Sosyal medya platformları arasında, belki de en güçlüsü olan Instagram hayatın her alanına sızmış durumda. Hatta Instagram’ın toplumu tümüyle etkisi altına aldığını söylemek mümkün. Çünkü Instagram; günlük hayatın akışından konuşma diline ve düşünme tarzına kadar birçok alanda etkili oluyor. Elbette bundan en çok nasibini alan bedenlerimiz oluyor. Özellikle “kadın” bedeni.
Güzellik algısı ve ideal beden ölçüleri, Instagram filtreleriyle çok daha kolay bir şekilde hayatlarımıza giriyor. Siz de fark ettiniz mi? Instagram’da “mutsuz” insan yok. Herkes güzel, herkes mutlu. Çünkü tüm olumsuzluklardan arındırılmış bu mecrada, güzeli paylaşma arzusu neredeyse bir zorunluluğa dönüşüyor. Ancak bu durum, insanları olumsuz yönde etkiliyor. İnsanlar, orada var olabilmek için mükemmel olmak gerektiğini düşünüyorlar ve bu durum, üzerlerinde müthiş bir yük oluşturuyor. Mükemmellik baskısı: Her an daha kusursuz görünmek, daha fazlasını başarmak ve sürekli takdir görmek gerektiği düşüncesi. Bu baskı; sosyal medyada paylaşılan filtresiz fotoğraflardan, iş hayatındaki bitmeyen rekabete kadar her alanda kendini gösteriyor. Ancak son dönemde bir uyanış yaşanıyor. Giderek daha fazla kişi, hayatın aslında doğallık içinde çok daha güzel olduğunun farkına varıyor. Filtresiz yaşam anlayışı, hem bireysel mutluluğu hem de toplumsal dengeyi güçlendiren bir yaklaşım olarak öne çıkıyor.
Mükemmellik Baskısı: Görünmez Bir Tuzak

Aslolanın güzeli paylaşmak olduğu Instagram’da, kötü görünen her şey filtrelerin süzgecinden geçiyor. Neredeyse tüm filtrelerde mükemmel ve pürüzsüz bir görünüm var. Ciltteki “kusurlar” tamamen yok edilmiş, kırışıklıklar ise asla fark edilmez. Bu da bireylerin kendilerine yabancılaşmasına neden oluyor. Kişi bir yandan ekrandaki kendine hayranlık duyarken öbür yandan aynadaki kendine yabancılaşıyor. Bu da ortaya gerilimli bir ruh hali çıkarıyor. Kişiler bir süre sonra, yoğun stres, yüksek kaygı ve düşük öz saygı problemleri yaşamaya başlıyor. İnsanlar, sosyal medyada var olabilmek için gerçek benliklerinden uzaklaşıyorlar.
Aslında yaşanan, Instagram’ın filtreleri aracılığıyla bedeni manipülasyona açık hale getirmesidir. Tarih boyunca dayatılan güzellik algısı, bu sefer karşımıza Instagram filtreleriyle çıkıyor. Filtreler, mevcut güzellik algılarının taşınmasında ve içselleştirilmesinde büyük rol oynuyor. Kullanıcılar önce kendilerini kusurlu görüyor, ardından filtreli görünümlere sahip olabilmek için dermatoloğa gitmeye, estetik ameliyatlar olmaya ve ürünler satın almaya başlıyor. Beden, bir kez daha kapitalizmin elinde bir tüketim aracı haline geliyor. İlk başta kişinin kendi tercihi olarak başlayan sürecin, aslında sistemi çalıştıran çarklardan biri olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda, Instagram filtrelerinin de güzellik endüstrisinin çarklarını döndüren bir amaca hizmet ettiği sonucuna varıyoruz.
Filtresiz Yaşamın Gücü: Doğallık ve Samimiyet

