Hiç içinizi ısıtacak ve sizi kıpır kıpır hissettirecek bir dizi izlediniz mi? Sanki sizi banyo sonrası balkonunuzda esen hafif rüzgarın hissettirdiği keyifle aynı hissi yaşatacak bir izleyiş zevki gibi. İşte Heartstopper tam olarak böyle hissettiriyor. Çıktığı günden bugüne gündeme oturan ve kimsenin dilinden düşürmediği Heartstopper, Alice Oseman‘ın 7 Şubat 2019’da çıkardığı aynı addaki popüler çizgi romanından uyarlanıyor. Heartstopper’ın şu an 4 kitabı var ve bu kitaplar diziye sezonlar boyunca uyarlanmaya devam ediyor. Dizinin senaristliğini de Alice Oseman yapıyor ve izleyicilerin gönüllerinde taht kurmayı başarıyor. Dizinin yönetmenliğini ise Euros Lyn üstleniyor.
Yazımız dizi ile ilgili spoiler içermektedir.
Aldığı Ödüller ve Konusu
Heartstopper o kadar çok beğenildi ki Rotten Tomatoes‘daki eleştirmenlerden %98 puan aldı. Heartstopper aynı zamanda Children’s & Family Emmy Awards çapında En İyi Gençlik Dizisi, En İyi Senaryo (Alice Oseman), En iyi Oyuncu Kadrosu (Daniel Edwards), En iyi Başrol Performansı (Kit Connor) ve En İyi Konuk Performansı (Olivia Colman) ödüllerini kazanarak bir başyapıt olma yolunda ilerliyor.
Dizi genel olarak kendini keşfetme, kaygı, travma, arkadaşlık, açılma süreci, homofobi, bifobi, transfobi, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği gibi konulara değiniyor. Dizi, LGBT+ bireyi gençlerin yaşadığı sorunları çok güzel bir şekilde yansıtmış. Heartstopper bize arkadaşlığın ne kadar önemli olduğunu, bir ilişkinin nasıl yürütülmesi gerektiğini de çok hoş bir şekilde anlatıyor. Nick ve Charlie‘nin birbirleriyle sorunlarını rahatça konuşabilmeleri, birbirlerini her zaman anlamaları ve birbirlerine nazikçe yaklaşmaları izleyiciye öyle hoş bir şekilde yansıyor ki izleyici kendini diziye kolayca bağlıyor.
Heartstopper’ı bu kadar özel yapan ve sevilmesini sağlayan nedenlerden en önemlisi dizinin diğer queer dizilere nazaran daha az drama içermesi. Çünkü gerçek hayatta LGBT+ bireyler cinsel yönelimlerinden ve cinsiyet kimliklerinden dolayı öyle fazla zorbalığa uğruyorlar ki dizilere de doğal olarak gerçek hayattan olaylar yansıyor. Heartstopper’da da bunlar olmasına rağmen diğer dizilere nazaran olayları daha az dramatize ediyorlar, olaylar daha çabuk çözülüyor ve karakterler daha çabuk mutlu sona ulaşıyor. İnsanlar da bunları sevmiş olmalı ki gerçek hayattan biraz olsun uzaklaşabilsinler. 2.sezonda homofobiyi 1.sezona göre daha baskın hissetsek de genel olarak Heartstopper izleyicide güzel bir tat bırakıyor.
Heartstopper’da arkadaşlık da öyle güzel yansıtılıyor ki kendimizi diziden alamıyoruz. Karakterlerin birbirlerine olan anlayışları, birinin yardıma ihtiyacı olduğunda diğerlerinin ona koşması ne kadar iyi arkadaş olduklarını göstererek izleyiciyi büyülüyor. Hatta 2.sezondaki bir sahnede kıyafet alabilmek için paraya ihtiyacı olan Darcy‘ye arkadaşları para toplayıp yardım etmişti. Darcy ise buna çok mutlu oluyor ve kendini kötü hissetmiyor. Çünkü bunu ona karşı kullanmayacaklarını biliyor.
