Heybeliada: Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Günlük Hayatında Bir Durak

Editör:
Irmak Soran
spot_img

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Gulyabani, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Şık gibi kitaplarıyla en az bir kere ilkokul ya da ortaokulda karşılaşmışızdır. Kitaplarında 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı İstanbul yaşantısını işler. Toplumun her kesiminden karakterlere yer verir. Akıcı ve sade anlatımıyla bizi hikâyenin içine öyle bir alır ki, sonuna ne zaman geldiğimizi anlayamayız. Kadının toplumdaki yeri, gündelik hayat, yozlaşma, batıl inançlar, toplumun ahlaki yapısı, batılılaşma gibi konuları; çağının ötesinde görüş ve eleştirilerle hikâyelerinin içine işler. Hatta bu yüzden, dönemin otoriteleri tarafından yargılandığı da olmuştur. Şimdi, bu nevi şahsına münhasır yazarın, 1912-1944 yılları arasında, kısa süreli ayrılıklarına rağmen hayatının büyük bölümünü geçirdiği Heybeliada’daki evine, günlük rutinine, doğru bir yolculuğa çıkalım.

Heybeliada’nın Yüksek Tepelerinde Bir Münzevi

apacikradyo

Daha önce Heybeliada’da kirada bir evde yaşayan Hüseyin Rahmi, kirada yapılan artışlardan usanmış ve o evden ayrılmıştır. Şıpsevdi romanından kazandığı parayla 1912 yılında adanın en yüksek ve tenha tepesine kendine ev yaptırmıştır. Evin konumu adanın en yüksek sokaklarından birindedir. Gürpınar’ın pek çok yazar arkadaşı, bu eve ulaşmanın zorluğundan bahsetmiştir. Sadece yorucu yokuşları çıkmak değil, çevredekiler tarif etmeden evi bulmak da neredeyse imkânsızdır. Hüseyin Rahmi, 1926’da Refik Ahmet Sevengil’e yazdığı mektupta bu durumdan şöyle bahseder:

“Çünkü oldukça tenha bir yaşam sürdüğümden, bizim evi ziyaret etmek şehirdeki herhangi bir eve gitmeye benzemez. Bu yüzden açıklama yapmak zorundayım: Evin ana girişi batı tarafındadır. Ancak orası neredeyse keçilerin bile çıkamayacağı bir noktada olduğu için her zaman kilitlidir. Biz doğu tarafına kümes kapısı gibi bir kapı açtık; eve giriş-çıkışı oradan yapıyoruz. Ama ne bir tokmak, ne bir kol, ne de bir zil var…
Yerden büyükçe bir taş alıp… bu kapıya sert ve sürekli vurmak gerekir. Çünkü ilk tıklamaları duyacak kadar hassas kulaklı biri yok…
Sevgili meslektaşım, bunu herkese anlatmam. Kapıyı açana kadar vurmaya devam edin. İçeri girince kendinizi Diyojen’in fıçı evinde gibi hissedeceksiniz.”

Hüseyin Rahmi bu evde; yengesi Aliye Hanım, onun kızı Safter Hanım, ve çok sevdiği yakın dostu, emekli Albay Hulusi Bey ile birlikte yaşar. Hulusi Bey, Gürpınar’ın hayatının önemli parçasıdır. Gürpınar sabahları çalışma odasında yazarken, Hulusi Bey de oturma odasında onun kitaplarını okur. Yazdıkları hakkında fikirlerini söyler, görüşlerini paylaşır. Gürpınar’ın ilk okuyucusu ve eleştirmeni olan Hulusi Bey, bir yandan da Gürpınar’ın yazılarını yayınevlerine götürür, evin alışverişlerini yapar ve gelen misafirlerle ilgilenir. Evde, akrabaları, hizmetliler ve Hulusi Bey dışında; Nazlı adında bir kedisi, “bal gözlüm” diye sevdiği Sarı adlı başka bir kedisi ve ada sokaklarında birlikte dolaştıkları Fındık adındaki bir köpeği de vardır.

Gürpınar’ın Heybeliada’daki Günlük Hayatı ve Alışkanlıkları

adalıdergisi

Hüseyin Rahmi, sabahları erkenden uyanır, duşunu alır, İsveç tipi egzersizlerini yapar daha sonra kahvaltısını yapıp öğlene kadar yazı yazar. Öğleden sonra hava güzelse adada yürüyüşe çıkar, değilse evde günün geri kalanını Fransız edebiyatı okuyarak geçirir. Gürpınar, ufku görebildiği penceresinin önünde, sadece sabah saatlerinde, etrafta çıt sesi bile olmadan yazabilmektedir. Midesi kötüyse, hava lodosluysa veya alkol aldığı bir gün ise yazı yazamaz. Oldukça hareketli bir yapıya sahip olan yazar, evine giden dik yokuşu her zaman yürür, adada bisikletle dolaşır ve bahçesiyle ilgilenmeyi çok sevmektedir. Gürpınar, yazı yazmadığı zamanlar resim yapar, fotoğraf çeker, piyano çalar ve nakış, dantel, örgü gibi el işleriyle ilgilenmektedir. Mutfakta da bir o kadar marifetli olan Hüseyin Rahmi’nin, özellikle reçelleri ve dondurmaları ada halkı arasında ünlenmiştir. Kadınlar arasında büyüdüğü için örgü, el işi alışkanlığı çocukluk dönemine dayanır. Giydiği eldivenleri, bereleri, evdeki masa örtüsünü kendisi örmüştür. Ölümünün ardından eşyaları arasında iki bohça bulunmuştur. Refik Ahmet Sevengil onunla ilgili anısını şöyle anlatır:

