Hayri İrdal: Sürüklenen Bir Adam

Editör:
Sena Yiğit

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın ölümünden önce yayımlanan son kitabıdır. 1954 yılında tefrika edilmeye başlanan eser, 1961 yılında kitap olarak basılır. Roman bir anı kitabı şeklinde kurgulanır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün müdür muavini Hayri İrdal anılarını anlatır. Hayri İrdal anılarını dört bölümde anlatır. Bu bölümler sırasıyla Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin Bir Sonu Vardır başlıklarını taşır.

Bir Yere ve Bir İnsana Dayanmadan Yaşayamayacak Adam

Saatleri Ayarlama Enstitüsü İlk Baskı

Hayri İrdal, ilk iki bölümde, Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurulmadan önceki hayatını anlatır. İrdal, II. Abdülhamid döneminde İstanbul‘da doğar. Fakir bir ailenin çocuğudur. Evleri Mihrimah Camii yanı başında, küçük ve kasvetli bir evdir. Babası bir cami kayyumudur; caminin temizlik ve bakımdan sorumlu olan kişidir. Hayri İrdal serbest yaşayan, herhangi bir şeye tutkuyla bağlı olmayan ve okumaktan pek hoşlanmayan bir çocuktur. Dayısının sünnet hediyesi olarak verdiği saat onun biricik tutkusu olur. Saatleri söküp takmaktan veya tamir etmekten büyük zevk duyar.

“Bu tecrübeden elimde iki şey kaldı. Her gördüğüm saati çözmek ve içine bakmak hevesi, bir de saatten gayrı şeye alakasızlık.” (s.29)

Bu tutkuyla zamanının çoğunu babasının arkadaşı Muvakkit Nuri Efendi‘nin muvakkithanesinde geçirmeye başlar. Bu muvakkithanede hayatının seyrini etkileyecek kimselerle tanışır. Gaipten haber verdiğini söyleyen define avcısı Seyit Lütfullah, bütün ailesiyle koca bir konakta yaşayan eski bir Şura-yı Devlet üyesi Abdüsselam Bey, eczanesinin arka tarafında simya yoluyla altın üretmeye çalışan Aristidi Efendi ve babasının arkadaşı avcı Naşit Bey bu dönemde hayatına girer. Bu insanların ortak özelliği maddi durumlarını iyileştirmek için simya ve hurafelerin peşinden gitmeleridir.

“Ne yazık ki, bu mazi dönüşünü yapmadan kendini anlatamam. Ben yıllarca bu adamların arasında, onların rüyaları için yaşadım. Zaman zaman onların kılıklarına girdim, mizaçlarını benimsedim. Hiç farkında olmadan bazen Nuri Efendi bazen Lütfullah veya Abdüsselam Bey oldum.” (s.51)

Muvakkit Nuri Efendi, Hayri İrdal’ı en çok etkileyen iki kişiden biridir. Dürüst, çalışkan ve bilgedir. İnsanın kendi zamanını kontrol etmesi gerektiğini savunur. Bir cisim olarak saate, insan yaşamını belirleyen bir unsur olarak zamana çok önem verir. İşini çok sever ve âdeta bir yaşam felsefesi haline getirir.

“Saat hakkındaki düşünceleri bazen daha derinleşirdi: “Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki zaman ve mekan, insanla mevcuttur!”” (s.31)

Muvakkit Nuri Efendi, 1912 yılında ölünce Hayri İrdal önce başka bir saatçinin yanında işe girer. Fakat Seyit Lütfullah’ın hırsızlığı ve hurafeleri yüzünden işinde bir türlü tutunamayınca bir tuluat kumpanyasında işe girer. Sonrasında Kadıköy’de bir operete ve en nihayetinde Darülbedayi‘ye girer.  Bu onun hayatında en mutlu olduğu dönemdir. Fakirdir ama çok mutludur. Ancak bu mutluluk I. Dünya Savaşı başlayınca sona erer.

“Yaptığımızın fevkalade bir iş olduğunu da hiç zannetmiyordum. Buna rağmen bu, 1913 yılı hayatımın en harika devri oldu. Gün baştan aşağı benimdi. Akşama doğru bir suikast hazırlar gibi yavaş yavaş tiyatroda toplanıyorduk. Sonra bir hay huydur başlıyordu.” (s.73)

Savaş bitip, dört yıl sonra eve döndüğünde evini ve insanları değişmiş bulur. Abdüsselam Bey ona iş bulur ve onu kendi yetiştirdiği Emine’yle evlendirir. Çift Abdüsselam Bey’le yaşamaya başlar. Emine sadık, sevecen ve gerçeklerden kaçmayan bir kadındır. Emine ve Hayri’nin Zehra ve Ahmet isminde iki çocuğu olur. Zehra’nın adını Abdüsselam Bey kendi koyar; Zehra annesinin adıdır. Zamanla yaşlanan Abdüsselam Bey vasiyetini yazar. Tüm servetini Zehra’ya bırakmıştır. Abdüsselam Bey’in akrabaları buna itiraz eder. Süreç mahkemeye taşınır. Mahkeme Hayri İrdal‘ı akli melekelerinin yerinde olup olmadığının anlaşılması için adli tıbba gönderir. Burada doktor Ramiz‘le tanışır. Ramiz yurt dışında okumuş bir doktordur. Psikanalize âdeta aşkla bağlıdır. Hayatı psikanalizle açıklamaya çalışacak kadar ileri gider. Doktor Ramiz, Hayri’nin durumunu psikanaliz için ilginç vaka olarak görür. Hayri’yi haftalarca hastanede tutar. Sonunda mahkeme kararıyla salınan Hayri, doktor Ramiz’le dost olur. Ramiz hayatına yeni kimseler sokar. Onu Şehzadebaşı’nda garip bir kahvehaneye götürür. Hayri İrdal buranın müdavimi olur. Bir kaçış noktası olarak gördüğü bu kayıtsız ve eğlenceli mekan eşi Emine’nin ölümüyle daha bir önem kazanır.

“Ne kadar hafif ve rahattı. Uysal kalabalık başta kendisi olmak üzere her şeyi unutturuyordu. İşimden çıkar çıkmaz bir soluk oraya uğruyor, daha ilk adımda sanki bir başkası oluyor, günlük üzüntülerden uzak, yalnız şakadan bir aleme giriyordum. Burada yarım saat evvel veya sonraki hayatıma adeta bir başkasınınmış gibi bakıyordum. Adım bile değişmişti, orada Hayri değildim, Öksüz’düm.” (s.130)

Eşi öldükten sonra sorumsuz ve giderek kötüleşen bir ruh haline bürünen Hayri, oğlu Ahmet’in ölümden dönmesiyle bir nebze kendine gelir. İşlerine asılır. Doktor Ramiz’in kurduğu Psikanaliz Cemiyeti‘nin yöneticisi olur. Burada tanıştığı Pakize’yle evlenir. Pakize’nin kardeşleri de onlarla yaşamaya başlar. Masraflar giderek artar. Hayri ek gelir getirmesi için İspritizma Cemiyeti‘nin muhasebecisi olur. Bu cemiyet çeşitli ruh çağırma seansları yapar. Burada tanıdığı insanlar karmaşık aşk ilişkileriyle Hayri’nin hayatında etkili olmuştur. Hayri bu cemiyette tanıdığı  Cemal Bey’in hanımı Selma’dan hoşlanır. Kendi işinden ayrılıp Cemal Bey’in çalıştığı yerde çalışmaya başlar. Cemal Bey çıkarcı ve sert mizaçlı biridir. Nihayetinde Cemal Bey, Hayri’yi kovar. Hayri uzun süre işsiz kalır ve giderek fakirleşir.