Karakterler
Dizide her karakterin kendine has özellikleri var. Her karakterin farklı farklı oluşu diziyi gerçekten renklendirmiş. Tao dizide sadık arkadaş olarak karşımıza çıkıyor. Tao arkadaşlarına çok bağlı, onları her koşulda koruyan yani arkadaşlığa çok önem veren bir karakter. Öyle ki Charlie ve Nick arasındaki ilişkiyi kıskanmaya başlıyor. Ne kadar Charlie, Nick’in diğerlerinden farklı olduğunu söylese de okuldaki zorba çocukların grubunda olduğu için Tao Nick’e hiç güvenmiyor. Tao, en yakın arkadaşı Elle‘den hoşlanıyor fakat reddedileceğinden korktuğundan ona söyleyemiyor. Elle de aynı şekilde Tao’dan hoşlanıyor ve o da söyleyemiyor. Isaac ise kitap kurdu olan bir arkadaşımız ve dizinin her sahnesinde onu elinde bir kitap okurken görüyoruz.
Elle cinsiyet uyum sürecinden sonra sadece kızların olduğu Higgs adındaki bir okula yazılıyor ve burada Tara ve Darcy ile tanışıyor. Tara duygularını paylaşan, sevecen, samimi ve anlayışlı bir karakter. Darcy de bu özellikleri taşıyor fakat Darcy’nin Tara’dan farkı duygularını paylaşmaktan kaçınması. Yaşadığı şeyleri anlatmak yerine içine atmayı tercih ediyor. 2.sezonda bunun ailesinden kaynaklandığını olduğunu görüyoruz. Darcy’nin annesi
muhafazakar biri ve Darcy, lezbiyen olduğunu annesine söylerse onu kabul etmeyeceğini bildiğinden dolayı yönelimini annesine paylaşmaktan çekiniyor. Hatta bir sahnede “Henüz aileme açılmadım bile. Açılabileceğimi de sanmıyorum. Evdeyken gerçekte kim olduğumu saklıyorum. Özgüvenli değilim. Annem yüzünden kendimden nefret ettiğim oluyor.” demesiyle duygularını ilk kez paylaştığını görüyoruz. Darcy’yi hep neşeli, özgüvenli, mutlu olarak görürken bu sahnede Tara’ya söyledikleriyle hayatının diğer yönünü görüyoruz.
Nick ve Charlie
Nick ve Charlie‘nin ilişkisi ise izleyicileri gerçekten büyülüyor. Birbirlerine her konuda destek oluyorlar. İlişkide açık iletişimin ne kadar önemli olduğunu çok iyi bir şekilde gösteriyorlar. Hatta insanlar Nick’i o kadar çok seviyor ki sosyal medyada “Yürüyen Green Flag” demeye başladılar 🙂
İlk sezonda Charlie ve Nick birbirleriyle yakınlaştıktan sonra Nick’in arkadaşlarının Charlie’ye yaptığı zorbalamalardan dolayı Nick’in arkadaşlarıyla arasının açıldığını görüyoruz. Charlie ise Nick’in hayatını mahvettiğini kendisinin yüzünden Nick’in arkadaşlarıyla arasının açıldığını düşünüyor. Charlie’nin bu düşünceleri aslında Ben‘in onda bıraktığı travmadan kaynaklanıyor. Nick ile tanışmadan önce Charlie, Ben ile birlikteydi fakat Ben onu her zaman kullanıyordu ve öğrencilerin yanındayken Charlie’yi tanımıyormuş gibi davranıyordu. Çünkü cinsel yönelimini saklıyordu. Hatta bir sahnede Charlie Ben için “Bana hayatını mahvediyormuşum gibi davrandı.” dediğini görüyoruz. Ben’in Charlie’ye ne zorlu bir travma bıraktığını ve bu travmanın Nick ile ilişkisine de yansıdığını Alice Oseman ince bir şekilde gözler önüne seriyor.