Günlük hayatı etkileyen tüm baskılara rağmen, son dönemde daha fazla kişi hayatın filtresiz yönünün çok daha değerli olduğunu fark ediyor. Hatta standart güzellik anlayışına ve ideal beden ölçülerine inat, çok sayıda kadın hesaplarında kırışıklıklarını, ciltlerini ve selülitli vücutlarını paylaşıyor. Bu doğallık da beraberinde samimiyet getiriyor. Ekranda kendisi gibi kusurlu vücutlar gören kişiler, yalnız olmadıklarını hissediyor ve kendilerini daha kolay kabul etmeye başlıyor. Böylece, toplumda yaygın olan “mükemmel görünmeliyim” algısı yavaş yavaş zayıflıyor.
Filtresiz paylaşım biçimi sosyal medya kullanıcılarının tüketici kimliğinden çıkarak daha özgün ve özgür bir kimlik geliştirmesine yardımcı oluyor. İnsanlar, kendi bedenleriyle barışmanın mümkün olduğunu ve gerçek güzelliğin doğal olanın içinde saklı bulunduğunu fark ediyor. Bu durum, yalnızca bireysel özgüveni değil, toplumsal dayanışmayı da güçlendiriyor.
Kusurların gizlenmediği, yüzlerin ve bedenlerin oldukları gibi kabul gördüğü bir dünya, daha sağlıklı ilişkiler yaratıyor. İnsanlar, kendilerini oldukları gibi ifade edebildiklerinde, gerçek bağlantılar kuruluyor. Filtresiz fotoğraflar, doğal paylaşımlar ve samimi içerikler; yalnızca bir sosyal medya trendi değil, aynı zamanda ruhsal iyileşmenin bir parçası olarak da görülüyor.
Kusursuzluk Yerine Özgünlük

Mükemmellik baskısı, çoğu zaman başkalarının onayını kazanma isteğiyle besleniyor. Ancak kişinin kendi değerini dışarıdan gelen onaya göre belirlemesi, huzurlu hissetmesinin önünde büyük engel oluşturuyor. Oysa mükemmellik yerine özgünlük tercih edilse, bireyler kendi değerlerini kendileri belirler ve daha sağlam bir öz saygı geliştirirler. Elbette bu dönüşüm kolay değil. Çünkü “güzel olanın” daha çok övgü aldığı, beğeni topladığı ve popülerleştiği bir ortamda yaşıyoruz. Özellikle sosyal medyada, kusurların çekinmeden paylaşılması cesaret gerektiriyor. Ancak tam da bu cesaret sayesinde, dayatılan kalıpların dışına çıkmak ve mükemmellik döngüsünü kırmak mümkün olabilir.
Toplumsal Değişim ve Filtresiz Bağlar

Filtresiz yaşamın sadece bireyleri etkileyeceğini düşünmek yanlış olur. Filtresiz bir yaşam, yalnızca bireysel mutluluğu artırmakla kalmaz; toplumsal ilişkilerin niteliğini de dönüştürür. Gerçeklik üzerine kurulan bağlar daha sağlam bir güven ortamı yaratır. İnsanların birbirine kusursuzluk yerine doğallık sunması ise, modern toplumlarda giderek artan yalnızlık duygusuna karşı güçlü bir panzehir olabilir. Bu nedenle, samimiyet ve içtenlik üzerine inşa edilen ilişkiler, gelecekte toplumsal hayatın en değerli sermayelerinden biri haline gelebilir. Çünkü insanlar, kendilerini olduğundan farklı göstermek yerine gerçeği paylaştıklarında, yalnızca bireysel huzur değil, aynı zamanda kolektif bir güven duygusu da güçlenir.
Filtresiz Yaşamın Gerçek Gücü

Hayatı filtresiz yaşamak, yalnızca sosyal medyada bir tercih değil; ruhsal, toplumsal ve kültürel bir dönüşümün anahtarıdır. Mükemmellik baskısı altında ezilen bireylerin, kusurlarıyla birlikte var olmayı öğrenmesi; özgünlük, samimiyet ve gerçek bağların yeniden değer kazanmasını sağlar. Her anın kusursuz olmak zorunda olmadığı bilinci insana özgürlük ve huzur kazandırır. Çünkü gerçek mutluluk, filtresiz bir yaşamın içtenliğinde saklıdır.
Kaynakça
Boynikar, Nesibe Tuba ve Musa Öztürk. “Ütopik Bir Mekân Olarak Instagram: Sanal Temsiller.” Gençlik Araştırmaları Dergisi, cilt 10, sayı 28, Aralık 2022, ss. 68–85. Web.
Ece. “Kadın Bedeninde Kusur Sayılan Özellikleri Yücelten Renkler.” Bigumigu, 8 Kasım 2022. Web.
Muhteşem bir yazı olmuş, kaleminize sağlık! 👏