Hayatın Küçük Detaylarını İşleyen 5 Roman Önerisi

Editör:
Sinem Aykın
spot_img

Hayat, ufak ayrıntılarda kendini gösterir. Biz çoğunlukla fark edemesek de hayat bize kendini sessizce anlatır. Romanlar da hayatın aynası olur. Okuduğumuz her satırın ruhumuza seslenişiyle adeta büyüleniriz. Bir nevi okuduğumuz roman bize yol arkadaşlığı yapar. Hayatta kendimizi bazen oldukça güçsüz hissederiz. Elimize aldığımız rastgele bir romanın ise kulağımıza fısıldadığını duyarız: “Ben yanındayım, yalnız değilsin.”

Konuşamadığım anlarda; zamanında benim yerime konuşmuş yazarlarla, eserlerinde buluşmak tarif edilemez bir his. Hayatın zarif detaylarına değinen şahane yazarlarımız var. Bu seçkide 5 Roman Önerisine değinebildik. Keyifli okumalar!

1. Huzursuzluk – Zülfü Livaneli

 

“Ben sadece kendimi tedavi etmek için yazıyorum, insan denilen yaratıkların arasında yaşama gücünü tekrar bulabilmek için.” (s. 110)

Zülfü Livaneli, Huzursuzluk eserinde, Doğu ile Batı’nın, inanç ile vicdanın, aşk ile adaletin çatışmasını oldukça zarif bir dille işlemiştir. Roman, İstanbul’da gazetecilik yapan İbrahim‘in memleketi Mardin’e ziyareti sırasında bir ölüm haberi almasıyla başlar.

Meleknaz‘ın ölümünün peşine düşen İbrahim büyük yüzleşmelerle karşı karşıyadır. Ezidi bir kadının yaşadığı toplumsal sorunlar gün yüzüne çıkar. Romanda Hüseyin karakteri Meleknaz’ın sevdiği kişidir. Evlenmek isterler fakat Hüseyin, Ezidi bir ailede büyümüş, sıkı kurallarla yetişmiş bir adamdır. Ailesi Meleknaz’ı kendilerine uygun bulmaz. Hüseyin ne ailesine boyun eğebilmiştir ne de sevdiğine gidebilmiştir.

Kitabın sonunda İbrahim, Meleknaz‘ın ölümünün sıradan bir kaza olmadığını anlar. Meleknaz’ın ölümü cinayettir. Onu doğrudan biri öldürmemiştir; gelenekler, kabullenemeyiş, suskunluk yani toplumun kendisi öldürmüştür. İbrahim, İstanbul’a döndüğünde ruhunun derinlerinde huzursuzlukla mücadele verir. Romanın ismi de buradan gelir.

Livaneli, savaşlardan kaçan, susturulan, geleneksel baskılarla ezilen herkesin sesi olmuştur. Hayatın içinden hem de çok derininden bir yarayı gözler önüne sermiştir.

2. Eddy’nin Sonu – Edouard Louis

 

“Onlardan biri olmayı başaramayan bendim ve bu dünyaya ait olan her şeyi reddetmem gerekiyordu.” (s. 126)

Eduard Louis, Eddy’nin Sonu eserinde şeffaf bir dille kendi hayat hikayesini işlemiştir. Kuzey Fransa’nın yoksul bir kasabasında yaşayan Eddy ruhunu ait hissetmediği bir bedende yaşamaya zorlanır. Toplumun dayattığı erkeklik kalıplarına uyamadığı için tüm çevresi tarafından zorbalığa uğrar.

Eddy roman boyunca homofobiyle mücadele etmek zorunda kalan masum biridir. Yazar Louis, kendi hikayesini büyük bir cesaretle anlatarak toplumun aynası olur. Roman 1990’lı yılları anlatmaktadır. Fakat günümüzde dahi eşcinselliğin ötekileştirildiğine, hastalıklı bir durum gibi lanse edildiğine şahit oluruz. Ait hissettiğimiz gibi yaşamak hepimizin en temel hakkı.

Romanda kasabadaki herkesin argo kullanarak konuştuğu görülür. Eddy için bu durum, duyguları ifade etmenin yasaklandığı bir ortamda tek çıkış yolu olarak ifade edilir. Maalesef kırılganlığın zayıflıkla eş değer görüldüğü bir yerde duyguların ifadesi de pek mümkün olmaz.

