Sinema dünyasında yolculuk etmeye hazır mısınız? Sinema editörleri olarak, özenle seçtiğimiz 6 filmle birlikte, aksiyondan dramaya, bilim kurgudan romantizme kadar geniş bir yelpazede öneriler sunuyoruz. Bizimle birlikte, sinemanın büyülü dünyasında yolculuk ederken, unutulmaz bir film deneyimi yaşamanın keyfini çıkarın. Haftanın öne çıkan filmlerini takip edin ve sinema dünyasının sınırsız olanaklarına bir adım daha yaklaşın.
At Middleton (2013)
At Middleton, Andy García, Vera Farmiga, Taissa Farmiga ve Spencer Lofranco‘nun başrollerinde yer aldığı ve Adam Rodgers tarafından yönetilen 2013 yapımı bir Amerikan romantik komedi filmi. Çocukları üniversiteye başlayan George Hartman ve Edith Martin okulun etkileyici kampüs turu sırasında taşınır. Birbirlerini çok kısa süredir tanımalarına ve başka insanlarla evli olmalarına rağmen ikili yakınlaşmaya başlar.
Film ortalama bir romantik komedinin size vaat edeceği her şeyi sunmasının yanında, üniversite kampüsünde geçen hikâye ayrıcalıklı ergenlerin hangi üniversiteye gitmek için kafa yormalarını merkezine almak yerine hayatlarının kavşağında bulunan bir çiftin hikayesine odaklanmakta ve bu nedenle özellikle yayınlandığı dönem bazında yenilikçi olduğu söylenebilir. At Middleton yorucu bir günün ardından sizleri eğlendirmeyi amaçlayan 1 saat 48 dakikalık bir film olarak karşımıza çıkıyor.
Aleyna Kavak önerdi.
Victoria (2015)
Victoria, Berlin’de bir kafede çalışan ve yeni taşındığı şehre alışmaya çalışan İspanyol asıllı genç bir kadındır. Bir gece, kulüpte eğlenirken Sonne adında genç bir adam ve arkadaşlarıyla tanışır. Serseri fakat saf ve iyi niyetli bir profil çizen bu gençlere hemen kanı kaynar. Kocaman şehirde bir başına hisseden Victoria, o gece Sonne ve arkadaşlarıyla içten bir bağ kurma fırsatını geri tepmek istemez. Fakat tanıştığı bu dört heyecanlı gencin geçmişten gelen hesapları, o gece Victoria’yı da büyük bir tehlikenin içerisine çekecektir.
Yönetmenliğini ve senaristliğini Sebastian Schipper’in üstlendiği Victoria; tek gecede, tek şehirde, 138 dakikadan oluşan tek sekans çekimiyle seyirciyi Berlin sokaklarında gerilim dolu bir hikâyeye doğru sürüklüyor. Bu 138 dakika boyunca Victoria, Sonne, Boxer, Blinker ve Fuß ile Berlin sokaklarında serserilik yapıyor, marketten bira çalıyor, çeşitli mekânlara girip çıkıyor ve yeraltı dünyasına doğru çekilerek büyük bir belanın ortasına düşüyoruz. 138 dakika boyunca kamera hiç durmadan karakterleri takip ediyor. 65. Uluslararası Berlin Film Festivali’nde en iyi görüntü yönetimi ödülünü kucaklayan Victoria’nın tek plan tercihi, filmi eşsiz bir sinema deneyimine dönüştürüyor.
Ayçe Cansu Yaşar önerdi.
Come True (2020)
Come True, dönüşümlü olarak en iyi arkadaşı Zoe’nin evinde kalan veya bir oyun parkında uyuyan, istismarcı bir aileden kaçan bir lise öğrencisi olan Sarah‘ın rüyalarında geçiriyor. Film, uykusuzluğa ve rüyalara dair A Nightmare On Elm Street ile oldukça yakından tanıdığımız, fakat daha fütüristik bir anlatı içeriyor. Sarah, uyuduğu süre boyunca arada kalmışlığın öne çıktığı hiper-gerçek kâbuslar görüyor. Kâbusları ise onu uyandıran gölgeli bir insan silüet, içeriyor. Film, kendi ağırlığının kat kat fazlasını taşıyarak başka bir dünyaya ait bir atmosfer yaratırken aynı zamanda Sarah’nın uyanış anları arasında süreklilik sağlıyor. Kanadalı yönetmen Anthony Scott Burns, Sarah’nın yorgun ama dikkatli gözlerinden görüldüğü gibi, atmosferik bir tekno-gerilim sunarak filmine başka bir dünyaya ait bir hava katıyor.
