Bilgi çağında yaşıyoruz ve bununla paralel olarak teknolojinin hızlı bir şekilde geliştiğine şahit oluyoruz. Birçok buluş hayatımıza dahil oluyor, yılda binlerce kitap basılıyor. Ne tarafa doğru baksak yeni bir bilgiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu bilgilerin hepsini takip etmemiz imkansız fakat en azından kendi alanımızla ilgili kitapları okumamız bizi halihazırda iyi yerlere getiriyor. Bununla birlikte bilgiye ulaşmanın en doğru yolu kitaplardır, hızlı bir şekilde süregelen bilgiye yetişmek ise hızlı okumayla mümkündür.
Eğer Türkiye’nin okuma alanındaki yerine bakarsak; Türkiye, 35 ülke arasında 28. sırada yer almaktadır. Okuma deneyiminde İsveç birinci, İngiltere ikinci sırada yer alırken, İngiltere’yi Hollanda, ABD ve Bulgaristan takip etmektedir. Bu durum pek iç açıcı bir durum değildir ve bunun oluşmasında hızlı okuma tekniklerini kullanmadan okumamız, binlerce basılan kitabın, yavaş okumayı alışkanlık haline getirerek, sadece dörtte birini okuyabildiğimiz gerçeği yatmaktadır. Eğitimden basın dünyasına, spordan politikaya, sanayiden sanata bütün alanlarda başarısını kanıtlamış olan insanların genellikle kitap okumayı sevdiği, sevmekten ziyade yeterince kitap okuyarak sürekli artan bilgi topluluğundan olabildiğince bilgi alabilmeyi hedeflemiş insanlar olduğunu görmekteyiz. Hızlı okumanın önemi de tam olarak bu noktada vurgulanmalıdır. Baktığımızda başarıyı elde etmiş olan her insanın bilgiye en kısa zamanda ulaşma gayretinde olduğunu görüyoruz. Bir kitap için aylarını hatta günlerini harcamadan başka bir deyişle eline aldığı kitabın kaymağını alıp, başka bilgilere, yeni kitaplara yönelmek başarının hızlı okumayla temellendirilmesini sağlamaktır.
Ülkemizde başarı için belirli sınav ölçütlerinin olması yine hızlı okuma kullanılması gereken yerlerden biridir. Belirlenen sürede belirlenen soru sayısını çözmek ve başarı elde etmede hızlı okumanın epey bir etkisi vardır. Yavaş okursam anlarım düşüncesi yıkılmalı hızlı okununca da verimli okuma gerçekleştirilebileceği kavranmalıdır. Sinemaya gittiğinizde, filmi seyrederken başınızı sağa sola çevirmeden perdenin orta yerine bakarak görüntünün tamamını nasıl izleyebiliyorsanız kitap okurken de bu teknik kullanılmalı ve bütün görülmeye çalışılmalıdır. Hızlı okumada bireyin dakikada okuduğu kelime sayısından çok, metni anlama süresi önemlidir. Burada “hız, bir metnin sonuna ulaşma süresini değil, bir metinden bilgileri alma süresini” anlatır. Dakikada 20-30 bin kelime okuyabildiğini söyleyen biri o kitabı okumuş olur fakat verimli bir hızlı okuma yapmış olamaz. Nadir görülen birkaç durum dışında dakikada 2000 kelimeden fazlasını okuyup anlamak mümkün değildir.
Başarıları ve düşünceleriyle hayatımızın çeşitli alanlarında yer almış insanların hızlı okuma karşısındaki durumlarına da biraz yer verelim.
Yavuz Sultan Selim, bazı geceler sabaha kadar kitap okur gündüzleri ise 7-8 saatini okumaya ayırırdı. Mısır Seferi’ne giderken beraberinde üç katır yükü kitap götürmüştü. Yavuz Sultan Selimi şöyle tasvir etmişlerdir: “Onun elinden hiç kitap eksilmezdi. Daima okurdu. Uykuya ve yemeğe rağbet etmezdi. Günde bir defa yemek yerdi.”
Anthony Robbins ise hızlı okumaya değinirken öncelikle “Sınırsız Güç” isimli kitabından eski yaşamına dair örnekler sunmaktadır. “Lise mezunu, hayattan beklentisi az, bekar evinde mutfağı olmadığı için bulaşıklarını banyo küvetinde yıkayan ve oldukça mutsuz bir insan..” şeklinde tanımlarken daha sonra “ Önce bir hızlı okuma kursuna gittim, hemen ardından birkaç yıl içinde kişisel gelişim ile ilgili 700 kitap okudum. Birçok seminere katıldım. Daha sonra Amerika’nın birçok yerinde yüzlerce seminer verdim.” diyerek oldukça mutsuz ve işe yaramaz hissettiği zamandan başarıya ulaştığı zamana nasıl geldiği hakkındaki sırrını açıklamıştır.

Yazımızın sonunda ise birçok kitap yazan aynı zamanda hayatı boyunca 3997 kitap okuduğu bilinen, bütün bunların yanında ülkemizi kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsetmek istiyoruz. Bütün meşguliyetine rağmen bu kadar fazla kitabı okumuş olması hızlı okuma tekniğini en verimli şekilde kullanan bir lider olduğunu apaçık önümüze sermektedir. Bütün başarısını okumaya bağlamış ve bu durumu şu şekilde dile getirmiştir. “ Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.”

Kaynakça
Aytaş, G. (2005). Okuma eğitimi. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 3(4): 461-470.



