Havariyyun Kilisesi: Konstantin’in Kilisesinden Fatih’in Külliyesine Bir Yolculuk

Editör:
Mehmet Samet Acar, Zeynep Alara Karagöz, Irmak Soran

Kentlerin morfolojisi incelendiğinde bu çok katmanlı yapıları siyasi, ekonomik ve toplumsal koşulların şekillendirdiği görülür. Hangi olaylar yaşanmış, ne gibi dönüşümler geçirmiş, miraslar nasıl etkilenmiş ve en önemlisi bu miraslar nasıl değerlendirilmiş gibi sorular bu katmanlı yapıda aklımıza gelen soruların başını çeker. Hele ki merceğimize aldığımız kent İstanbulsa bu merak çok daha fazla artar.

İşte bugün sizleri İstanbul’un gizemli yapılarından birine, Havariyyun Kilisesi’ne (Kutsal Havariler-On İki Havari-Church of the Holy Apostles-Hagioi Apostoloi) doğru bir yolculuğa çıkarıyoruz. Her ne kadar günümüzde var olmasa da İstanbul’un tarihi açısından önemli bir yer tutan ve tarihsel kaynaklara bakıldığında Bizans İmparatorluğu için oldukça önemli bir yeri olan Havariyyun Kilisesi, dönemine göre Ayasofya’dan sonraki en büyük kilise olarak bilinmektedir. Roma İmparatorluğu’nun simgesi olan bu yapı aynı zamanda on iki havariye adandığı için kutsal anlamda Hristiyan bir imparatorluğun da simgesi olarak kabul edilmiştir.

Tek İmparator, Tek Devlet, Tek Tanrı

Kutsal emanetler karşılanırken gösterilen X yüzyıl Bizans minyatürlerinde arka planda Havariyyun Kilisesi ve On İki havari tarihdergi

Efsaneye göre, I. Konstantin (Büyük Konstantin) elindeki asasıyla ilahi sesi takip ederek bu tepeyi yeni Roma’sına katmıştır. Konstantin’in ilahi bir yardımla çizmiş olduğu bu sınırlar içinde o zaman beş tepe yer almış olsa da daha sonra bu tepeler II. Theodosios’un kenti genişletmesiyle yediye çıkacaktır. Bu tepenin altında kaç kral ve kraliçe, ülkeleri yöneten idareciler yattığı bilinmese de mimari anlamda şehrin anahtarı sembolünü taşıdığını söyleyebiliriz.

324 ile 330 yıllarına bakıldığında İstanbul’un yeniden inşa sürecine girdiği görülür. Bu anlamda kent birçok anıtsal yapı ile şekillendirilmiştir. Bunlar arasında Büyük Saray, Hipodrom, Konstantin Forumu ve Havariyyun Kilisesi yer almaktadır. I. Konstantin’in Konstantinopolis’inden Fatih Sultan Mehmet’in (II. Mehmet) İstanbul’una uzanan bu kente ait XV. yüzyıl gravürlerine baktığımızda ise Ayasofya, Iustinianos, Konstantinos ve Theodosios sütunları, Valens Kemeri, Havariyyun Kilisesi ve Edirnekapı’da bulunan Aya Yorgi Kilisesi Bizans anıtları olarak tespit edilebilmiştir.

I. Konstantin’in “Tek imparator, tek devlet, tek tanrı” yaklaşımıyla Hristiyanlığı işaret etmesi ile Konstantin, vefatına yakın bir dönemde dördüncü tepede yer alan Havariyyun Kilisesi’nin yapımına onay verir. Büyük Konstantin’in Ayasofya’nın olduğu birinci tepeye değil de bu bölgeye bir kilise yaptırması ise tarihçiler tarafından seküler yönetim tarzıyla açıklanır. Diğer bir görüş ise şehrin girişine denk gelen bu yapı ile şehre gelenleri imparatorun özelliklerini belirten bir mimari ile karşılayıp, nasıl bir kente geldiklerini onlara  gösterebilmektir. İmparatorluğu döneminde işaret ettiği Hristiyanlığa rağmen ömrünün son anına kadar ertelediği vaftizini yaptıran Konstantin, 337 yılında vefat eder. Ömrünün sonlarına doğru inşasına başlanan bu yapıya defnedilebilmek için üç buçuk ay boyunca sarayda, taht kavgasının bitmesini bekler. Taht kavgasından galip çıkan oğlu Konstantius tarafından ise buraya defnedilir.