Berfin Sayarsoy önerdi.
Boston Strangler (2023)
60’lı yılların ilk yarısında Boston Canisi olarak adlandırılan bir katil, orta yaşlı kadınları işkence ederek ve boğarak öldürmekte, sonra da kendisine has bir şekilde ‘süslemektedir’. Record American’ın lifestyle bölümünde ev eşyaları incelemeleri yazan ama her zaman suç haberlerine ilgili olan Loretta McLauglin (Keira Knightley), gazetenin ve polislerin ataerkil tavırlarına rağmen cinayetleri çözmek için emin adımlar atmaktadır.
Gazetenin cinayet haberleri departmanında olmamasına rağmen katili bulmak için parçaları birleştiren bir gazeteciyi protagonist olarak belirlemesiyle Zodiac (2007) ile büyük bir bağ kuran film, soluk renk paletinin yarattığı kasvetli atmosfer ile de bu bağı güçlendirmeye çalışıyor. Boston Strangler, yer yer gerilimli bir seri katil filmi yer yer de feminist bir gazeteci biyografisi olmaya çalışırken bir bütünlük sağlayamasa da seyircide merakı korumayı başarıyor.
Filmi Disney+’tan izleyebilirsiniz.
Berke Ateş Aytekin önerdi.
Little Fish (2020)
Chad Hartigan tarafından yönetilen film, insanların hafızalarını silen bir virüsün hızla yayıldığı bir dünyada geçiyor. Bu salgının ortasında hikâye, ilişkilerine ve birbirlerinin anılarına tutunmaya çalışan bir çifti konu alıyor. Başrollerde Olivia Cooke ve Jack O’Connell‘ı gördüğümüz film, bize ufaktan Eternal Sunshine of the Spotless Mind havası veriyor ama temelde farklı. Virüsün etkisi altına aldığı karmaşanın ortasında Emma ve Jude birbirlerine aşık olur ve evlenirler. İkilinin son derece özgür ve gelip geçici hissettiren bir dolu anısına ortak oluyoruz ve bu anlar film ilerledikçe daha da anlam kazanıyor.
Hartigan, hafızanın anlaşılması zor doğası hakkında bir hikâye anlatmaya çalışıyor. Hafızanızı bir anda kaybedip unutmanın mı yoksa damlalar halinde yavaşça kayıp gitmesini izlemenin mi daha iyi olduğu sorusu üzerine kafa yordurtuyor. Asla histerik bir tonda durmuyor ve bu da günlük hayatın tanınabilir anları içinde gerçekçi bir seyir sunuyor. Aşkı ve anıları yaşatmak üzerine kurulu, etkile
Günsu Akçatepe önerdi.
Caché (2005)
Michael Haneke’nin 2005 yapımı filmi Caché (Saklı) suçluluk, hafıza ve güç konularını ustaca ve sarsıcı bir şekilde irdeliyor. Filmde, Paris’li zengin bir çift olan Georges ve Anne’e, onların her haraketini takip ediyormuş gibi görünen esrarengiz videolar gönderilmeye başlanıyor. Aynı zamanda gizemli telefonlar da almaya başlayan çift, olan bitenlerin arkasında kimin olduğunu ortaya çıkarmaya çalışırken, geçmişlerindeki karanlık sırlarla yüzleşiyor.
Caché, güç ve ayrıcalığı incelikle eleştirirken, geçmişin günahlarının bugünü nasıl şekillendirmeye devam edebileceğinin de altını çiziyor. Usta yönetmen Haneke’nin kendine özgü tarzı ile her sahnede öne çıkan gerilim ve huzursuzluk dolu atmosfer, seyircinin üzerindeki etkisini uzun süre devam ettiriyor. Film ayrıca, karakterlere getirdikleri derinlik ve duygusal karmaşıklıkla beğeni toplayan Daniel Auteuil ve Juliette Binoche’un performanslarıyla da dikkat çekiyor. Toplumdaki ayrıcalıklı gruplar hakkında kritik sorular soran bu zorlayıcı ve düşündürcü filmi, insan doğasının karanlık tarafını keşfetmekle ilgilenen tüm gerilim filmi hayranlarının izlemesini tavsiye ederiz.
Sedef Hızlan önerdi.
Keyifli seyirler!
