Hakkında Ne Biliyoruz: 1700’lerin Fransa’sı ve Kurt Adamlar

Editör:
Meryem Azra Barut

18.yüzyıl Fransa’sı, yalnızca Aydınlanma düşüncesinin değil, aynı zamanda halk arasında süregelen doğaüstü korkuların da yükselişte olduğu bir dönemdi. Bu dönemde kırsal bölgelerde kurt adam (loup-garou) inancı, hem folklorik anlatılarla hem de adli vakalarla kendini gösterdi. Özellikle Gévaudan Canavarı gibi olaylar, halkın bilinmeyene karşı duyduğu derin korkuyu ve dönemin otoritelerinin bu korkularla nasıl başa çıkmaya çalıştığını ortaya koyar. Kurt adam miti, sadece bir efsane değil, dönemin sosyal, kültürel ve politik yapısının da bir yansımasıydı.

Kırılma Çağı: 18. Yüzyıl Fransa’sında Toplumsal Dönüşüm

1700’lerde Fransa, köklü feodal yapıdan kapitalist bir ekonomiye geçişin sancılarını yaşıyordu. Bu süreç 1789 Fransız Devrimi‘yle zirveye ulaşacaktı. Aristokrasi Aydınlanma Çağı‘nı yaşarken, kırsal kesimde durum çok farklıydı. Köylülerin yaşamı son derece zorluydu; gıdadan giysiye, konuttan araç gerece kadar hemen her şeyi kendi üretmek ve kıt kanaat geçinmek zorundaydılar. İyi hasat yılları nadirdi, kıtlık ve açlık sürekli bir tehdit oluşturuyor, bölgesel düzeyde neredeyse her yıl görülüyordu. 1661-1662, 1692-1693 ve 1709’daki “büyük kıtlıklar” ise özellikle yıkıcı olmuştu.

Ülke, dilsel ve kültürel çeşitliliğin yanı sıra, kuzey ile güney arasındaki belirgin ekonomik farklılıklarla da karakterizeydi. Yetersiz ulaşım ve iletişim ağları sosyal izolasyonu derinleştiriyordu. Otuz kilometrelik bir mesafede bile dil ve inanışların değiştiği sıkça gözlemlenmekteydi. Feodal sistemin çözülüşü, toprağa bağımlı bu izole kitleleri çıkmaza sürüklemişti. Yoksulluk, güvenlik endişeleri ve büyüyen şehirlerin cazibesi, büyük bir iç göç dalgasını tetikledi. Bu göçle birlikte yalnızca mevsimlik işçiler değil, serseriler, dilenciler, eşkıyalar ve yersiz yurtsuzlar da yollara düşmüştü.

Korkunun Zeminini Hazırlayan Faktörler: İktidar Krizi ve Belirsizlik

Fransa Kralı XV Louis | Wikimedia Commons

Şehirler gelişse ve sömürge gelirleri artış gösterse de, Fransa’nın durumu iç açıcı değildi. Yedi Yıl Savaşları gibi sürekli çatışmalar ve hazırlıklar mali açıdan ülkeyi tüketiyordu. Orduların ihtiyaçları, kıt olan kaynaklar üzerinde ek bir baskı oluşturuyordu; örneğin, 1709’da hükümetin Soissons bölgesine koyduğu on bin çuval un vergisi, yetersiz arpa üretimi nedeniyle halkı zor durumda bırakmıştı.

Sürekli savaş hali ve ordu masrafları ağır vergileri zorunlu kılıyordu. Kötü hasat yılları bu nedenle aynı zamanda ayaklanma zamanlarıydı. Yerel ve küçük çaplı da olsa bu isyanlar monarşiyi zora sokmaktaydı. Kırsalda bir isyan bastırılmadan bir diğeri patlak veriyordu. Zayıf merkezi otorite, kırsalda düzensizliği daha da artırdı. Tuz kaçakçılığı yaygındı, haydutlar ormanları sığınak edinmişti. Devlet kendi sınırları içinde, özellikle kırsal alanlarda, etkin kontrol sağlayamıyordu.

1756’da, Yedi Yıl Savaşları’nın başladığı yıl, Fransa’nın düzenli askeri birlikleri Avrupa’daki hiçbir hükümetle sayı bakımından orantılı değildi ve savaş zamanında bile yüz elli binden fazla insanı beslemek zorunda kalıyordu. Savaşın kaybı ve sömürgelerdeki toprak değişimleri zaten kıtlıklarla uğraşan köylülerin güvenini iyice zedelemişti.