Günümüze uzanan net bir kaynak olmasa da 1028 yılına kadar devam eden bir gelenek ile I. Konstantin’in, kendisinden sonra vefat eden imparatorların da buraya gömülmesini emrettiği söylenmektedir. Bu sebeple II. Theodosius ve I. Justinianus gibi birçok büyük imparatorun mezarının burada olduğu tahmin edilmektedir.

Görkemli Bir Yapıdan Harabeye Uzanan Süreç

Havariyyun Kilisesinin 3 Boyutlu Canlandırması kültürenvanteri

I. Konstantin yapıyı göremeden vefat etse de ölümünden sonra naaşının konacağı mozoleyi hayattayken inşa ettirmiştir. Mozolenin içine ise on iki havarinin her biri için birer tane olmak üzere lahit veya heykel şeklinde makam mezarları yaptırmıştır. Burada belirtmek gerekir ki on iki havariden biri olan Judas Iscariot, ihanet ettiği için havarilerden sayılmaz. Bu sebeple mezar odasında havariler için 11 tane lahit varken, onların ortasındaki bir lahit de I. Konstantin için yaptırılmıştır. I. Konstantin’in naaşını böyle bir yere konumlandırarak, Hristiyanlığa yaptığı hizmeti anıtlaştırmak ve Hristiyanlığın yetkilerini Roma İmparatoru’nun manevi şahsında toplamak istemiş olduğu düşünülmektedir. Bu temsili mezarların daha sonra havarilerin rölikleri getirilerek kutsanması planlanmış, ancak yalnızca Havari Andreas’ın ve Aziz Timotheus ile Aziz Luka’nın rölikleri bulunarak getirilebilmiştir.

Döneminin kilise tarihçisi olarak bilinen Eusebios, Havariyyun Kilisesi ile ilgili şu bilgileri aktarmaktadır:

“Konstantin bu yapıyı yakıştığı yüksekliğe taşıdı. Temelden çatıya dek ustalıkla boyanmış mermer levhalarla onu dekore etti. En ince ayrıntısına kadar iç çatıyı kurdurdu. Boydan boya altınla kaplattı. Binanın yağmurdan korunması için dış kaplamasında kiremitin değil pirinç levhaların kullanılmasını istedi. Bu pirinç levhaları daha da parlak olsun diye altınla kaplattı. Bunlara bakanların güneşin yansımasıyla gözleri kamaştı. Bina çok büyük bir açık alanla çevrildi ve dört tarafı revaklarla süslendi.”

Dönemin anlatım üslubu mübalağaya yer veren ögeler barındırıyor olsa da Havariyyun Kilisesi ile ilgili görsellere bakıldığında, bu kilisenin tek bir kubbe yerine çok kubbeli ve üç nefli bir yapısı olduğu, yapıda düğümlü sütunların da kullanıldığı görülmektedir.

XI. ve XIII. yüzyıllara gelindiğinde ise kentte pek çok yeni kilise inşa edildiği görülür. Hanedan üyelerinin bu kiliselere defnedilmesi ile mezar şapeli özelliği taşıyan bu yapılar ne Ayasofya ne de Havariyyun Kilisesi gibi anıtsal özellikte olmasalar da zamanla Havariyyun Kilisesi eski önemini yitirmeye başlamıştır. Fakat Havariyyun Kilisesi adına en can alıcı darbe 1204 yılındaki Latin istilası (IV. Haçlı Seferleri) ile gerçekleşmiştir. Şehri baştan aşağıya talan eden Latinler, Havariyyun Kilisesi’ndeki lahitleri de yağmalamış ve kutsal röliklerin birçoğu da bu yağma ile İtalya’ya kaçırılmıştır. 1204 ile 1261 yılları arasında süren Latin işgali sonrasında Konstantinopolis adeta bir harabeye dönüşmüştür. Şehri yeniden ayağa kaldırma süreci ise Paleologos Hanedanı zamanında gerçekleşebilmiş, tüm yapılar yenilenmeye başlamış ve kent bir kez daha yeni çehresine bürünmeye başlamıştır. Bu yenilenme sürecinde Havariyyun Kilisesi’ne çok önem atfedilmemiş ve bakımsız kalmıştır.