Açılma
İlk sezonun en etkileyici sahnelerinden biri sezon finalindeki son sahneydi. Nick annesine açılmaya karar verdi ve Charlie ile bir ilişkisi olduğunu ona açıkladı. Annesinin bunu duyduktan sonra Nick’e sımsıkı sarılması ve “Bana söylediğin için teşekkür ederim. Söyleyemezmişsin gibi hissettirdiysem özür dilerim.” sözleri ile Alice Oseman bizleri çok duygulu bir sahneyle baş başa bırakıyor. Olivia Colman her zamanki gibi bu dizide de harika bir oyunculuk sergiliyor. Bu sahne dizinin en önemli sahnelerinden biri. Özellikle LGBT+ bireyler için bu sahne çok önem teşkil ediyor. Çünkü bildiğimiz gibi maalesef çoğu LGBT+ bireyi ailesinden böyle olumlu bir tepkiyle karşılaşamıyor.
Isaac’in Aseksüelliği
Dizideki önemli detaylardan biri de Isaac’in aseksüelliği. Dizilerde aseksüel temsili yok denecek kadar az. Isaac’in sahneleri ne kadar az olsa da 2.sezonda Isaac’in aseksüelliğinden bahsedilmiş olması aseksüeller için çok önem teşkil ediyor. Isaac başta kendinde bir sorun olduğunu düşünüyor. Arkadaşlarının teker teker sevgili bulması fakat kendisinin hiç kimseye karşı bir duygu hissedememesinden dolayı bu düşünceye kapılıyor. Fakat sanat eserlerini incelerken bir çalışma gözüne çarpıyor. Tablonun sahibi bu çalışmanın aseksüellikle ilgili olduğunu söylemesiyle ve Isaac’e anlattığı şeylerle Isaac kendiyle barışıyor. Bu sahne gerçekten dizi için çok önemli bir sahneydi.
Uçuşan Yapraklar Detayı
Dizide hoş olan detaylardan bir diğeri ise bazı sahnelerde gördüğümüz uçuşan yapraklar, elektriklenme gibi detaylar eklemeleri. Alice Oseman’ın çizgi romanında bu tarz detaylar olduğu için diziye de bunu eklemeyi tercih etmiş ve gerçekten izlerken diziye kendine özgü hoş bir hava katıyor.
Sarılma
Bir diğer detay ise sarılmalar. Nick ve Charlie’nin birbirlerine sarılmaları ve Charlie’nin arkadaşlarıyla birbirlerine toplu sarılmaları bize sevdiğimiz insanlara sarılmanın ne kadar güzel hissettirdiğini tekrar hatırlatıyor.
Dizide Charlie’nin ablasını oynayan Tori‘yi ise genelde evde görüyoruz. İçedönük bir kişiliğe sahip ve onu her zaman bir şey içerken görüyoruz. Tori dışarıdan ne kadar soğuk gözükse de Charlie ile olan konuşmalarında onu ne kadar önemsediğini görüyoruz. Bir sahnede Nick’in abisinin Charlie hakkında kötü şeyler söylediğini duyan Tori’nin ona karşı olan davranışlarından da sevdiği insanları koruyan bir kişiliğe sahip olduğunu görüyoruz. Dizide arkadaş grubuna sonradan yavaş yavaş dahil olan Imogen ise aslında Nick’in eski grubundaki yakın arkadaşlarından biri. Nick o gruptan ayrıldıktan sonra Imogen da Nick’in grubuna özellikle 2.sezonda dahil olmaya başladı. Buraya Imogen’in meşhur sözünü bırakmadan geçemeyeceğiz. “I’m not like homophobic. I’m an ally.”
Heartstopper genel olarak izleyicide güzel bir tat bıraksa da izleyenlerin çoğu diziyi bitirdikten sonra dizinin buruk bir tat bıraktırdığını da söyledi. Bunun temel sebebi insanların dizideki lise hayatı gibi bir hayat yaşayamamış olmaları. Fakat genel olarak Heartstopper sizi rahat hissettirecek, sanki Heartstopper evreninde yaşıyormuşsunuz gibi hissettirecek ve tekrar tekrar izlemenize rağmen hiç sıkılmayacağınız ve hep aynı duyguları hissedeceğiniz bir dizi.
Dizinin fragmanını buradan izleyebilirsiniz: