ın yapacaklarından korkuyor ancak onu bu hale getiren de kendisi aslında. Karakter bu noktada kendisiyle çelişiyor. İlk sezonda devamlı olarak Rhaenyra ve çocuklarına karşı tetikte olmalarını söyleyen Alicent, hem Aegon’u hem de Aemond’ı yaratan bir anne.
Aegon’un varisi Jaehaerys‘in ölümünün ardından Aemond, Aegon’un varisi durumuna gelmişti. Ancak kitapta Aegon’un bir de Maelor adlı oğlunun olduğunu belirtelim. Ancak çok küçük olması sebebiyle kitapta da naiplik görevini Aemond yapıyordu.
Kral’ın Şehri’nde ekonominin giderek daha da kötü hale geldiğini ve halkın artık huzurunun kaçtığını görüyoruz. Burada ilk bölümlerden de aşina olduğumuz Hugh ve Ulf karakterleri de ileride çokça karşımıza çıkacaklar.
Aemond’un taht odasında devasa tahtla bakışırken Helaena‘nın “Bu bedele değdi mi?” dediğine şahit oluyoruz. Açıkçası bu iki kardeşin daha önce böyle ikili bir sahnesi olmadığından bu sahne bizim oldukça hoşumuza gitti. Helena’nın her şeyin farkında olması da bizi aslında şaşırtmayan detaylardan.
Harrenhal

Daemon, Harrenhal Kalesi‘nde sonunda bir şeyler yapmaya başlamış görünüyor. Alys Rivers ve kalenin lanetiyle beraber yine farklı görüler görmeye devam ediyor. Bu sahnelerin fazla uzatıldığını ve artık seyirciyi sıktığını söylemeden de edemeyeceğiz. Özellikle annesi ile birlikte olduğu sahnenin hikâyeye olan katkısını da son derece merak ediyoruz. Giderek zayıf düşmeye başlıyor.
Bu bölüm Daemon açısından bir belirsizliğin sona erdiğini görüyoruz. Çünkü orduyu kendi adına topluyor. Ancak Nehir Toprakları da artık Daemon’ın kontrolünden çıkıyor. Kan ve Peynir olayının etkisinin sürdüğünü ve Daemon karşısında bu kadar rahat konuşan adamlara karşı hiçbir şey yapmayışı, Daemon karakterinin zayıfladığını ve ne yapacağını bilemez hale geldiğini de gösteriyor. Ardından ateşe bakmasıyla bir anda Rhaenyra’ya kesilen sahne, güzel sekanslardan biriydi. Umuyoruz ki bu sahneyle beraber Daemon kitapta yer alan karakterine biraz yaklaşabilir.
Ejderha Kayası

Siyahların Konseyi‘nde sezon başından beri neredeyse her bölümde gördüğümüz aynı replikleri görmek izleyiciyi oldukça sıkmaya başladı diyebiliriz. Dizi kendini tekrar ediyor ve bu durum bariz bir şekilde belli oluyor. Bütün izleyicinin Rhaenyra‘nın barışçıl biri olduğunu ve bunun için her şeyi denediğini anlamış olduğunu düşünüyoruz.
Diğer yandan dizideki güzel detaylardan biri Rhaenyra‘nın Visenya hakkında araştırmaları. Ona hayran olduğunu önceki sezondan biliyoruz. Önceki bölümün incelemesinde saçlarını da tıpkı onun gibi yaptığını ve savaşçı bir kraliçe olmak istediğinden bahsetmiştik. Bu bölümde de bunu görüyoruz. Kadın olduğundan ona güç ve savaş taktikleri öğretilmediği için isyan ediyor. Ancak Mysaria bu noktada ona savaşın başka yollarla da sürdürülebileceğinden bahsediyor. Muhtemelen Kral’ın Şehri’ndeki huzursuzluğu avantaja dönüştürecekler. Elinda‘nın Kral’ın Şehri’nde önceki sezon Aegon’un tecavüz ettiği hizmetçilerden biriyle buluşmasıyla bunu anlayabiliyoruz.
Jace‘in Kraliçesi ve annesinden habersiz bir şekilde Freyler ile anlaşmaya gittiğini görüyoruz. Freyleri Game of Thrones dizisinde yer alan Red Wedding faciasıyla yakından tanıyoruz. Freyler bu noktada Jace’ten Harrenhal Kalesi’ni istiyorlar. Jace’in bu noktada büründüğü rol oldukça güzeldi diyebiliriz. Ayrıca kuzeyden gelen orduların bahsinin açılması da bizleri oldukça heyecanlandırdı. Ancak Leydi Arryn‘in sözünün sallantıda olduğunu da bu bölümle beraber görebiliyoruz.
Rhaenyra’nın Lord Corlys‘i eli yapmak istediğin görüyoruz. Ancak Corlys’in bu göreve karşı Baela tarafından ikna edildiğini görüyoruz. Driftmark‘ta varis problemi yaşayan Corlys, Baela’yı varis olarak düşünse de Baela’nın “Ben ateş ve kanım. Driftmark’a deniz ve tuz lazım” demesi akıllara bir kişiyi getiriyor aslında.
Bölümün sonuna geldiğimizde Jace ve Rhaneyra’nın sahnesini görüyoruz. Rhaneyra’nın Syrax ile Vhagar‘ın karşısına çıkma düşüncesi umuyoruz ki sadece düşüncede kalır. Bu sahnede bizi heyecanlandıran en önemli şey Vermithor ve Silverwing‘in isimlerini duymak oldu. Ejderha Kayası’nda sahipsiz ejderhalar olduğunu biliyorduk. Bu ejderhalara binici arama fikrinin Jace’den çıkması bizi sevindiren küçük detaylardan biri. Çünkü bu durum kitapta da bu şekilde işleniyor.
Bölüm genel olarak yavaş ve tutarsız ilerlese de bir geçiş bölümü olduğunu hatırlamakta fayda var. Bu nedenle beklentilerimizi diğer bölümlere saklıyoruz.
Bir sonraki bölümün incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.