Louis, romanında yalnızca Eddy‘nin kimlik arayışını işlemez. Aynı zamanda, kendi olmaktan korkan bir çocuğun gözlerinde gizlemeye çalıştığı utancı ve toplumun ne kadar acımasızlaşabileceğini de gözler önüne serer.

3. Uçurtmayı Vurmasınlar – Feride Çiçekoğlu

 

“Büyüyünce beni de içeri atarlarmış, çok düşünürsem. Sahiden atarlar mı İnci?” (s. 25)

Uçurtmayı Vurmasınlar romanı 12 Eylül döneminin karanlık tarafına ışık tutar. Roman, annesiyle beraber hapishaneye giren beş yaşındaki Barış‘ın gözünden anlatılır. Barış için cezaevi “kalemiz” olarak adlandırdığı dev bir oyun alanıdır. Çünkü Barış’ın sahip olduğu tek şey hayal gücüdür.

Barış’ın İnci ile kurduğu bağ adeta bir mucizedir. İnci ona özgürlüğü anlatırken aslında hayatı öğretir. Barış hayatında hiç uçurtma görememiş, uçuramamış bir çocuktur. Bu durum ufak gibi görünse de içinde devasa bir acı barındırır.

Uçurtma romanda, özgürlüğün, barışın ve umudun simgesidir. Romanda uçurtmanın gökyüzünde süzüldüğü bir kısım vardır. Barış çığlıklar eşliğinde “Vurmayın uçurtmayı, ne olur vurmayın!” diyerek haykırır. Dikkat çekici kısım ise cezaevi müdürü, özgürce süzülen uçurtmadan rahatsızdı. Tıpkı özgür düşünceden olduğu gibi… Uçurtmayı yok etmek için elinden geleni yapan müdür başarısız oldu.

Barış, uçurtma kurtulduğu için mutluydu. Çünkü o uçurtma tüm tutsak hayatların gökyüzüne salınmış hayaliydi.

4. Veronika Ölmek İstiyor – Paulo Coelho

 

“Siz farklı bir insansınız, ama herkes gibi olmak istiyorsunuz. Bu da bana kalırsa ciddi bir hastalıktır.” (s. 175)

Veronika hayatı herkes gibi yaşamaya çalışan sıradan biridir. Fakat kalbinin derinliklerinde bir çeşit boşluk hissiyle mücadele etmektedir. Veronika artık bu derin anlamsızlıkla baş edemez hale gelir ve intihar etmeyi dener. Veronika hayatta kalır fakat kalbine büyük bir hasar vermiştir. Hastanedeki doktorların ona, yalnızca bir kaç günlük ömrünün kaldığını söylemesiyle hayatı değişir. Veronika asıl amacının bu hayattan kopmak olduğunu düşünmesine rağmen doktorların sözleriyle bir çeşit aydınlanma yaşar. Artık içindeki sese kulak verebilir çünkü toplumun beklentilerinin hiç bir önemi kalmamıştır.

Hayatı gerçekten yaşayabilmek için dışarıya kulak vermeyi kesmek zorundayız. Aksi halde yaşadığımızı düşündüğümüz hayat bize ait olabilir mi?

Romanı her okuduğumda mutluluğun bazen küçük anlarda saklı olduğunu hatırlarım. Bu Veronika için bir yabancının gözlerine korkusuzca bakabilmek, benim için huzurlu bir gün batımı olabilir.

Veronika bu süreçte, toplumun delilik algısının yalnızca zihinsel rahatsızlıklara takılan etiketlerden ibaret olduğunu fark eder. Normal olmaya çalışmanın kendimize yaptığımız en büyük kötülük olduğunu Veronika artık anlar. Herkes için bu yaşamın anlamı kendine has olmalıdır. Bir sabah uyanıp “Yaşamak istiyorum,” diyebilmek de bu amaca dahil.

5. Martı Jonathan Livingston – Richard Bach

“Bir kuşu özgür olduğuna ikna edebilmek niye dünyanın en zor işi?” (s. 106)

Özgürlüğü ve toplumun beklentilerinden farklı olmayı martı metaforuyla anlatan şahane bir romandır. Bir hayvansever olarak özellikle martıların çok özel canlılar olduğuna inanmışımdır. Benim için daima gökyüzünün hakimi, özgürlüğün zarafetini taşıyabilen canlılar olmuşlardır. Bu sebeple romanın benim için özel bir yeri olduğunu söylemeden edemeyeceğim.

Martı Jonathan Livingston sürüsündeki diğer martılardan farklıdır. Herkes yaşamak için uçmaya çalışırken o uçmanın dahi sınırlarını zorlamak ister. Çünkü onun için uçmak tutku işidir. Ona öğretilen sınırlarla yetinmeyen Livingston; herkesin yem arama peşinde olduğu bir gün, daha yüksekten uçuş denemeleri yapar. Çok yüksekten düşer ama bu onu yıldırmaz, tekrar dener. Başarısız tecrübelerin hayallerini sabote etmesine izin vermez.

Livingston sürüsü tarafından dışlanır çünkü onu anlayabilen bir çevreye sahip değildir. Bu süreç de Livingston sabırlı olmayı öğrenir. Anlaşılmanın, öğrenmenin bazen de öğretmenin sabır işi olduğunu ve bunun da bilgeliği beraberinde getirdiğini anlar.


Kaynakça:

  • Bach, Richard. “Martı Jonathan Livingston”. Kader Ay Demireğen. İstanbul: Epsilon Yayıncılık, 1994
  • Coelho, Paulo. “Veronika Ölmek İstiyor”. Haldun Pamir. İstanbul: Can Yayınları, 2019
  • Çiçekoğlu, Feride. “Uçurtmayı Vurmasınlar”. İstanbul: Can Yayınları, 1986
  • Livaneli, Zülfi. “Huzursuzluk”. İstanbul: Doğan Kitap Yayınevi, 2017
  • Louis, Eduard. “Eddy’nin Sonu”. Ayberk Erkay. İstanbul: Can Yayınları, 2021
  • Öne Çıkarılan Görsel
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

İsmail Bilgin – Enver Paşa Bir Adanmışlık Öyküsü | 50 Alıntı

İsmail Bilgin bu eserinde, Enver Paşa’nın yaşamını ilkesel bağlılık ve tarihsel temsil çerçevesinde ele alarak dönemin düşünsel iklimini yeniden yorumlamaktadır.

Edip Cansever’in Şiirlerine Yansıyan Hiçlik Travması

Edip Cansever, İkinci Yeni’de bireyin travma, boşluk ve hiçlik duygusunu işler. Şiirlerinde varlıkla yokluk arasında sıkışan ruhsal boşluktaki bireyleri anlatır.

Viyana’da Bir Hafta: Sanat, Tarih ve Lezzet Dolu Gezi Rehberi

Viyana; sanat, müzik ve tarihle iç içe bir şehir. Sarayları, müzeleri, kafeleriyle görsel bir şölen sunuyor. 1 haftada keşfedin, aşık olmaya hazır olun!

İnsanlığımı Yitirirken Neden Bu Kadar Eleştirildi?

Bu yazımızda, Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken romanını psikolojik yönleriyle ele alıp eleştirilme sebeplerini inceliyoruz

Duygusal Farkındalık Üzerine: İçindeki Ben’e Sarılmak

Duygusal farkındalık, kendi benliğimize sarılmanın ilk adımıdır. Bastırılan her duygu benliğimizi içimizdeki zindanlara mahkum eder. duygularımızı fark etmek pusulayı bizlere çevirir.

Nasıl Popüler Oldu: Skyfall

Adele'in kült parçası Skyfall'un zirveye tırmanma öyküsüne bir bakış.

Taxi Driver Filminden Unutulmaz Replikler

Taxi Driver filminin yalnız adamı Travis Bickle'ın adım adım delilikten ''sözde'' kurtarıcılığa evrildiği hikayesinin unutulmaz repliklerini derledim.

Cumhuriyet Aydınları: Zafer Toprak

Zafer Toprak, Aydınlanma ve Kemalizm'i buluşturarak Türkiye'nin modernleşme sürecine yön veren seçkin bir tarihçiydi.

Misery Film Analizi: Sapkın Tutku

Stephen King'in aynı adlı eserinden uyarlanan Misery, fanatizm ve tutku kavramlarına yönelik bir gerilim sunuyor.

Codependent (Bağımlı İlişki) – Meredith Grey & Derek Shepherd (Grey’s Anatomy)

Grey's Anatomy, Meredith ve Derek çifti üzerinden codependent (bağımlı ilişki) kavramını örneklerken, aşkın bazen kişisel hedeflere ve benliğe zarar verebileceğini görüyoruz.

Editor Picks