İstanbul’un Fethi ve Fatih Sultan Mehmet’in İskân Politikaları

Fatih Sultan Mehmet Külliye ve Camii kronosnews

Fatih Sultan Mehmet, 1453’te şehri aldığı ilk gün şeriat kanunlarıyla tanınmış olan üç günlük yağma hakkının kullanılmasını istememiş ve 30 Mayıs günü yağmanın bitmesini emretmiştir. Bir sonraki hamlesi ise Ayasofya’ya giderek buranın camiye çevrilmesi olmuş ve ilk Cuma namazı için burası camiye çevrilmiştir. Tarihler 18 Haziran 1453’ü gösterdiğinde ise Edirne’ye dönen Fatih Sultan Mehmet, İstanbul nüfusunun artmak yerine daha da azaldığı ve gayrimüslimlerin şehri terk ettiği haberini alır. Doğu’daki Hristiyanların dini merkezi olan Ortodoks Patrikhanesi’ni muhafaza etmek isteyen Fatih Sultan Mehmet, radikal bir kararla Patrikhane’nin yeniden kurulmasını emreder. Buradaki asıl amaç kendini sahipsiz sanan ve patriksiz kalan halkı kente geri çekebilmek olmuştur.

Yapılan araştırmalar sonrasında patrik ünvanını alabilecek tek kişinin Georges Scholaris olduğu anlaşılır, ancak nerede olduğu bulunamaz. Sonrasında Edirne’de bir ağaya köle olarak verildiği anlaşılır. Özgürlüğüne kavuşturulan Scholaris’in ruhban sınıfı içerisindeki rütbesi düzeltilir ve patrik makamına bu sefer adı Gennadius olarak değiştirilerek oturtulur. Böylece Ayasofya kılıç hakkıyla camiye çevrildiği için kentin ikinci mühim yapısı olan Havariyyun Kilisesi, Patrikhane olarak tahsis edilir.

Bu dönem şehir yapılanmasına bakıldığında Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin kendi cemaatleri çevresinde toplanarak semtler oluşturduğu görülmektedir. Havariyyun Kilisesi ise Müslüman mahallesinin merkezinde kalmış olduğu için kilisenin güvenliği sorun olmaya başlamıştır. Gennadius hem bu durumu hem de kilisenin bakımsızlığını belirterek burada kalamayacağını belirtir. Böylece Patriklik makamı Pammakaristos Manastır Kilisesi’ne taşınır. İlerleyen zamanlarda ise buranın da III. Murad döneminde Fethiye Cami olmasıyla patrikhane günümüzdeki yeri olan Fener Rum Patrikhanesi’ne (Aya Yorgi Kilisesi) taşınır. Burada altını çizmek gerekir ki Fener Rum Patrikhanesi sıklıkla Fener Rum Lisesi ile karıştırılmaktadır. İlgili yazı için burayı tıklayabilirsiniz.

I. Konstantin’in Havariyyun Kilisesi’nden ve Fatih’in Külliyesine

Fatih Sultan Mehmet Cami İç Avlu tarihiyarımadanet

Fatih Sultan Mehmet’in fetih sürecinden sonraki ilk on yıl boyunca, şehirde iskân politikaları ile ilgili yaşanan sorunları kısmen çözümlemeye başladığı görülmektedir. Bu noktada İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu’na başkent olma sürecinde şehrin topografyası incelenerek istikrarlı bir başkent kurma süreci başlatılmıştır. Böylece 1463’ten itibaren kentin eski akropolü üzerine yeni bir sarayın (Topkapı Sarayı) kurulması ve büyük bir sultan külliyesinin (Fatih Sultan Mehmet Külliyesi) inşa edilmesi kararı alınır. Topkapı Sarayı’nın yapılacağı yer, lokasyon olarak padişahın kendisini erişilmesi zor bir noktaya çekmesi gibi bir düşünce üzerine kurulmuşken, külliye içinse bunun tam aksine; halkın imparatorluğun imkânlarına ulaşılabilir olması amaçlanmıştır.