Aydınlanma ve Doğaüstü

Summary | The Enlightenment - Big Site of History
Aydınlanma | Big Site of History

Kapitalizmin yükselişi, kazanç arayışını meşrulaştırırken çalışkanlık ve tutumluluğu erdem olarak yüceltiyordu. Bu yeni değerler, toplumu daha rasyonel ve düzenli bir ekonomik yapıya doğru itti. Ancak bu rasyonalite, batıl inançlar ve kontrol edilemez görünen “akıl dışı” unsurlarla çatışma halindeydi. Devlet, kaostan kaçınarak merkezi otoritesini güçlendirmeye çalışırken, halkın yaşamını ve davranışlarını da rasyonel ilkelerle düzenlemeyi amaçlıyordu.

Bu durum, eski ile yeni arasındaki derin bir çatışmayı ortaya koymaktaydı. Aydınlanma düşüncesine tam olarak adapte olamayan kırsal toplum, güvensiz ortamın da etkisiyle mitlere ve eski inançlarına sığınma eğilimindeydi. Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise, şehirlerde ve kamusal kurumlarda gücü azalmış olsa da, kilisenin kırsalda hâlâ güçlü ve sözü dinlenir bir otorite olmasıydı.

Gévaudan Canavarı: Mitsel Gerçek

Gévaudan, yaklaşık 120.000 kişilik nüfusuyla Fransa’nın en seyrek yerleşimli bölgelerinden biriydi. Sarp, ormanlık yamaçlar, kireçtaşı platoları, çayırlar ve bataklıklardan oluşan zorlu bir arazi yapısına sahipti. Gévaudan köylüleri, tıpkı ülkenin diğer bölgelerindeki gibi, ürünün büyük kısmını toprak sahiplerine vermek zorunda oldukları sömürücü ve feodal nitelikli bir tarım sistemine bağımlıydı. Tahıl stokları sonbahar hasadından önceki aylarda tükendiğinde pek çok aile açlıkla karşı karşıya kalıyordu.

Toprak tek başına bir ailenin geçimini sağlayamadığı için, en küçük haneler bile çeşitli ev endüstrileriyle uğraşmak zorundaydı. Çoğu, kaba yünlü kumaş olan kadis üretiminde uzmanlaşmıştı. Montpellier intendantı (yöneticisi) 1780’lerde “Gévaudan’daki tüm sakinler, şehirde ve kırsalda, dokumacıdır” diyecekti. Ancak bu hayati bölgesel endüstri, 1760’larda Lyon ve diğer şehirlerdeki pamuk eğiricilerin rekabeti ve lüks eşyalara artan talep nedeniyle gerileme dönemine girmişti.

1764-1767: Korkunun Anatomisi

Canavar saldırı sırasında resmedilmiş | Wikimedia Commons

1764 yılının Kasım ayından 1765 yılının Kasım ayına kadar süren saldırılar, “uzun kuyruklu ve devasa pençeleri olan” bir canavarın varlığı iddiasıyla Fransa’da ve uluslararası alanda binlerce insanın dikkatini çeken bir fenomene dönüştü. Bu süreçte 247 saldırı kaydedildi. Bu saldırıların 53’ü yaralanmayla sonuçlanırken, 74 kişi kurtuldu. 119 kişi ise öldürüldü. Saldırıların çoğu Gévaudan Canavarı’na atfedildi, ancak failin gerçek doğası hakkında çeşitli görüşler hep var oldu.

Kraliyet yetkilileri, özellikle Montpellier intendantı Marie-Joseph-Emmanuel ve onun Gévaudan’daki alt delegesi Etienne Lafont, durumu yönetmeye çalıştı. Lafont, bölgeyi iyi tanıyan ve yerel halk ile yönetim arasında köprü kuran bir figürdü. Ekim 1764’te, kraliyet adına canavarı avlamak üzere Binbaşı Jean-Baptiste Duhamel komutasında bir dragoon (süvari) birliği bölgeye gönderildi. Duhamel’in raporlarında canavarın “uzun kuyruğu ve devasa pençeleri” olduğu belirtiliyordu.

Ocak 1765’te Kral XV. Louis, Gévaudan’ı terörize eden canavarı öldürene 1.200 livre gibi büyük bir ödül vadetti. Bu cazip ödül, ülkenin dört bir yanından avcıların ve maceraperestlerin bölgeye akın etmesine neden oldu. Bu kapsamda, Şubat 1765 sonlarında ünlü kurt avcısı Jean d’Enneval Normandiya’dan gönderildi. Ancak d’Enneval’in yoğun çabaları sonuçsuz kaldı ve bu başarısızlık kraliyet çevrelerinde hayal kırıklığı yarattı.

Haziran 1765’te Kral, kendi silah taşıyıcısı (porte-arquebuse) François Antoine‘ı baş avcı olarak atadı. Antoine, 20 Eylül 1765’te Les Chazes Kraliyet Manastırı arazisinde büyük bir kurt öldürdü. Hayvan, kralın emriyle mumyalandı ve Kral XV. Louis ile saray erkanına gösterilmek üzere Versay’a gönderildi. Bu olay, canavar korkusuna geçici bir süre son verdi; Antoine’ın zaferi sarayda coşkuyla kutlandı ve ailesi armalarına ölü bir kurt figürü eklemek için kraliyet onayı aldı.

François Antoineın canavarı öldürme sahnesi | Wikipediaorg

Ancak Antoine’ın zaferinin ardından çok geçmeden, Aralık 1765’te ve 1766 yılı boyunca vahşi saldırılar yeniden başladı. Yerel halk ve özellikle kilise mensupları, canavarın geri döndüğüne ve Antoine’ın başarısının erken ve yanıltıcı bir kutlama olduğuna inanıyordu. Canavarın “düz kafalı”, “olağan bir kurttan çok daha büyük” ve “sırtından kuyruğunun ucuna kadar uzanan siyah çizgili” sırtı gibi karakteristik özellikleriyle ilgili raporlar yeniden gündeme geldi.

Nihai darbe, Haziran 1767’de yerel bir avcı olan Jean Chastel tarafından Mont Mouchet ormanlarında öldürülen ikinci bir “canavar” ile geldi. Chastel’in öldürdüğü bu devasa kurt 109 pound (yaklaşık 49 kg) ağırlığındaydı. Halk bu başarıyı büyük bir rahatlama ve sevinçle karşıladı; Chastel, kraliyetin profesyonel avcılarının başaramadığını başaran yerel bir kahraman olarak görüldü. Ancak Chastel, François Antoine gibi ulusal düzeyde resmi bir tanınma veya şöhret elde edemedi.

1765 sonrasında, Gévaudan Canavarı’nın hikayesi etrafında iki farklı ve çelişkili anlatı geleneği yerleşti. Hükümet yetkilileri ve şehirli seçkinler, yaşananları özellikle vahşi bir kurt (veya kurt sürüsü) sorunu olarak değerlendirirken, bölge halkı ve kırsal din adamları, canavarın doğaüstü özelliklere sahip, gizemli ve “doğa düzenine aykırı” bir yaratık olduğu inancını sürdürdü. Bu temel farklılık, yerel deneyim ile merkezi/ulusal bakış açısı arasında derin bir algı uçurumu oluşturdu.

Gévaudan’da Korkunun Medyatikleşmesi

Jeanne Valetin canavara karşı verdiği mücadele | Wikimedia Commons

18.yüzyıl, cadı veya kurt adam paniklerinin eskiye göre daha seyrek görüldüğü bir dönem olsa da, matbaanın yaygınlaşması ve özel gazetelerin çoğalması sayesinde Gévaudan olayı benzeri görülmemiş bir şekilde büyüdü. Fransa Orta Çağ’da çok daha büyük kitlesel korkular yaşamış olmasına rağmen, halk ilk kez bir doğaüstü tehdidi günbegün takip edebiliyordu.

Yedi Yıl Savaşı’nın sona ermesiyle gazetelerde oluşan içerik boşluğu, Courrier d’Avignon gibi yayınlar için Gévaudan Canavarı hikayesini “ilginç” ve “trajik” bir haber malzemesine dönüştürdü. Gazeteciler, özellikle François Morénas, canavarın fantastik imajını yaygınlaştırarak onu mitolojik yaratıklara benzetip “Canavar” olarak tanımladı. Canavarın çizimleri gravürler aracılığıyla halk arasında hızla yayıldı. Morénas, canlı anlatımı ve duygusal diliyle okuyucuları olayın içine çekerek “korkunç gösteri” tanımlamalarıyla empati uyandırmayı hedefledi.

Yedi Yıl Savaşı’ndaki yenilgi, toplumda bir aşağılanma ve özgüven kaybı yaratmıştı. Topluma bir kahraman ve net bir düşman figürü gerekiyordu. Gazeteler tam da bu anlatıyı inşa etmede öncü rol oynadı. Ocak 1765’te Jacques Portefaix adında on iki yaşındaki bir çocuk, canavara karşı gösterdiği kahramanlıkla ulusal çapta tanındı ve kraldan ödül aldı. Jeanne Valet (Femme Jouve) adlı bir kadın da saldırıyı püskürterek benzer bir takdir topladı. Bu kahramanlık hikayeleri ulusal medyanın büyük ilgisini çekti ve halkın canavar etrafındaki mitleri daha da benimsemesine yol açtı.

Kraliyet, başlangıçta olayın medyatikleşmesini teşvik etse de, başarısız av girişimleri monarşinin itibarını zedelemeye başlayınca, Haziran 1765’ten sonra haber akışını kısıtlamaya karar verdi. Bu dönemde, canavarın aslında sıradışı vahşiliğe sahip bir kurt olduğu yönündeki şüpheler elitler arasında artmaya başladı. Başarısız kraliyet avcıları ise kendilerini aklamak için gerçek bir canavarla mücadele ettikleri iddiasını sürdürdüler.

Canavar mı, İnsan mı?:  Bilinmez ve Panik

Canavar Figürü | Wikimedia Commons

Gévaudan Canavarı‘nın gerçek doğası hakkında bugün bile birden çok teori bulunmaktadır. Bölgede kurt nüfusunun yoğun olduğu bilinen bir gerçektir, bu da saldırıların tek bir “kurt adam” yerine birden fazla hayvana atfedilebileceğini düşündürür. Nitekim panik süresince doksandan fazla kurt öldürülmüştü. Ancak, saldırıya uğrayan bireylerin özelliklerindeki düzen (çoğunlukla 10-20 yaş arası kadın ve çocuklar) ve saldırı bölgelerinin bir devriye rotasını andırır şekilde olması oldukça dikkat çekicidir.

Aynı aileden farklı bireylerin saldırıya uğraması, bir kurbanın tekrar hedef alınması gibi unsurlar, vahşi bir hayvandan ziyade koordineli bir insan saldırganlığı olasılığını akla getirmiştir. Canavarı gördüğünü iddia edenlerin onu sıklıkla bir kurttan çok leopar veya sırtında siyah bir çizgisi olan sırtlan gibi tanımlamaları ise başka bir ilginç noktaydı. Bu belirsizlik ve kargaşa ortamı, doğaüstü açıklamaların güçlenmesine zemin hazırladı.

Mende Piskoposu Gabriel Florent de Choiseul-Beaupré, 1764 sonunda canavarı Tanrı’nın gazabının bir aracı ve bölge halkının günahlarının cezası olarak yorumlayan resmi bir genelge yayımladı. Bu dini yorum, Jansenist-Cizvit çatışmasının bir yansımasıydı ve halk arasındaki paniği körükleyerek canavarın doğaüstü bir varlık olduğu inancını pekiştirdi. Zaten Langogne ve Margeride gibi efsanenin başladığı bölgeler, “gece gelip çocukları kaçıran yaratık” şeklindeki kurt adam anlatılarına aşinaydı. Kraliyet’in canavarın öldüğünü açıklamasından sonra saldırılar bir süre daha devam etse de zamanla kesildi. Ancak 19. yüzyılın ortalarına kadar Fransa genelinde kurt saldırıları ve küçük çaplı panikler yaşanmaya, kurt nüfusu da giderek azalmaya devam etti.

Kurt Adam Mitini Anlamak: Arketipler, Toplumsal Dönüşüm ve Denetim

Almanyada çizilen canavar tasviri | Wikimedia Commons

Kurt adam, insanlık tarihinin en eski ve en kalıcı mitolojik figürlerinden biridir. Likantropi (insanın kurt veya başka bir hayvana dönüşmesi inancı) yalnızca Avrupa’ya özgü değildir; Asya, Afrika ve Amerika’nın yerli kültürlerinde de farklı biçimlerde karşımıza çıkar. Bu figür, basit bir korku öğesinin ötesinde, insan psikolojisinin derinliklerine, toplumsal yapının evrimine ve iktidar dinamiklerine dair çarpıcı ipuçları sunar. Günümüz popüler kültüründe hâlâ etkisini sürdüren kurt adam miti, arkasında fantastik bir hikâyeden çok daha fazlasını, bireysel bilinçdışının karanlık yönlerini, kolektif korkuları ve toplumsal dışlama mekanizmalarını barındırır. Bu çok katmanlı mitolojik unsur, geçmişin olduğu kadar modern toplumların da anlaşılmasında önemli bir anahtar işlevi görür. Carl Jung, Max Weber ve René Girard gibi kuramcıların perspektifleri, mitin bu denli güçlü ve kalıcı olmasının nedenlerini aydınlatmaya yardımcı olur.

Jung: “Gölge” Arketipi ve Kolektif Bilinçdışının Tehlikesi

François Antoineın öldürdüğü canavarın mumyalanıp Versayda sergilenmesi |  Wikipediaorg

Carl Gustav Jung’a göre arketipler, insan psikesinin doğuştan gelen ortak imgeleridir ve kolektif bilinçdışında yer alır. Bu arketiplerden “Gölge“, kişiliğin kabul edilmeyen, karanlık yönlerini temsil eder. Kurt adam miti, bu Gölge arketipinin kolektif bir tezahürü olarak yorumlanabilir:

  • Bastırılmış İçgüdülerin Dışavurumu: Uygarlaşma süreci, insanın ilkel ve vahşi içgüdülerini bastırmasını gerektirdi. Kurt adam, toplumun derinlerinde biriken bu bastırılmış hayvansı dürtülerin sembolik patlamasıdır. Jung, insanın hayvansı yönünün değersizleştirilmemesi gerektiğini, hatta bazı üstünlükler taşıyabileceğini vurgular. Tıpkı “hilebaz” arketipinin hem hayvansı hem tanrısal nitelikler barındırması gibi, kurt adam da insan ile hayvan, uygar ile vahşi arasındaki sınırın muğlaklaştığı bir ara bölgeyi simgeler.
  • Karanlığın Yansıtılması: Bireyin veya toplumun Gölgesi bilinç düzeyine çıkarılmadığında, bu karanlık özellikler genellikle “öteki“ne yansıtılır. Kurt adam figürü, toplumun kendi içindeki “tehlikeli” veya “kabul edilemez” gördüğü unsurları dışlanmış bir bireye veya gruba atfetmesinin aracı haline gelir.
  • Kolektif Bilinçdışının Tehlikesi ve Potansiyeli: Jung, bireyselliğin silikleştiği kitlelerde Gölge’nin harekete geçerek bir kişide somutlaşabileceğine ve toplumu tehdit edebileceğine dikkat çeker. Kurt adam miti, kolektif Gölge’nin (kontrolsüz şiddet ve dehşetin) bir bireyde cisimleşerek tehdit oluşturma potansiyelini simgeler. Ancak Jung, Gölge’nin yalnızca yıkıcı olmadığını; farkına varılıp bütünleştirildiğinde dönüştürücü ve aydınlatıcı bir güce dönüşebileceğini de belirtir. Bu, mitin aynı zamanda bir içsel uyanış potansiyeli taşıdığını gösterir.

Weber: Büyüden Arınma ve İnanışların Dönüşümü

Max Weber(1864-1920) Sistematik Din Sosyolojisi | AND Center
Max Weber (1864-1920) | AND Center

Max Weber’in “büyüden arınma” (disenchantment) kavramı, modernleşme sürecinde dünyanın geleneksel, mistik düşünceden uzaklaşarak rasyonel ve bilimsel bir anlayışa yönelmesini ifade eder. Bu süreç, kurt adam mitinin toplumsal algısını derinden şekillendirir. Geleneksel toplumlarda kurt adamlar, büyüsel ve dinsel inanç sistemlerinin parçası olarak gerçek kabul edilirdi. Büyü, somut ihtiyaçları (sağlık, zafer) karşılamanın bir aracıydı. Rasyonalizasyon ilerledikçe, bu tür varlıkların gerçekliği sorgulanmaya başlandı ve yerlerini bilimsel veya psikolojik açıklamalar (örneğin klinik liyakantropi) aldı.

  • Batıl İnançların Gizlenmesi: Weberci bakış, kurt adam inancının tamamen kaybolmasından ziyade, toplumsal sahnenin arka planına çekilerek dönüşmesiyle sonuçlandığını gösterir. Jung’un belirttiği gibi, modern insan hilebazı (trickster) unutmuş gibi görünse de, metaforik dilde veya “cin çarpması” gibi ifadelerde onun izleri sürülebilir. Mit, kamusal alanda reddedilirken, psikolojik bir metafor veya bilinçaltı bir korku olarak varlığını sürdürür.
  • Ruhsal İçeriğin Devamlılığı: Modern dünya görüşü, geleneksel ruh anlayışıyla tam örtüşmese de, arketipler gibi ruhsal içerikler dinamik varlıklar olarak etkisini korur. Jung’a göre, ilkel Tanrı imgesi bile çağdaş insanın bilinçdışında canlılığını sürdürebilir. Dolayısıyla, kurt adam korkusu rasyonel temelde açıklanamasa da, kolektif bilinçdışının derinlerinde ilkörneksel bir korku olarak kök salmaya devam eder.

Girard: Mitin İktidara Hizmeti – Korku ile Kontrol Kurmak

Jacques Portefaix ve arkadaşları canavara saldırırken resmedilmiş |  Wikipediaorg

René Girard’ın günah keçisi teorisi, toplumların kriz dönemlerinde iç gerilimlerini tek bir kurban üzerine yönlendirerek düzeni nasıl sağladığını açıklar. Mitler, bu sürecin çarpıtılmış anlatılarıdır. Kurt adam miti, bu mekanizmanın çarpıcı bir örneğidir:

  • Kriz ve Farklılığın Yitirilmesi: Girard’a göre toplumsal krizler, “farklılığın yitirilmesi” (herkesin birbirine benzemesi, sosyal sınırların silinmesi ve kaos) ile tanımlanır. Kurt adam miti, bu belirsizlik ve kimliksizleşme korkusunu somutlaştırarak toplumun kendi iç şiddetini dışarıya (bir “canavar”a) yansıtmasına olanak tanır.
  • Canavarın Kurban Edilmesi: Kurt adam gibi “tekinsiz” veya “yabani” figürler, kriz anlarında toplumun tüm nefret ve şiddetini üzerine çekmek için ideal günah keçileri haline gelir. Tarihsel olarak bu rol, sıklıkla toplum dışına itilmiş gruplara (yabancılar, sakatlar, “ötekiler”) yüklenmiştir.
  • Kolektif Şiddetin Düzenleyici Rolü ve İktidarın Meşrulaştırılması: Kurt adamın avlanması, yargılanması veya öldürülmesi, dağınık şiddeti tek bir hedefe odaklayarak toplumsal birliği geçici olarak sağlar ve krizin sona ermesini mümkün kılar. Toplum “ortak düşman” karşısında kenetlenir, ancak krizin gerçek kökenleri gizli kalır. Girard, mitlerin gerçek şiddet süreçlerinin üstünü örten anlatılar olduğunu savunur. İktidar, kurt adam tehdidi gibi korku motiflerini kullanarak toplumsal kontrolü elinde tutar ve kolektif şiddeti (günah keçisinin aranması, cadı avları) meşrulaştırır. Girard’a göre, kurt adam miti gibi geleneksel mitler şiddetin gizlenmesine ve yeniden üretilmesine hizmet eder.

Sonuç

Filmlerde, dizilerde, kitaplarda ve oyunlarda karşılaştığımız kurt adam imgeleri, insanlığın yalnızca dış tehditlere karşı değil, aynı zamanda kendi içsel karmaşasına, bastırılmış dürtülerine ve toplumsal dinamiklerin yarattığı gerilimlere dair derin korkularını ve çözüm arayışlarını barındıran çok katmanlı anlatılar sunar. Mitin evrenselliği onun en küçükten, insandan gelmesindendir. Her ne kadar artık ormanlarımızda kurt adamlar, oburlar, cadılar, canavarlar, hortlaklar yaşamasa da bu figürlerin temsil ettiği temel korkular – kontrolü kaybetme, “öteki” olma tehdidi, içimizdeki vahşi – bizimle yaşamaya devam etmektedir. Çünkü mitler değişir, korkular dönüşür; ama insanın değişmesi pek mümkün görünmüyor.


Kaynakça

:ILLIS, L. “ON PORPHYRIA AND THE AETIOLOGY OF WERWOLVES.” Proceedings of the Royal Society of Medicine vol. 57,1 (1964): 23-6. doi:10.1177/003591576405700104

Taake, Karl-Hans. (2020). Biology of the “Beast of Gévaudan”: Morphology, Habitat Use, and Hunting Behaviour of an 18 th Century Man-Eating Carnivore. 10.13140/RG.2.2.17380.40328.

Jung, Carl Gustav. Dört Arketip. Çev. Zehra Aksu Yılmazer, Metis Yayınları, 2019.

Smith, Jay M. Monsters of the Gévaudan: The Making of a Beast. Harvard University Press, 2011.

Blécourt, Willem de, editör. Werewolf Histories. Palgrave Macmillan, 2015.

Girard, René. Şiddet ve Kutsal. Çev. Necmiye Alpay, Kanat Kitap, 2003.

Weber, Max. Din Sosyolojisi. Çev. Latif Boyacı, Yarın Yayınları, 2012.

Braudel, Fernand. Fransa’nın Kimliği. Çev. Levent Başaran, Alfa Yayınları 2024

Huberman, Leo. Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla. Çev. Murat Belge, İletişim Yayınları, 2002.

Price, Roger. Fransa’nın Kısa Tarihi. Çev. Özkan Akpınar, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2008.

Girard, René. Günah Keçisi. Çev. Işık Ergüden, Kanat Kitap, 2005.

Kapak Görseli: Wikimedia Commons

Tunahan Tekin
Tunahan Tekin
Fütürist

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Sosyal Medyada Cinsiyetçi Stereotiplerin Yayılması: Paylaştıkça Büyüyen Kalıplar

Sosyal medya, cinsiyetçi kalıpları yaygınlaştırıyor; kullanıcılar bu normları sorgulamak yerine yeniden üretiyor.

Bitki Yetiştirmek, Mekânı Canlandırmaktan Fazlası mıdır?

Bitki yetiştirmek; estetik bir eylemden öte, politik, etik ve varoluşsal anlamlar taşıyabilir.

Ostrogot Krallığı: Roma Kartalı’nın Küllerinden Doğan İtalya

Hunların gölgesinden çıkarak Roma tahtına oturdular… Ostrogotların yükseliş ve düşüş hikayesini birlikte keşfedelim.

The Notebook Hangi Albümle Eşleşir?

Romantik filmlerin kilometre taşlarından The Notebook ve Jeff Buckley'den Grace albümünü ortak noktada buluşturuyoruz.

Müzik Listenize Eklemeniz Gereken 5 Bağımsız Sanatçı

Bu yaz, ruhunuza dokunacak hafif melankolik ve nostaljik tınılarıyla sizlere eşlik edebilecek indie sanatçılarla tanışmaya ne dersiniz?

Osmanlı’da Kadın Figürü: Validelerin Osmanlı Saltanatına Müdahalesi

Valide sultanların saltanatı, 16.yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak Osmanlı'nın son dönemlerine kadar süren bir dönemi kapsar.

Beyaz Geceler Festivali: Uyumayan Şehir Saint Petersburg

Beyaz Geceler süresince St. Petersburg; ziyaretçilerine etkinliklerle, doğasıyla, sanatıyla ve sürekli aydınlık havasıyla büyülü ve masalsı bir deneyim yaşatır.

Bir Haftada Bitirilebilecek 3 Edebiyat Klasiği

Hayatın yoğun temposuna biraz ara verip bir haftada rahatlıkla bitirebileceğiniz, uzun süre aklınızda yer edecek üç edebiyat klasiğini ele alacağız.

Türler Arası Geçiş Yapan Sanatçılar: Country’den Pop’a Geçen 5 Sanatçı

Country’den pop’a geçen sanatçılar nasıl bir dönüşüm yaşadı? Shania Twain'den Taylor Swift'e türler arası yolculukları bu yazıda inceliyoruz!

Gerçek Kişilerden İlham Alınarak Yaratılan Kitap Karakterleri

Edebiyat, sadece bir hayal ürünü değil, insan ruhunun, yaşanmışlıklarının ve özlemlerinin bir yansıması, bir aynasıdır.

Editor Picks