Heybeliada’da komşu olduğumuz yıllarda, bir yaz günü romancı Reşat Nuri (Güntekin), eşi ve benim eşimle birlikte üstadı ziyarete gittik. Odada, değerli kitapların olduğu büyük bir kütüphane vardı. Duvarlarda Hüseyin Rahmi’nin kendi yaptığı resimler asılıydı. Köşelerde kendi yaptığı yastıklar ve nakışlar duruyordu. Misafirlerini eğlendirmek için Hüseyin Rahmi piyano da çaldı.” 

Heybeliada’da otuz yılı aşkın bir süre boyunca yaşamasına rağmen Heybeliada‘yı kitaplarında mekan olarak neredeyse hiç kullanmamıştır. İstanbul’un merkezini sevse de çok sık gitmez. Özellikle kışın günlerinin çoğunu evde geçirir. Kalabalık yerlerden, şehir hayatından ve çok insanla görüşmekten hoşlanmayan Gürpınar, muhtemelen bu nedenle Heybeliada’nın, herkesten uzak bir köşesinde yaşamayı seçmiştir. İnsanlardan bu kadar uzak olmayı seçmiş olmasına rağmen romanlarında bugün bile görebileceğimiz karakter tiplemeleri, onun ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu ve eserlerinin hâlâ güncelliğini koruduğunu gösterir.

Evin Müzeye Dönüşümü

adadergi

Gürpınar eserlerinin çoğunu bu evde yazmıştır. Kendi yaptığı işlemeler, tablolar, mutfak örtüleri, kendi zevkine göre döşediği mobilyalar, yemek takımları ve Fransız tarzı kristallerle süslediği evi, ölümünden sonra yıllar içinde birçok el değiştirir ve yağmaya uğrar. 2000 yılında müze hâline getirilmesine karar verilir. Küçük bakım ve onarımlar yapılır; güvelerin yediği elbiseler örülür, eşyalar temizlenir. Restorasyon çalışmalarından sonra ev müzeye dönüştürülmüştür fakat kapsamlı bir restorasyon bir türlü tamamlanamamıştır. Uzun süredir geçici olarak ziyarete kapalı durumdadır. Yaşadığı dönemde olduğu gibi bugün de Hüseyin Rahmi Gürpınar‘a ne yazık ki yeterince sahip çıkılmadığını görürüz. Ölmeden önce söylediği son söz olan “Ne olur kedilerimi besleyin!”, onun ne kadar naif, duyarlı bir insan olduğunu göstermeye yeter. Yazarın bir asır önce söylediği sözlerin bugün için de söylenebileceğini görebiliriz.

“Her ne denirse densin, düşüncesi henüz olgunlaşmamış uzak bir diyarda yaşıyoruz. Bu memlekette herhangi bir eseri beğenip yazarını övecek bir makam yoktur. Fakat cezalandırmak için bin dil, bin kalem ve o kadar makam hemen çalışmaya geçer. Burada feylesofluk hakaret gören bir vasıftır. Eğitimciler sefildir. Öğretmenler açlıktan ölür. Fakat dört satırlık Türkçeyi doğru anlatmayı başaramayan bilgisiz eğitimciler, cepleri kâğıt paralarla şişkin gezerler. Bizde en büyük marifet, esen rüzgârın yönüne uymayı bilmektir. Bizde içki yasaklanır. Bu yasağın uygulanmasına memur olanları zil zurna görürsünüz.

Bu çıbanlar hangi kötü kullanışın eseridir? Bunu biliriz, lakin ortada tek kabahatli bulamazsınız. Gitgide bu derde deva aramak, bu sorundan söz etmek suç sayılır. Abdülhamid zamanından beri, bu memlekette susmanın mükâfatı, söylemenin cezası vardır.

Yaşadığı dönemin portresini işte böyle çizer Gürpınar.


Kaynakça:

  • Adalı Dergisi | Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi. Web. Erişim 16 Temmuz 2025.
  • “Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi (Müzesi) – Heybeliada.” Web. Erişim 15 Temmuz 2025.
  • Karlık, Özge. From the ‘Author’ to the ‘Reader’: Visiting Literary House-Museums in İstanbul. Yüksek lisans tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 2009.
  • Sevengil, Refik Ahmet. Hüseyin Rahmi Gürpınar: Hayatı, Hatıraları. Hilmi, 1944.

Öne Çıkan Görsel: Web. Web.

spot_img

2 YORUM

  1. Hüseyin Rahmi’ nin Heybeliada’daki hayatın,a karakterine ve alışkanlıklara sizin pencerenizden bakmak çok keyifliydi. Yazının akışı öyle güzeldi ki tatlı bir sohbetin içinde gibiydim. Özellikle sonuç kısmına bağlayışınız da harikaydı. Ellerinize sağlık ✨

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.