Fatih Sultan Mehmet’in külliye için bu bölgeyi seçmiş olması tesadüf değildir. Fetih sonrası Havariyyun Kilisesi 1456’da patrik tarafından terk edilince, kilise ve etrafındaki yapılar 1462 yılında yıkılmıştır. II. Mehmed adına yaptırılacak külliye için seçilen Bizans’ın büyük Havariyyun Kilisesi arazisi, Suriçi’nin Haliç’e hakim en yüksek tepesi üzerinde yer alır. Stratejik bir konumda olan bölge, Edirnekapı’dan kente girişi ilk karşılayacak noktadadır. Zaman zaman aklımıza gelen “Fatih neden Ayasofya’nın karşısına kendi külliyesini inşa etmedi?” sorusunun cevabı tam da bu durumla cevabını karşılar. Bu seçimle birlikte İstanbul’un silüetine Türklüğün ve İslâmiyet’in damgası vurulmak istenmiştir.

Fatih Sultan Mehmet Cami neredennereye

Fatih Sultan Mehmet’in külliyesi, tarihçiler arasında iki konu üzerinde tartışma yaratmıştır. Birincisi Fatih’in Havariyyun Kilisesi’ni yıktırdığı, diğeri ise Fatih’in Havariyyun Kilisesi üzerine bu külliyeyi inşa ettirdiği yönündedir. Alman mimar ve mimarlık tarihçisi olan K. Wulzinger, 1933’te yayımladığı bir makalede Fatih Cami’ni Havariyyun Kilisesi’nin temelleri üzerine oturtan bazı çizimler yapmıştır. Ali Saim Ülgen ve Halim Baki Kunter ise tam ölçüleri ve planı dahi bilinemeyen bu kilise için ortaya atılan bu görüşü reddetmişlerdir.

Merkezi devlet otoritesini mimari açıdan yansıtan külliye inşa edilirken, konumu ile amacı ve bundan sonraki işlevselliği de düşünülerek hareket edilmiştir. Hem Osmanlı mimarisi açısından önemli bir aşama kaydedilmiş hem de başkente bürokrat ve ilim adamlarının yetiştirileceği bir eğitim kurumu kazandırılması hedeflenmiştir. Ayrıca burada şehircilik bakımından benzersiz bir düzenleme tasarlanmıştır. Bütün binalar tam bir simetriye göre yerleştirildiği gibi ortasında caminin bulunduğu külliye, İstanbul’un en önemli dinî ve kültürel merkezini oluşturmuştur. 1463-1471 yılları arasında inşa edilen külliyede, sekizi yüksek dereceli Sahn-ı Seman, sekizi ise hazırlık seviyesindeki Tetimme olmak üzere toplam on altı medrese yer alır. Külliyede ayrıca bir mektep ve kütüphane de bulunmaktadır. Medreseler sadece sayı ve hacimleriyle değil, akademik yapılanmasıyla da Osmanlı eğitim tarihinde bir ilki oluşturmaktadır.

Konstantinopolis’ten Günümüz İstanbul’una…

İstanbul Arkeoloji Müzelerinin bahçesinde sergilenen Bizans imparatorlarına ait olduğu düşünülen porfir lahitler arkeolojidünyası

Günümüze gelindiğinde ise Fatih Camii ve Külliyesi’nin ne yazık ki ilk haliyle korunamamış olduğu bilinmektedir. Tarihsel veriler ışığında bazı yapıların tamamen yok olduğu, bazılarınınsa XIX. yüzyıl sonlarında yapıya eklenmiş olduğu görülür. 1509 yılında “küçük kıyamet” olarak adlandırılan büyük depremde Fatih Cami kubbesinin hasara uğradığı; 1557, 1754 ve 1766 depremlerinde de hasarlar görüp büyük kubbesinin tamamen çöktüğü ve duvarlarının yıkıldığı bilinmektedir. Sultan III. Mustafa ise türbe ve külliye binalarını yeniden yaptırmıştır ve Fatih Cami’nin yeni bir plana göre aynı yerde inşasına başlanmıştır. 1771’de cami ibadete açılmıştır fakat bu tarihlerden sonra 1766 ve 1894 depremleri ile 1782 ve 1918 yangınlarında da zarar görmüş olan yapıda, 1999 depremlerinde zemin kayması sebebiyle ibadete ara verilmiş; 2012’de ise tekrar ibadete açılmıştır.

