Türk kültüründe yüzyıllardır anlatılagelen bir Köroğlu efsanesi vardır. Halk kahramanı deyince ilk akla gelenlerden olan Köroğlu kimi tarih araştırmacılarına göre gerçekten bir halk kahramanı, kimilerine göre ise korkulu bir eşkıyadır. Bolu Beyi’nden babasının intikamını almak için çıktığı yolda Anadolu, Azerbaycan, Kazakistan, İran topraklarına kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılan yiğitlik öykülerini anlatan da var, zaman içinde yol kesip haraç alan, ev basıp kız kaçıran bir haramiye dönüştüğünü söyleyen de var.
Seyis Yusuf’un Oğlu Ruşen Ali Nasıl Köroğlu Oldu?

16. yüzyıl sonu ile 17. yüzyıl başlarında yaşadığı düşünülen Köroğlu’nun asıl adı Ruşen Ali‘dir. Haksızlık karşısında haklı bir isyan sayılan hikayesini şöyle anlatalım: Bolu Beyi atlara meraklıdır. Çok güvendiği, usta at terbiyecisi Yusuf’a bir görev verir. Yusuf uzak memleketlere gidecek, beyine en mükemmel atı bulup getirecektir. Yola koyulan Yusuf Seyis haftalarca dolaştıktan sonra bir obada tam beyine layık olduğunu düşündüğü bir tay görür ve onu satın alır. Bu yavru çelimsiz, hatta çirkin sayılabilecek bir haldedir ama Yusuf Seyis onun iyi bakılırsa zamanla harika bir ata dönüşeceğini hisseder. Sevinç içinde memleketine döner ve tayı Bolu Beyi’ne götürür. Fakat tay Bolu Beyi’nin hiç hoşuna gitmez ve onu karşısına getiren Yusuf Seyis’e çok sinirlenir. Gözlerine mil çekilip kör edilmesini emreder. Tayı da yanına verip Yusuf’u huzurundan kovar. Kör Yusuf üzüntü ve intikam duygusu içinde köyüne döner ve olanları oğlu Ruşen Ali’ye anlatır. Ruşen Ali babasının öcünü almak için dağa çıkar. O artık Köroğlu diye bilinecek, babasına yapılanın hesabını sormak hırsıyla düşmanlarının korkulu rüyası haline gelecektir. “Delikli demir” yani tüfek icat olunup mertlik bozuluncaya kadar da mücadelesine devam edecektir.
“Hey hey efeler hey hey
Benden selam olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden kargı sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir…”
Köroğlu’nun Tarih Sayfalarındaki Yeri

Birçok yazar ve araştırmacı Köroğlu öykülerinden iz sürerek onun tarihteki yerine dair görüş ortaya atmışlardır. Tebrizli Arakel, Köroğlu’na Celali derken, Ermeni yazar Ghazaros Aghayan ise onun Ermeni olduğunu ileri sürmüştür. Batı dünyasını Köroğlu ile ilk tanıştıran Polonyalı yazar ve şair Aleksander B. Chodzko, onun Erzurum taraflarında eşkıyalık yapan bir Türkmen olduğunu söylemiştir. Evliya Çelebi ise Seyahatname’sinde Çankırı dolaylarında yolunu kesen haramilere “Bu sizin ettiğinizi bu dağlarda Köroğlu etmemiştir” dediğini yazmıştır.
Başbakanlık arşivinde Köroğlu hakkında bilgi verecek nitelikte sekiz adet belge bulunmaktadır. 1943’te Ankara’da gerçekleşen 2.Tarih Kongresi’nde, Türk halkbiliminin öncüsü Pertev Naili Boratav, bu belgelere dayanarak Köroğlu’na da değinmiştir. Bu belgeler sonradan bir makaleye de konu olmuş ve fotokopileri yayımlanmıştır. Belgelerde Köroğlu’nun Gerede’li olduğu; yaptığı baskınlar, aldığı haraçlarla halkı yıldırdığı, genç kızları oğlanları kaçırdığı, etrafını saranların gittikçe çoğaldığı ve ne yapıldıysa bir türlü ele geçirilemediği yer almaktadır.
Elde olan bilgiler ışığında ve söz konusu arşiv belgelerine de dayanarak Köroğlu’nun hayatı şöyle incelenebilir: Birinci evre, 1580-1584 yılları arasında memleketi Bolu’da geçen dönemdir. Bu dönemde Köroğlu’nun kendi topraklarında kendi halkına zulüm etmesinin sebebi olarak 1578’de Osmanlı Devleti‘nin İran’la savaşa girmesi ve akabinde Bolu ili ve etrafındaki erkeklerin büyük kısmının savaşa dahil olmasıdır. Böylelikle sıradan bir köylü olan Köroğlu ve onun gibi başkalarına da başıboş kalmış topraklarda eşkıyalık etmek için fırsat doğmuştur. İkinci evre: Sekiz numaralı belgeye göre Köroğlu’nun hayatının bu dönemi Çamlıbel‘de geçmiştir. Günümüzde Sivas ile Tokat illeri arasında bir bölgede yer alan Çamlıbel, bereketli topraklara sahip, ticari kervanların geçiş yolu üzerinde bulunan ağaçlık bir alandır. Köroğlu bu dönemde gelip geçen kervanları haraca bağlamış, onlardan “yol baçı” adı altında paralar toplamıştır. Üçüncü evrede ise; Osmanlı devlet kuvvetleri tarafından Çamlıbel’den atılan Köroğlu’nun İran‘a sığındığından ve Şah’ın emrine girdiğinden bahsedilebilir.
Günümüze kadar ulaşmış kaynaklara dayanarak söyleyebiliriz ki; Köroğlu Ruşen ve haramileri 16. yüzyılın bitimi ve 17. yüzyılın başlangıcını kapsayan bir zaman diliminde Anadolu’da yaşamış, yaptıkları kanunsuz işlerle devletin başına musallat olmuş gerçek şahıslardır. Bu böyle olmasına rağmen neden Köroğlu ve yanındakiler kahramanlık destanlarına konu olmuştur diye düşünecek olursak onun halk tarafından kabul görmüş alp tipine uydurulmaya çalışıldığı sonucuna varabiliriz. Bugüne kadar tespit edilen 196 tane Köroğlu hikayesi bulunmaktadır. Üzerine birçok araştırma yapılmış, tezler yazılmış, kitaplara ve filmlere konu olmuş, operası sahnelenmiş olan Köroğlu oldukça sevilen bir sembolik kişilik haline gelmiştir.
Köroğlu’nun İki Sadık Yareni: Kır At ve Ayvaz

“Kır At“, Köroğlu öykülerinde adı çok sık geçen önemli bir karakterdir. Bu at Köroğlu’nun sevgiyle bağlı olduğu, üstün niteliklere sahip bir hayvandır. Yorulmaksızın kilometrelerce koştuğu, sahibinin ne söylediğini bile anladığı, icap ederse kılık değiştirdiği rivayet edilmektedir. “Ab-ı hayat” tan içip ölümsüz olması da başka bir mitolojik göstergedir. Köroğlu veya beylerinden biri yakalanıp hapsedildiğinde onları kurtarmaya Kır At’ın koştuğu anlatılır. Yine bu öykülerde Köroğlu ve yareni Kır At’ın atıldıkları maceralarda masal varlıkları ve efsanevi unsurlarla zenginleşen anlatımlara konu olduklarını söyleyebiliriz. Olağanüstü güçte yaratıklar, periler ve özellikle mitolojik karakterlerin yer aldığı çok sayıda hikaye bulunmaktadır.
Köroğlu destanında adı geçen bir diğer önemli karakter ise “çok sevgili evlatlığı” Ayvaz‘dır. Tüm Köroğlu hikayelerinde Ayvaz karakterinden Köroğlu’na yakın beylerden biri olarak bahsedilir. Kimi hikayelerde onun en büyük yardımcısı, dostu, hususi işlerini gördürdüğü adamı iken kimilerinde ise onun manevi oğlu niteliğindedir. Bir şiirde Köroğlu, Ayvaz’dan “küçükten büyüttüğü, üğrüleyüp uyuttuğu, mah yüzünü seyrettiği Han Ayvaz” diye söz etmiştir. Ayvaz karakterinin aslen Üsküdarlı bir kasabın oğlu olduğu, bir baskın sırasında onun gençliği ve güzelliğinden etkilenen Köroğlu tarafından kaçırılıp Çamlıbel’e getirildiği hikaye edilir. Kimi kaynaklara göre Ayvaz’ın Urfalı ya da Gürcistanlı olduğu da iddia edilmiştir.
Köroğlu, Bolu Beyi’nden Öcünü Aldı Mı?

Dağa çıktıktan sonra yaptığı işlerle ünü hızlıca yayılarak bir efsane halini alan Köroğlu’nun etrafında onlarca adam toplanmıştır. Küçük bir orduya sahip olduğu söylenebilecek olan kahramanımız Çamlıbel’de kendisine bir kale bile yaptırmıştır. Yusuf Seyis’in oğlu Ruşen Ali artık Köroğlu adıyla bilinen bir yiğittir. Babasına yapılanın üzerinden bir zaman geçtikten sonra Bolu’yu basar, yakıp yıkarak babasının öcünü alır. Bolu Beyi’nin kardeşi Döne Hanım’ı kaçırır ve evlenir. Ama Bolu Beyi de boş durmaz, o da Köroğlu’na karşı oyunlar kurar, onu ele geçirip yok etmeye çalışır. Bir kez Köroğlu’nu bir başka kez de Ayvaz’ı kaçırıp zindana attırdığı rivayet edilmiştir. Ancak onlar her seferinde kaçmayı başarmış ve kendilerini Bolu Beyi’nden kurtarmışlardır.
Köroğlu Destanı

Köroğlu Destanı yüzyıllar boyunca dilden dile anlatılan, Türk halklarının çok sevip benimsediği bir destan niteliğindedir. Başta Anadolu olmak üzere, Azerbaycan’dan Türkmenistan’a, Özbekistan’dan Ermenistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada tanınır ve hikayeleri anlatılır. Ayrıca Balkan ve Arap halkları arasında da bilinmektedir.
Bu destan, Yaşar Kemal‘in “Üç Anadolu Efsanesi” adlı yapıtı ile edebiyat dünyasına kazandırılmıştır. Destanda anlatıldığı üzere, Köroğlu birçok uzak memleketlere ulaşmış hatta Çin’e bile sefer düzenlemiştir. Sayısız maceralara ve mücadelelere girişmiş ve hepsinden kahramanca çıkmıştır. Ne zamanki tüfek icat olununca dövüş geleneği bozulmuş, bu “delikli demir” yiğitliğin sonunu getirmiştir. Önce Kır At ortadan kaybolmuş, sonrasında Köroğlu adamlarını toplayıp dağılmalarını emretmiş, ardından da kendisi kayıplara karışmıştır. Başka bir söylentiye göre de bir çobanın elinden aldığı tüfekle kendini vurup öldürmüştür. Onun ölümüyle etrafındakiler de dağılmış ve böylece efsane Köroğlu’nun devri kapanmıştır.
Yücel Özkaya‘nın “Köroğlu’nun Tarihi Şahsiyeti” adlı eseri ve Köroğlu Seminerleri Bildirileri’ne göre hikayesi bütün Türkiye’de ve Türk Cumhuriyetleri’nde dillerde gezen, gönüllerde taht kurmuş olan, Türklüğün alp tipini simgeleyen Köroğlu’nun mezarı henüz hiçbir yerde tespit edilememiştir.
Köroğlu Destanı UNESCO Kültür Mirası Listesinde

Halihazırda Türk halklarının birçoğuna mal olmuş Köroğlu Destanı, 2015 yılında UNESCO kültür mirası listesine girmiştir. Birleşmiş Milletler eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, destanı “Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine kaydetmiştir. Bu liste elle tutulup gözle görülemeyen ancak bir ülkenin kültüründe kabul görmüş önemli unsurları korumaya yönelik olarak oluşturulmuştur.
Kaynakça
- Özkaya, Yücel. Köroğlu’nun Tarihi Şahsiyeti. Köroğlu Semineri, Kültür Bakanlığı, 1983, s.366-370
- “KÖROĞLU – TDV İslâm Ansiklopedisi.” TDV İslâm Ansiklopedisi, 2025, Web.
- “AYVAZ (Üsküdarlı Kasabbaşıoğlu).” Istanbulansiklopedisi.org, 2025, Web.
- “Bolu – Köroğlu ve Bolu Beyi – Bolu Belediyesi.” Bolu.bel.tr, 2020, Web.
- Gumarova, Melike. “Köroğlu Destanı.” tdk.gov.tr, Web.
- “Köroğlu Destanı Kültür Mirası Listesinde.” BBC News Türkçe, 2015, Web.
- Kapak Görseli: kaf.org.tr