“Ve ondandan sonra Halit Ayarcı’ya tesadüfüme kadar gittikçe hızını arttıran bir safalet başladı. Sanki dibi olmayan bir kuyuya indiriliyormuşum gibi her lahza biraz daha derine, biraz daha karanlıklara gömüldüm.” (s. 150)

Hayri İrdal son iki bölümde Saatleri Ayarlama Enstitüsü‘nün kuruluş ve lağvediliş sürecini anlatır. İşsizlik ve fakirlik giderek belini büker. Evinde her gün kavga vardır. Kızını hiç sevmediği bir adamla evlendirmeyi düşünür. Doktor Ramiz‘den borç istemek için onunla buluşur. Bu buluşmaya onunla gelen bir kişi daha vardır: Halit Ayarcı. Buluşma sırasında Halit Ayarcı’nın bozuk saatinin nasıl tamir edileceğini tüm maharetiyle anlatır. O gün giderek samimi bir sohbet gerçekleştiren ikili birbirinden etkilenir. Halit Ayarcı bir yönüyle Muvakkit Nuri Efendi’nin felsefesini bir işe dönüştürmeyi planlar. Önceleri küçük bir büro ve üç kişiden oluşan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, belediye başkanının ziyaretleri ve desteğiyle giderek büyür. Halit Ayarcı devlet desteği alabilmek için Şeyh Ahmet Zamani adlı mübarek bir zat uydurur. Hayri İrdal bu uyduruk kimsenin hayatını anlatan bir kitap bile yazar. Enstitünün çalışanları Halit Ayarcı’nın ve Hayri İrdal’ın akrabalarıdır. Enstitüde kimse ne iş yapıldığını tam anlamıyla bilmez. Zaten pek de bir iş yapılmaz.

“İşte burada mesele birdenbire değişiyordu. Bir işim vardı, fakat yapacağım iş yoktu. Bu yeni vazifem öbürlerine hiç benzemiyordu. İnsanlarla hayatla hiçbir alakasını bulamıyordum. Hatta İspritizma Cemiyeti’nde bile birbirlerine ve kendilerine yalan söylemekten hoşlanan birtakım insanlara hizmet ettiğimi bildiğim için gülünç de olsa bir iş yaptığımı sanıyordum. Burada o bile yoktu.” (s. 225)

Hayri İrdal bir yandan bu kurumun mevcudiyeti için çabalarken bir yandan topluma açık açık yalan söylenmesinden taraf değildir. Buna itiraz eder. Fakat Halit Ayarcı onu ikna eder. Öyle ki enstitü binasını herhangi bir bilgisi olmamasına rağmen Hayri İrdal kendisi yapar. Bu sayede Milletlerarası Mimarlar Cemiyeti üyeliğine bile seçilir. Yabancı ülkelerde de Saatleri Ayarlama Enstitüsü benzeri kurumlar açılmaya başlar. Hayri İrdal artık zengin, sözü dinlenen ve göz önünde biridir. Bir villada oturur. Cemal Bey’den ayrılan Selma Hanım’la evlilik dışı bir ilişkisi vardır. Halit Ayarcı çalışanların oturacağı evleri Hayri İrdal’ın yapmasını ister. Fakat bütün işçiler buna itiraz eder. Halit Ayarcı şaşırır, kendini kandırılmış hisseder. Zamanla enstitüye gidip gelmeyi keser. En sonunda Saatleri Ayarlama Enstitüsü lağvedilir. Halit Ayarcı bu süreci yönetmek için Hayri İrdal’ı görevlendirir. Bundan üç hafta sonra bir trafik kazasında ölür.

Hayri İrdal yaşamı boyunca birilerinin peşinden giden kişi olur. Hayatına giren insanlar onu büyük ölçüde peşinden sürükler. Çocukluk döneminde babasının çevresinde bulunan insanların ardından ayrılmaz. Gerçekte bu insanlar akıl dışı isteklere sahip bir avuç hayalperestten başka bir şey değildir. Seyit Lütfullah bir definenin peşinde amansız bir meczuptur; eczacı Aristidi simya yoluyla altın üretme peşinde ümitsiz bir esnaftır, Abdüsselam Bey yalnız kalmaktan korkan ve insanları yanında tutmak için türlü yollar arayan bir ihtiyardır. Bu insanlar maddi durumlarını düzeltmek için aklın ve mantığın ötesinde işlerle uğraşır. Hayri İrdal özellikle ustası Nuri Efendi ölünce hepten onların yanında yer alır. Onların duyguları, durumları ve mizaçları adeta içine işler. Yaşamı boyunca peşini bırakmaz.

“Ekrem’i öteden beri severdim. O da benim gibi bir yere, bir insana dayanmadan yaşayamayacak cinstendi.” (s.314)

Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurulduğu dönemde de Halit Ayarcı ve doktor Ramiz etkisindedir.  Ayarcı’ya kızar, karşı çıkar. Fakat her ne olursa olsun peşinden gider. Onun sayesinde zengin, saygı duyulan ve göz önünde biri olur. Halit Ayarcı’ya hayrandır. Hayri İrdal yaşamı boyunca kendi fikirleri ve hedefleri olmayan biridir. Olsa bile bunları gerçekleştirecek iradeden mahrumdur. Ustasının yolundan gidip maharetli bir saatçi veya gençliğinde olduğu gibi tiyatrocu olabilecekken bunlarla ilgilenmez.

“Koşmak, kımıldamak, atılmak, istemek isteyişinde devam etmek lazımdı. Bütün bunlar benim için değildi. Ben biçare bir gölge idim. Yanımdan biraz sürtünerek geçen her adamın peşine takılan, ondan ayrılır ayrılmaz, iki kedi yavrusu gibi birbirine sokulan, birbirinin kucağında gülen, ağlayan, bilhassa ağlayan iki çocukla çapaçul, biçare bir gölge…” (s. 142)

Yalan ve Gerçek Arasında

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Oyunun Afişi | zorlupsmcom

Hayri İrdal yaşamı boyunca yalan ve gerçek arasında gidip gelir. Babasının çevresindeki insanlar kendilerini bir yalana kaptırmış giden insanlardır. Hayri İrdal bunu bilir. Abdüsselam Bey zengin ve insan canlısı olursa insanların onu asla yalnız bırakmayacağını inanır. Konağın masrafları yüzünden bozulan maddi durumunu simya ve define peşinde koşarak düzeltmeye çalışır. Eczacı Aristidi eczanesinin arka tarafında yaptığı çalışmalarla altın üretme peşindedir. Seyit Lütfullah gaipten haber getirdiğini söyleyen, define peşinde, esrarkeş bir yalancıdır.

“Seyit Lütfullah’da bu zeminin kendisi yoktu. Onun acayip gölgesi doğrudan doğruya yalanın boşluğunda yüzüyordu. O maskenin, yahut ödünç kişiliğin kendisi idi.” (s.40)

Hayri İrdal Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurulmadan önceki yaşamında, bu güruhun peşinden gitmesini eğlenceli bir hayalin peşinden gitmek olarak açıklar. Sefil ve beceriksiz biri olduğunu düşünen Hayri İrdal, kendi gerçekliğinden kaçışını tiyatrocu olduğu zamanları anlatırken açıkça ortaya koyar.

“Mesele o anda adımın Hayri olmaması, gerçeğin dışında bulunmama da idi. Bu tek manasıyla kaçıştı. Yalanın sihirli çizgisi içindeydim ve bu bana yetiyordu.” (s. 73-74)

Hayri İrdal hayatına giren insanların çıkarları için söyledikleri yalanları içine sindiremez. Abdüsselam Bey’in mirası için açılan davalarda onu tanıyan insanlar öyle yalanlar söylerler ki şaşırır kalır. Ne kadar absürt olsa da başına gelenleri bütün gerçekliğiyle haykırmak ister.

“Fakat ne çıkar? Ben rahattım. Sakindim, hafiftim. Madem ki herkesin ayrı bir hakikati vardı. Ve herkes zemin ve zamana göre onu yavaş yavaş yeniden yaratıyordu; ne diye ben kendimi yoracaktım?” (s.96)

Hayri İrdal, giderek fakirleşen yaşamı ve etrafında bulunan çevrenin doğal etkisiyle bire bir insan ilişkilerinde daha da fazla yalana gömülür.

“Fakat yalana alışmıştım. Hayatım denen bu kalp akçeyi başka türlü süremezdim. İnsanlar benim böyle olmamı istemişlerdi. Yalancı idim.” (s.186)

Bu noktada hayatına Halit Ayarcı’nın girmesi önemli bir eşiği atlamasını sağlar. Halit Ayarcı hayatına girdikten sonra Hayri İrdal içinde bulunduğu fakirlik ve işsizlikten kurtulur. Adeta bambaşka bir hayata adım atar. Maddi sıkıntılardan kurtulmanın verdiği rahatlıkla hayata bakışı değişir.

“Nuri Efendi ve Halit Ayarcı… İşte benim hayat mekiğim bu iki kutup arasında dolaştı. Birisini çok gençken, insanlara ve hayata gözlerim henüz açıldığı sırada tanıdım. Öbürü her şeyden ümit kestiğim, hatta ömür defterimi tamamlanmış sandığım bir zamanda karşıma çıktı.” (s.34)

Halit Ayarcı Nuri Efendi’nin felsefesinden etkilenir. Bu felsefeden hareketle Saatleri Ayarlama Enstitüsü fikrini ortaya atar. Hemen harekete geçer. Küçük bir büroyla başlayıp devlet desteğiyle hızla enstitü kurulur. Hatta enstitünün kurulması için kamuoyuna açık açık yalan söylemekten çekinmez. Uydurduğu Şeyh Ahmet Zamani için Hayri İrdal’a bir kitap bile yazdırır. Buna itiraz eden Hayri İrdal’ı ikna eder.

“Siz yalan diye bir şey mevcuttur, sanıyorsunuz. Hayır, yalan yoktur. Böyle meselede yalan olamaz. Ahmet bugün için yalan olamaz, bilakis hayatın ta kendisi olur.” (s.294)

Hayri İrdal bireysel ilişkilerinde yalan söylemeye alışmışken Halit Ayarcı nedeniyle kendine bütünüyle yalandan bir hayat inşa eder. Halit Ayarcı bunu modern olmak olarak tanımlar. Ona göre artık sadece gerçekliğin tespitini yapmak yetmez. Bu gerçeklikten nasıl fayda sağlanacağını da bilmek gerekir.

“Hakikati olduğu gibi görmek… Yani bozguncu olmak… Evet bozgunculuk denen şey budur, bundan doğar. Siz kelimelerle zehirlenen adamsınız, onun için size eskisiniz dedim. Yeni adamın realizmi başkadır. Elinde bulunan bu mal, be nesne ile, onun bu vasıflarıyla ben ne yapabilirim? İşte sorulacak sual.” (s.219)

Hayri İrdal enstitü kurulduktan sonra zengin ve muteber bir adam olur. Fakat oğlu Ahmet babasının yaptıklarından hoşnut değildir. Hayri ve Ahmet’in arası açıktır. Devlet sınavlarına girer. Devlet bursuyla okur ve doktor çıkar. Ailesi onu yurt dışında okutmak istese de bunu kabul etmez. Ona göre babası hiç işinin sorumluluğunu almaz. İşinin sorumluluğunu alan insan belli bir ahlaki mertebeye ulaşır.

Kahraman mı? Anti-Kahraman mı?