Tarihçilerin deyimi ile Haliç’ten bakıldığında kentin başlangıcına Aya İrini Kilisesi’ni, bitiş noktasına ise Havariyyun Kilisesi’ni inşa ettiren Konstantin; yeni bir Hristiyan başkentinin kutsal aksını kurgulamıştır. Kent morfolojisinin katmanlarında Pagan bir imparatorluktan Hristiyan bir imparatorluğa geçmiş bu kent Havariyyun Kilisesi ile Hristiyan toplumunun simgesi haline gelmiştir. Bir önceki başlıkta da bahsedildiği üzere, İstanbul’un fethi sonrasında ise Fatih Sultan Mehmet’in bakış açısı ile İstanbul bu kez Türklüğün ve İslamiyet’in sembolüne dönüşmüştür.

Matrakçı Nasuhun İstanbul ve Galata betimlemesi Wkimedia Commons

Tarihi kaynakların aktardığı bilgiler ışığında Havariyyun Kilisesi 356 yılında tamamlanmıştır. Yapımından iki yıl sonra kentte meydana gelen deprem sonrası oğlu Konstantius’un kilisenin zarar görmesi sonucu babasının mozolesini Hagia Achacius Kilisesi’ne taşıdığı yönünde bilgiler olsa da bu konuda net bir bilgi kaynağı bulunmamaktadır.

Latin İstilası sonrasında parçalanan lahitler hakkında tarihçi ve yazar Talha Uğurluel’in aktardığı bilgilere göre, bu lahitler ilerleyen yıllarda devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Süleymaniye Cami‘nin avlusuna girildiğinde üç kapının önündeki kırmızı granit taşın da bunlardan biri olduğu belirtilir.

Sanat tarihçisi Hülya Tezcan’ın aktardığı bilgiler ışığında ise lahitlerin zaman içinde Topkapı Sarayı ambarlarına veya Çinili Köşk’e taşındığı bilinmektedir. 1750 yılında Topkapı Sarayı mutfaklarının zemini onarılırken mor porfirden lahitler bulunmuştur. Topkapı Sarayı’nın ikinci avlusunda yapılan bir çalışmada, lahit kapakları çınar ağacı köklerine dolandığı için çıkarılamamış ve 1916 yılındaki kazıyla bu kapaklar çıkarılmıştır.

Son olarak, I. Konstantin’in lahdinin günümüzde varlığını koruyup koruyamadığı, varsa hangisi olduğu ya da yerinin nerede olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte; onca savaşa, istilaya, değişen yapıya rağmen varlığını sürdüren mor porfirden yapılan kapaklar ve lahitler İstanbul Arkeoloji Müzeleri bahçesinde ziyaretçilerini karşılamaya devam etmektedir.


Kaynakça:

İnalcık, Halil. “The Re-building of Istanbul by Sultan Mehmed The Conqueror”. Cultura Turcica IV (1967): 34-83.

Kunter, Halim Baki ve Ülgen, A. Saim. “Fatih Camii”. Vakıflar Dergisi I (1938): 91-101.

Tezcan, Hülya. Topkapı Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri Arkeolojisi. İstanbul: İstanbulModern, 1989.

Özyurt, Melike ve Kara Pilehvarian, Nuran. “Bir Hristiyan Başkenti Olarak Konstantinopolis’in Kentsel Kurgusu”. GRID 1.2 (2018).

Yalçın, Asnu Bilban. “Havariyyun Kilisesi”. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi içinde. IV (2003).

Konstantin’in Mezarı Nerede?/O İstanbul’u Kuran Adamdı Nerede Yatmak İstedi?. Talha Uğurluel. 06.04.2025. Youtube.

“Havariyyun (Kutsal Havariler) Kilisesi Tarihi”. serhatengul. Web. 05.04.2025.

“Fatih Külliyesi-1”. 1001istanbul. Web. 05.04.2025.

“Fatih Külliyesi”. fatihkülliyesimedreleri. Web. 06.04.2025.

“Fatih Cami-I”. istanbul.net. Web. 06.04.2025

Kapak Görseli

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks