Günümüze kadar gelişen modern demokrasiler, toplumsal mücadelelerle şekillenmiştir. Antik Yunan ve Roma’nın yanı sıra 18. yüzyılın sonuna kadar Avrupa’da ortaya çıkan yönetimlerde de kadınlar, oy kullanma hakkından mahrum bırakılmıştı. Politik meselelerin ve alanın uzun süre sadece asiller ve mülk sahibi zenginler gibi avantajlı sınıfların ayrıcalığı olduğu düşünülürken demokratikleşme süreci; genel oy hakkının yaygınlaşmasıyla, yani vatandaşlık temelinde geniş toplumsal kesimlerin siyasete katılmasıyla, gerçekleşmiştir. Ancak 18. yüzyıldan itibaren bu süreçte etkili olan eşitlik, özgürlük ve adalet gibi ilkeler; başlangıçta erkeklerin erkekler için dile getirdiği ilkeler olmuştur, bununla birlikte bu ilkeler evrensel iddialarla da tartışılmıştır. Batı’da vatandaşlık kavramı başlangıçta bütün erkekleri de kapsamamıştır, yalnızca beyaz ve mülk sahibi erkekleri içermiştir. Oy hakkı talebi, kadınları dışarıda bırakan cinsiyetçi bir anlayış üzerine oturtulmuş ve modern ulus devletlerse bu anlayışı temel alan bir toplumsal cinsiyet sözleşmesine dayanmıştır.
Kadınlar, vatandaşlık tanımı ve oy ile siyasî temsil haklarından dışlanmalarına karşı hızlı bir şekilde tepki göstermişlerdir. Fransa‘da kadın hakları mücadelesinin öncülerinden biri olarak kabul edilen Olympe de Gouges, Fransız Devrimi‘nin evrensel niteliğinin yalnızca kadınların hakları tanındığında gerçekleşebileceğini vurgulayan 1791 tarihli Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi‘ni kaleme alarak bu duruma tepki göstermiştir. Ancak kadınların eşit yurttaşlık talebi ve siyasal haklar mücadelesi; özellikle 19. yüzyılın ortalarından itibaren başlayarak, kadın örgütlerinin kurulmasıyla etkili bir şekilde hareketlenmiştir. Bu hareket, kamusal ve özel alanlarda toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan ve yasal düzenlemelerle bu eşitliği sağlamayı talep eden Birinci Dalga feminist hareketin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır.
Kadınların Süfrajet Hareketi ve Kavramın Kökeni

Süfraj, Latince kökenli “suffragium” kelimesinden gelir ve oy kullanma veya seçme hakkını ifade eder. Oy hakkı, parlamento ve genel seçimlerde oy kullanma hakkı anlamına gelmektedir. Evrensel oy hakkı genellikle ırk veya cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm yetişkinlerin oy kullanma hakkını desteklemek için kullanılan bir terimdi. Kavramın modern çağrışımı ise özellikle 19. ve 20. yüzyıllardaki kadın oy hakkı hareketlerini kapsamaktadır. Afro-Amerikan erkeklerin 15. değişiklik ile federal oy hakkını elde ettiği 1870 yılından sonra, oy hakkı terimi daha çok kadın oy hakkı hareketi ile ilişkilendirilmeye başlandı. Kadınların siyasal haklarını elde etme çabalarına yönelik faaliyetler ve örgütlenme süreci “Süfrajet Hareketi” (Suffragette Movement) olarak tanımlanmıştır. Bu durumda; kadınların oy hakkı mücadelesinin, dünya genelinde onlarca ülkeye yayılan ve yüzlerce örgüt ile bu örgütlere üye on binlerce kadının sayısız eylem, konferans ve yayınıyla bütünsel bir uluslararası harekete dönüşmesi önemli bir rol oynamıştır. Bu harekete katılan kadınlara “süfrajist” denildiğinden, hareket aynı zamanda “Süfrajist Hareket” olarak da bilinmektedir.
19. yüzyılın ortalarında başlayıp Birinci Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında elde edilen başarılarla doruğa ulaşan bu örgütlü kadın oy hakkı hareketi, kadınların oy kullanma hakkı için mücadele etmiştir. Oy hakkı hareketinin kökenleri, çeşitli ideolojilerinin ve oy hakkı elde etmeye yönelik pratik stratejilerinin bir araya gelişi, çeşitli yerel ve ulusal bağlamların özel baskılarına ve tarihsel güçlerine göre farklı şekiller almıştır. Daha geniş bir toplumsal hareket olan kadın hakları ve ataerkil toplumlarda eşitlik mücadelesinin bir parçası olan Amerika Birleşik Devletleri‘ndeki Kadınların Oy Hakkı Hareketi; Avrupa, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda‘daki benzer mücadeleleri yansıtan yetmiş iki yıllık bir dönemi kapsamaktadır.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Güney ve Orta Amerika, Afrika ve Asya‘dakiler de dahil olmak üzere dünya genelinde daha fazla ülke seçim sürecine kadınları dahil etmeye başlamıştır. Demokrasinin ve müzakereci parlamenter reformların genişletilmesine yönelik aydınlanma vizyonunun, Mary Wollstonecraft‘ın A Vindication of the Rights of Woman (1792) (Tür: Kadın Haklarının Savunulması) gibi ilk önemli eserlerin yayınlanmasının, sosyal ve çalışma hayatının çeşitli sektörlerindeki kadınların sayısız yerel mücadelesinin ve erkek parlamenterlerin önemli siyasî müdahalelerinin hareket için önemli itici güçler olduğu genel olarak kabul edilmektedir.
Bazı akademisyenlerin feminizmin birinci dalgası olarak tanımladıkları akımla birleşen ve “Yeni Kadın”ın (İng: New Woman) büyük ölçüde burjuva kültürel gelişmelerinden beslenen oy hakkı hareketinin ideolojisi; maternal feminizmin, geleneksel “ayrı alanlar” doktrinleri ile toplumsal cinsiyet ve cinsel özgürleşme üzerine daha radikal düşüncelerin bir karışımıydı. Genellikle elit beyaz kadınların orta sınıf hareketi olarak nitelendirilen oy hakkı hareketi aynı zamanda stratejilerinde, ideolojilerinde ve siyasi manevralarında keskin farklılıklar yansıtmış; üyeleri arasında keskin anlaşmazlıklar ve hizipler ile taleplerinde çeşitliliğe yol açmıştır. Hareket görünürde ve açıkça kadınların eşit ya da demokratik imtiyaz kazanması hedefine yönelmiş olsa da, pek çok kişi bu stratejiyi; ekonomik, sosyal, yasal, evlilik, cinsel, eğitimsel ve dinî alanlara yerleşmiş toplumsal cinsiyet yapılarından arınmış bir toplum için kadın vizyonunun etkisini genişletmeye yönelik daha geniş bir kaygı olarak görmüştür. Birçok oy hakkı örgütü arasında baskın olan ideoloji ise kadınların erkek politikacıların önemsiz çekişmelerinin üzerine çıkma becerilerinin siyasi ve stratejik olarak uygulanabilir kıldığı, kadınların doğuştan gelen ahlaki üstünlüğü fikriydi.
İngiltere’de Süfrajet Hareketi

Büyük ölçüde Anglo-Avrupa ulusal bağlamlarıyla ilişkilendirilen oy hakkı hareketi, İngiliz emperyalizminin zirveye ulaştığı, sömürge ticaretinin yoğunlaştığı ve denizaşırı pazarların agresif bir şekilde genişlediği bir dönemde ortaya çıkmıştır. Uzun süreli mücadelelerden biri olarak, tarihçi Eric Hobsbawm‘ın “İmparatorluk Çağı” olarak adlandırdığı bir dönemde İngiltere, hareketin önemli bir örneği olmuştur.