Ahmet Hamdi Tanpınar | gazetekadikoycom

Modernite öncesi kahraman cesur, fedakar ve mücadelecidir. Kahraman toplum çıkarlarını kendi çıkarlarından önce düşünür. İdealist ve eylem odaklıdır. Türlü sıkıntılara tahammül eder ve onlarla mücadele eder. Modernite öncesi kahramanın doğrunun ne olduğu konusunda net bir fikri vardır. Ahlaklı ve doğru olan için mücadele eder ve toplumunu da peşinden sürükler. Kahraman dışa dönüktür.

Anti kahramanın ise toplumun çıkarı diye bir derdi yoktur; ne cesurdur ne de fedakar… Yabancılaşmadan doğar, bu sebeple içe dönüktür. Kendi eksiklikleri ve dertleriyle o kadar ilgilidir ki başka bir şeyle uğraşmaz. Hep arada kalır. Neyin iyi olduğu konusunda net bir fikri yoktur. İyiden de kötüden de yana değildir. Topluma uyum sağlamaz ve modernitenin değerlerine karşı çıkar. Eylem odaklı değildir. Yani modernitenin değerlerine karşı çıkış sadece zihnindedir. Herhangi bir toplumsal etki yaratmaz. Modernitenin getirdiği yaşamın sorunlarına çözüm bulamayan, karşı koyamayan hatta harekete bile geçemez. Düzene uyum sağlamaz, düzeni kendi içinde bir kaosa döndürür.

Bu açıdan bakıldığında Hayri İrdal her ne kadar yaşamı boyunca bir girdap içinde sürükleniyor ve bu girdaptan çıkacak kuvvetten mahrum görünse de bir anti kahraman değildir. İrdal gelenekle modern arasında kalmasına rağmen, eğer Halit Ayarcı şahsında Saatleri Ayarlama Enstitüsü modern kabul edilirse, Hayri İrdal Halit Ayarcı’ya hayrandır. Hayri İrdal’ın iyi ve kötü hakkında net bir fikri vardır. Zaman içerisinde değişir. Yaptıkları şey kabul edilemez. Topluma açık açık yalan söylerler. Hayri İrdal çıkarları dolayısıyla bu yalana ortak olur. Bu yalanı sürdürür. Modernitenin getirdiği sorunlara, doğruluğu şüpheli hatta apaçık bir yalan olsa da, bir çözüm bulur.

Kaynakça

Öne Çıkan Görsel Linki

Acar, Barış Berhem. “Türk Romanında Antikahramanlar”. Doktora Tezi. Trakya Üniversitesi, 2020.

Tanpınar, Ahmet Hamdi. Saatleri Ayarlama Enstitüsü. İstanbul: Dergah Yayınları, 2008.

Tülübaş, Tuba. “Saatleri Ayarlama Enstitüsünün Başkahramanı Hayri İrdal”. Türkoloji Dergisi. Aralık 2018: 187-200.

Bayram DÜZAĞAÇ
Bayram DÜZAĞAÇ
Hepsi biter. Aydınlanır seninçin geceler, güneş gibi görünürsün...

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Edebiyatta Semtlerin İzleri: Emirgan

İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Emirgan, şiirlerde de romanlarda da ele alınan bir semt olmuştur.

Natalia Ginzburg: Edebiyatın ve Direnişin Güçlü Sesi

İtalyan yazar Natalia Ginzburg, toplum ve aile temalarını sıklıkla işleyen, döneminin devrimci kimliğini benimsemiş ve bunu da eserlerine yerleştirmeyi uygun bulmuştu.

Notting Hill: Londra’nın En Renkli Yüzü

Notting Hill; renkli sokakları, pazarı ve kültürel dokusuyla Londra’da hem ruhunuza hem gözünüze hitap eden özel bir semttir.

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Müzikal yalnızlığı bir estetik tercih haline getiren Isaac Winemiller, duygusal derinliğiyle bu ay Söylenti Radar’ında öne çıkıyor.

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

Editor Picks