“Aşk aslında böyle bir şeydir. Yüreğinize söz geçiremezsiniz, mantığını yitirmiş bir güç tarafından savrulup durduğunuzu hissedersiniz.”
– Kadınsız Erkekler
Haruki Murakami‘nin yedi kısa öyküden oluşan Kadınsız Erkekler‘i, her öyküde hayatındaki kadınların çıkışı ile erkeklerin boşluğa düşüşünü anlatıyor. Sayfa sayısına baktığımızda kısa, içine girdiğimizde ise dikkatli olmazsak boğulacağımız kadar derin olan bu öyküler; mutlaka bir yerden sizinle bağlantı kurmayı başarıyor. Kitabın ismi, yedinci ve son öykü olan Kadınsız Erkekler’den geliyor; vurucu ve etkili bir sona yakışır nitelikte. Kitapta yer alan öykülerin isimleri: Drive my car, Yesterday, Bağımsız Organ, Şehrazad, Kino, Âşık Samsa ve Kadınsız Erkekler.
İlk öykü Drive my car, bir yerlerden gözünüzü ısırıyor olabilir. Kendisi, 2021 yapımı aynı isimli filme –Drive My Car– ilham kaynağı olmuştur. İkinci öykü Yesterday de The Beatles şarkısından gelmesiyle yine okuyucuya tanıdık gelecektir. Haruki Murakami, yazar kimliğinin yanında oldukça iyi bir müzik bilgisine de sahiptir. Yazarın sahip olduğu bu müzikal bilgi birikiminin kitabımızla ilgisi, kitap içerisinde yer alan Jazz önerileri ile kurulabilir. Yaşamının bir döneminde eşiyle birlikte bir Jazz bar işleten Haruki Murakami’den bu birikimini kitaplarına aktarması nefis bir entegre doğrusu. O hâlde dilerseniz kitabımızı başlıklar hâlinde incelemeye başlayalım.
Drive my car
“Öldürücü olmak demişken, asıl yaşamın kendisi öldürücüdür.”
Hikâyemizin ana kahramanı Kakufu‘nun, dinlediği bir eseri sizlere eşlik etmesi için ekliyoruz. Kakufu’nun dönüş yolunda, yolcu koltuğunda gözleri kapalı bir şekilde zihnini dinlendirdiği o an‘ları yaşayabilmek için…
İlk hikâyemiz, aslında filmi bilenler için oldukça tanıdık; telefonunuzun geçmiş senelerden size anılarınızı hatırlatırcasına hem de. Kakufu, gündelik yaşamında kadın-erkek ayrımı yapan birisi değildir. Fakat buna karşılık bazı durumlarda elbette kadın veya erkeğin olması, kendisinin daha rahat hissetmesine sebep olur. İş dünyasında kadınlarla çalışmaktan daha çok memnuniyet duyan Kakufu, konu araba kullanmaya geldiğinde ne yazık ki aynı memnuniyeti hissedememekte. Günümüzde kadınların araba kullanışıyla alakalı etrafta dolaşan söylentiler canlanıyor hemen zihinlerde. Misaki Vatari ise Kakufu‘nun bu ön yargısını kırmakla kitabımızda yer alıyor. Fakat elbette ki öykümüzün odak noktası bu değil. Peki nedir bu odak nokta derseniz, bunun cevabı sizde saklı. Kakufu’nun karısının ihanetine uğraması ve karısının vefatıyla hayatta tek kalışına odaklanmak isteyenler için; ihanetin ağırlığı ile geride kalan bir adamın hikâyesi diyebiliriz. Kakufu, eşinin vefatıyla kadınsız erkekler grubuna üye olmuşsa da sonuçta yine hayatında başka bir kadın var: şoförü Misaki. Fakat Misaki’yi bu hikâyede bir kadın unsuru olarak değil; Kakufu’nun hayatın karmaşasında düştüğü boşluğu anlamamızda bir araç olarak görüyoruz daha çok.
Yesterday
“Ancak yaşam denen şey öyle istikrarlı devam eden bir şey midir ki? Hiçbir sorunla karşılaşmadan rahat bir şekilde yaşayıp gitmek, iyi bir şey midir?
The Beatles şarkısı Yesterday ile kitabın ikinci öyküsüne geçiyoruz. “Yesterday love was such an easy game to play” sözleri, hikâyenin özeti desek çok da yanlış sayılmaz. Yollar kesişen iki genç erkekten birinin, diğerine kız arkadaşını adeta paylaşması; aşkın basit bir oyun gibi görüldüğü izlenimini uyandırıyor. Fakat aşk, canınızın istediği gibi davranabileceğiniz basit bir oyun değildir. Bu yanılgıya kapılanlar, geçmişin parıltısında yaşar, adeta dünü arzular.
Haruki Murakami, Kadınsız Erkekler‘de yer verdiği öykülerini sonunu yoruma açık bırakmayı tercih etmiştir. Bu yüzden bazı öyküler yarım kalmış izlenimi verebilir fakat aslında bu, sonunu okuyucunun tamamlaması için bir sinyaldir. Salt okuyucu olmak yerine serüvene okuyucuyu da dahil etmek, tam da bir ustanın yapacağı iştir.
Öykümüzün sonuna doğru yaklaşırken, anlatıcımızın içine düştüğü pişmanlıklar, hayal kırıklıkları ve dahasını şu sözlerle pekiştiriyoruz: “Yirmi yaşımdaki hâlime dönüp baktığımda, hatırladığım, ölesiye bir tek başınalık duygusu, aşırı bir yalnızlık hissiydi.” Bu yalnızlık ve tek başınalık, kahramanımızın hayatında bir kadının olmayışıyla derinden bağlantılıydı. Başarısız sonuçlanan deneyimler, oyuna kurban giden kişiler ve sonucunda yalnızlıkla sarılmış bir hayat.
Bağımsız Organ
“Hafif bir bulaşıcı hastalığa yakalandıkları hâlde, o hastalığa karşı bağışıklık kazanmamış pek çok kişi tanıyordum.”
İlk etapta öykünün adını alakasız bulsanız da sonuna yaklaştığınızda belki de en bağlantılı, en vurucu başlıklardan biri olduğunu düşünebilirsiniz. Kahramanımız Tokay, evliliğe sıcak bakmayan birisi. Bekar, evli fark etmeksizin haftada birden fazla kadınlarla birliktelik kursa da bunlar duygusal bağ düzeyine hiçbir zaman ulaşmaz. Başarılı bir meslek kariyerine sahip olan Tokay, bir gün geri dönüşü olmayan bir yola girer: aşık olur.
Gönülden bağlandığı kadından karşılık bulamayan Tokay, günden güne erimeye başlar. Ruhu ölmüş, bedeni ise sadece fiziken varlığını sürdürmekte. Gerçek manada yeme-içme faaliyetine son veren karakterimiz bir anlamda kendisini ve bedenini sıfırladı. Hayatının uzun yıllarını kadınsız geçirmek onu etkilememişken bir kadının hayatından çıkmasıyla kadınsız erkeklerden olan Tokay da bunun ağırlığı altında kalıyor.
Şehrazad
“İstisnasız herkesin yaşamında en az bir kez aklını yitirdiği bir zaman olmuştur.”
Şehrazad‘da ise bir destek görevlisi kadın ile bu kadının görevlendirildiği evde yaşayan, kendisine Habara ismini veren bir adamın arasında geçenler konu alınıyor. Destek görevlisinin görevlerinden biriymişçesine her gelişinde birliktelik yaşayan ikili, alışkanlıkların yarattığı bir bağımlılıkla birbirlerine bağlılar. Elbette ki bu bağlılığın hiçbir garantisi yok. Kadın, her an gelmeyi bırakabilir ve adamın dış dünyayla olan son bağlantısı da kesilebilir.
Kino
“İncinmem gereken zamanda yeterince incinmedim.”
Kino, eşinin kendisini aldatması sonucu evini terk eden bir adamdır. Teyzesinin kafesini kendi ismindeki bir bara çevirir. Kadınsız erkekler kulübüne üye olan Kino için işler, ilk başta iyi gitse de aynı seyirde devam etmiyor. Yanlış bir şey yapmasa da doğru olanı yapmadığı için düzeltmesi gereken şeyler vardır Kino’nun. Bazen, kendimizi sıkıp tutmayı bırakmalı ve içimizde biriken tüm duyguları dışarı vurmalıyız. Acımızı, üzüntümüzü, mutluluğumuzu ve aşkımızı doyasıya yaşamalı; hissettiklerimizi hafifletmeden hangi frekanstaysa tam da o aralıktan bağırmalıyız. Bunu yapmazsak elbette yanlış yapmış olmayız, fakat doğru olanı yapmadığımız için işler bir süre sonra istediğimiz gibi gitmeyebilir.
Âşık Samsa
“Dünya onun öğrenmesini beklemekteydi.”
Kafka‘nın Dönüşüm kitabını herkes bilir. Gregor Samsa bir gün uyandığında, kendisini devasa bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Âşık Samsa’da ise işler tam tersi işliyor. Bir insan bedeninde uyanan Samsa, insanların sahip olduğu bu zayıf, narin ve kırılgan beden içerisinde hayata adapte olmaya çalışır. Bir insan bedeninde geçirdiği ilk gününde bir genç kızla tanışan Samsa, kendisi adını koyamasa da âşık olmuştur aslında. Tıpkı ergenlik dönemine yeni adım atan, ılık meltem esintisine bile dikkat kesilen erkekler gibidir Samsa. İçerisinde uyanan bu duyguya yabancıdır, ürkekçe tanımaya çalışmaktadır.
Kadınsız erkek demek illa ki aldatılan erkek demek değildir. Terk edilen, aralarına ölümün girdiği erkekler de değildir. Tüm bunların dışında kadınsız erkekler, dünyaya gözlerini yeni açan erkekler de demektir. Parmaklarını aynı anda nasıl hareket ettireceğini bilmeyen, ayaklarını bir sağ bir sol adım atarak nasıl yürüyebileceğini öğrenmemiş erkekler de kadınsızdır. Bu dünyanın soğuğunda yaşayan her erkek, kadınsız erkeklerdendir aslında.
Kadınsız Erkekler
“Üzüntüyü kolayca, doğru biçimde ölçebilecek bir cihaz olsaydı dünyada keşke.”
Son olarak, yedinci hikâyemiz ve kitabımıza da adını veren Kadınsız Erkekler‘deyiz. Yine ortada bir kadın ve iki erkek var. Gece yarısı çalan bir telefon, kimliği belirsiz iki kişi ve geçmiş hayatın sorgulanışı… Dünyanın en yalnız ikinci adamının -dünyanın en yalnız birinci adamı kesinlikle birinciliği hak ettiğinden kendisi ikinciliği kabulleniyor- yaşadığı karmaşa ve ruh hâlini onunla birlikte bizler de yaşıyoruz.
Aldatılan, terk edilen, yas tutan, yalnızlıkla çevrelenen ve aşk uğruna kendinden vazgeçen her erkeğin yer aldığı bu yedi öykü, hem aşka hem de beraberinde kadınlara yazılmış bir çeşit ağıttır. Edebi bir dilden okuduğumuz bu ağıtlar, hiç ummadığınız bir yerden ruhunuzu yakalayabilir.
Kaynakça:
Murakami, Haruki. Kadınsız Erkekler. Doğan Kitap. İstanbul: 2016