1865’ten 1928’e kadar süren İngiliz kadın oy hakkı hareketi, 1918’e Halkın Temsili Kanunu’nun (İng: Representation of People Act) kabul edilmesiyle nitelikli bir hedefe ulaşmıştır. Ayrıca, bu kanunu 1928’de eşit oy hakkı takip etmiş ve böylece İngiltere’deki Süfrajet Hareketi, kendi başına bir toplumsal hareket olarak şaşırtıcı derecede başarılı olarak tanımlanabilmiştir. Bu aynı zamanda Britanya tarihindeki en büyük kitlesel kadın seferberliğiydi. Başından beri; anayasal reformdan ve militanlıktan doğrudan eyleme kadar çeşitli siyasi ve ideolojik stratejiler içeren oy hakkı hareketi, daha genel anlamda toplumsal cinsiyet baskısının tüm biçimlerini ortadan kaldırmaya yönelik oldukça geniş hedeflerle de ilgiliydi.
1865 yılında John Stuart Mill, parlamentoya seçildiğinde kadınların oy hakkını seçim platformuna dahil etti. Bu duyuru, 1866 yılında parlamentoya sunulmak ve dilekçeler hazırlamak üzere, özellikle Londra ve Manchester’da yerel oy hakkı derneklerinin kurulmasını teşvik etmiştir. Buna ek olarak, 1870 tarihli Eğitim Kanunu’nun olanak sağladığı belediye tüzüklerinin kabul edilmesiyle, kadınlara yerel okul kurullarında oy kullanma hakkı tanınarak kadınların imtiyazına ilişkin emsaller oluşturulmuştur.
Büyük Oy Hakkı Örgütleri ve Parçalılık
19. yüzyılda İngiltere’de; parçalı, birçok grup ve yaklaşımdan oluşan bir hareketten söz edilebilir. En büyük engellerden birisi, evli kadınların mülkiyet nitelikleri altında oy kullanma hakkından mahrum bırakılacağını belirten Coverture Doktrini olmuştur. Bu doktrin, İngiliz örf ve adet hukukunda evli bir kadının hukukî varlığının kocasınınkiyle birleştiği, dolayısıyla kendi bağımsız hukukî varlığının bulunmadığı kabul edilen bir hukuksal doktrindi. Kadınların erkeklerle aynı koşullarda oy kullanma hakkı, bu dönemde bir mülkiyet niteliği içeriyordu. Evli kadınlar konusu, oy hakkı cemiyetlerinin muhafazakar ve radikal bileşenleri arasında bölünmeye yol açmıştır.

Dernekler arasında evli kadınlar konusunda yaşanan bölünme, 1889 yılında Elizabeth Wolstenholme Elmy tarafından kurulan Kadın İmtiyaz Birliği’nin (İng: Women’s Franchise League) kurulmasına yol açtı. Evli kadınlarla ilgili mesele aslında tüm insanlar için mülkiyet yeterliliği üzerine bir sınıf meselesiydi. Kadın İmtiyaz Birliği, işçi sınıfı kadınlarını ve işçi hareketini de kendi davasında birleştirmeye çalıştı. Kadınların evdeki ya da işgücündeki emeğinin, erkeklerin katlandığı aynı sömürücü koşullar tarafından düzenlendiğini ve bu nedenle kolektif sosyal ve ekonomik refaha katkıda bulunanlar olarak tam vatandaşlık hakkına sahip olduklarını savunuyorlardı.
1890’dan sonra oy hakkı hareketi daha fazla işçi sınıfı aktivistinin ilgisini çekti ve 1894’te Kadın Kooperatifleri Birliği (İng: Women’s Cooperative Guild) kadınların oy hakkını destekledi. 1894 Yerel Yönetim Kanunu, medeni durumlarına bakılmaksızın tüm kadınları potansiyel olarak oy kullanma hakkına sahip kılan örtünme kısıtlamasını kaldırdı. Bu aynı zamanda daha önce bölünmüş olan oy hakkı gruplarının Ulusal Kadın Oy Hakkı Dernekleri Birliği (İng: National Union of Women’s Suffrage Societies, NUWSS) şemsiye örgütü altında bir araya gelmesini sağladı.

NUWSS 1897 yılında kurulmuştur. NUWSS, 1897 ile 1910 yılları arasında bağımsız kadın oy hakkı derneklerinin çalışmalarını koordine etti ve büyük ölçüde hareketin taleplerini parlamentoda temsil etmeye çalıştı. Örgütün şekli ve hedefleri esas olarak Londra’daki orta sınıf kadınların endişe ve sorunlarıyla şekillense de, 1910’a gelindiğinde tabanını ulusal çapta genişletip sınıfsal, dini ve etnik çizgileri de kendilerine dahil etmek için girişimlerde bulunmuşlardı. Hareket içerisindeki parçalılık, farklı grupların NUWSS adıyla 1897’de birleşmesiyle önemli ölçüde aşılmıştır. NUWSS çevresinde birleşen İngiliz süfrajistler; lobi faaliyetleri aracılığıyla meclis üyelerini etkileyerek, dilekçeler yazarak, konferanslarda konuşma yaparak ve toplantılar düzenleyerek seslerini duyurmaya çalışmışlardır.
Oy hakkı mücadelesinin daha etkili eylemlerle ve esas olarak sokakta verilen mücadeleyle devam etmesi gerektiğini savunan feministler ise başka bir örgütlenme yoluna gitmişlerdir. Bu doğrultuda, Kadınların Sosyal ve Politik Birliği (İng: Women’s Social and Political Union, WSPU), Emmeline Pankhurst tarafından 1903 yılında kuruldu. Başlangıçta işçi örgütleriyle işbirliği yapmış olsa da, zamanla işçi sınıfı desteğini kaybetmeye başladı. Emmeline Pankhurst’ün en büyük kızı Christabel Pankhurst, WSPU’nun örgüte daha fazla kadının katılmasına ve toplumsal cinsiyet rollerine meydan okunmasına özen göstermiştir. Bunları aşmak ve kadınların özgürlüğünü genişletmek içinse militan yöntemleri de örgüte dahil etmekten çekinmemiştir.

WSPU’nun temel sloganı “Sözler değil, eylem” (İng: Deeds, not words) idi ve parti toplantılarının engellenmesi, cam kırmak, açlık grevleri, kamusal alanlara slogan yazmak, boş yerleri ateşe vermek gibi sivil itaatsizlik eylemleriyle kendilerini diğer süfrajistlerden ayırmaya çalıştılar. Diğer örgütlenmelerdeki süfrajistlerin benimsediği çizgiye göre daha radikal olduğu için, WSPU’da yer alan kişiler “süfrajet” olarak anılmışlardır. 21 Haziran 1908’de WSPU, kadınların oy hakkını destekleyen büyük bir kitlesel gösteri düzenledi. Yaklaşık 250.000 kişi Londra sokaklarında yürüdü ve kitlesel bir toplantı için Hyde Park’ta toplanıldı.
Birinci Dünya Savaşı ve Kazanılan Haklar
Birinci Dünya Savaşı büyük oy hakkı örgütleri üzerinde baskı yarattı. Birçok süfrajist kadınların barıştan yana durması ve savaşa karşı çıkması gerektiğini düşünse de Millicent Fawcett gibi liderler kadınlar için oy hakkının savaş çabalarını açıkça destekleyerek kazanılabileceğini düşünüyordu. Bu durum hareket içindeki gerilimi daha da keskinleştirdi. Baskıların devam etmesiyle 1918 yılında muhafazakar bir önlem olan Halkın Temsili Yasası, yerel yönetim seçmenleriyle evli olan veya kendileri de yer

el yönetim seçmeni olan 30 yaş üstü kadınlara oy hakkı tanıdı. Yasa ayrıca 21 yaş ve üzeri ya da savaşta görev yapmışsa 19 yaş ve üzeri tüm erkeklere de oy hakkı tanımıştır. On yıl sonra, Mart 1928’de Halkın Temsili (Eşit İmtiyaz) Kanunu ile 21 yaş ve üzeri kadınlara oy hakkı tanındı.
İngiltere ve diğer ülkelerdeki kadınların oy hakkı hareketi 1970’lerden bu yana akademisyenler tarafından eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. İngiltere’deki oy hakkı hareketi milliyetçilik, sömürge pazarlarının yoğunlaşması ve eşitsiz mübadele ile en azından profesyonel ve orta sınıf kadınlar için iş alanlarının genişlemesinin sağladığı fırsatlarla şekillenmiştir. “İngiltere örneği, diğer ülkelerde oy hakkı için mücadele eden kadınları özellikle eylem repertuarı ve yöntem tartışması açısından etkilemiştir” (Sevgi Adak, Feminist Bellek). Özgürlükçü, sosyalist, işçi ve yeni ortaya çıkan radikal feminist düşünce akımları; tanınabilir bir feminist dayanışma ve toplumsal hareketin şekillenmesine yardımcı olmuştur. Feminist filozof Simone de Beauvoir, “Tarihte ilk kez kadınlar, kadın olarak eyleme geçerken görülüyorlardı” diye yazmıştır. “1914-1918 yılları arasındaki Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken kadınların oy hakkı talebi etrafında örgütlenen güçlü ve enerjik süfrajet hareketi, savaş karşıtlığı meselesiyle birlikte dağıldı. Bazı kadınlar tercihlerini ‘vatanseverlik’ten yana kullandılar, bazıları ise yaklaşan savaşa şiddetle karşı çıktı,” (Cockburn, 1-2).

Kadınların seçme ve seçilme hakları için ulusal mücadeleler, 20. yüzyıl başlarında uluslararası bir dayanışma ve eylem çağrısına dönüştü. Bu doğrultuda 1904 yılında Berlin’de düzenlenen bir toplantıda Kadınların Oy Hakkı Uluslararası Birliği (İng: International Woman Suffrage Alliance) kuruldu ve bu birlik sayesinde dünya genelinde birçok mücadeleye destek verildi. 1926’da adını Kadınların Oy Hakkı ve Eşit Yurttaşlık Uluslararası Birliği (İng: International Alliance of Women for Suffrage and Equal Citizenship) olarak değiştiren örgüt, son bir kez daha değişime uğrayan birlik günümüzde Uluslararası Kadınlar Birliği (İng: International Alliance of Women) olarak bilinmektedir.
Uluslararası süfrajet hareketlerinin başını çeken IAWSEC’in 1935 yılındaki 12. kongresi, birliğe 1926 yılında üye olan Türk Kadınlar Birliği‘nin (TKB) ev sahipliğinde İstanbul’da toplanmıştır. “Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet dönemi kadın hareketinin örgütsel olarak son halkası olan TKB, kadınların siyasal haklar mücadelesini, bir bakıma, Batılı süfrajistleri yakından takip eden ve oy hakkı talebini 1921’de programına alan Osmanlı Müdâfaa-yı Hukuk-u Nisvân Cemiyeti’nden devralmıştı. TKB, Türkiyeli feministleri uluslararası hareketle buluştururken, kendisini de dünya kadınlarının siyasal haklar mücadelesinin bir parçası olarak konumlandırıyordu” (Sevgi Adak, Feminist Bellek). Bu bağlamda haklar doğrultusunda verilen mücadelelerde önemli bir yer edinen Süfrajet Hareketi, kadınların ulusaşırı örgütlenmesinin ilk örneği olarak birçok yerel düzeyde feminist harekete örnek ve destek olmuştur.
Kaynakça
Adak, Sevgi. “Süfraj/Süfrajet Hareketi”. Feminist Bellek. 16.06.2023, https://feministbellek.org/sufraj-sufrajet-hareketi/#_ftn2. 30 Mayıs 2024.
Cockburn, Synthia. “Feministler ve Barış Hareketleri “Çifte Militanlığın” Sıkıntıları”. Feminist Yaklaşımlar. https://feministyaklasimlar.org/sayi-16-subat-2012/feministler-ve-baris-hareketleri/. 30 Mayıs 2024.
Crawford, Elizabeth. The Women’s Suffrage Movement: A Reference Guide, 1866-1928, London: UCL Press, 1998
Holton, Sandra. Feminism and Democracy: Women’s Suffrage and Reform Politics in Britain, 1900-1918, New York: Palgrave Macmillan, 1999.
Pankhurst, Emmeline. Suffragette: My Own Story. New York: Hesperus Classics, 2015.