Ferit Edgü‘nün 1977 yılında yayımladığı romanı Hakkâri’de Bir Mevsim, Edgü’nün başından geçenlerin kurgu dünyasında pişmesiyle ortaya çıkmıştır. 1964 yılında er-öğretmen olarak bulunduğu Hakkari’nin Pirkanis köyünde başından geçenleri biraz gerçek biraz da kurgusal hâliyle aktarmıştır okuyucuya. 1983 yılında bu etkileyici kitabın bir de filmi yapılmış ve eser, adını unutulmazların arasına yazdırmıştır. Erden Kıral yönetmenliğinde çekilen filmin senaryosu, Ferit Edgü ve Onat Kutlar tarafından kaleme alınmıştır.
Hakkâri’de Bir Mevsim Kitap İncelemesi
Kitaptaki ifade biçimiyle Hak. kenti, adı gibi gariptir. Umudun ve umutsuzluğun, kederli gözlerin, hastalıklı derilerin, denizi bilmeyenlerin bir arada yaşadığı bir kenttir Hak. kenti. Dünya üzerinde hiçbir iz bırakmamışçasına başka kimsenin haberdar olmadığı yaşamların arasında, yabancı ama bir yönden de aşina olduğu bir yaşama gözlerini açıyor kahramanımız. O’nun sürgün hikâyesi, Hak. kentinin Pir. köyünde geçiyor. Ne O’nun adını biliyoruz ne de hayata tutunduğu yerin tam adını. Bu köye nasıl gelmişti, neden gelmişti, kimlerle veya niçin gelmişti? O’nunla birlikte bizler de bu sorulara bir cevap bulma ümidiyle yola düşüyoruz.
Genel olarak kitap iki kısma ayrılmış olsa da her kısım kendi içerisinde bölümlere ayrılmıştır. Çoğunlukla romanlarda okumaya alışık olduğumuz bir dil ve yazım şeklinden farklı bir tarzla karşılaşmak, kitaba karşı merak duygularının filizlenmesini sağlıyor. Devrik, tamamlanmamış, şiirsel biçimi andıran cümleleriyle olay örgüsü, gerçekten de bir kahramanın düş dünyasında olduğumuzu pekiştiriyor. Kimse zihninden düzgün bir Türkçe ile düşünmez. Birbirini yarıda kesen düşünceleri, debisi yüksek bir nehirden kendini bırakan fikirlerin birbiri ardına zihninize yığılmasıyla hissedilen o ağrıyı sadece betimlemelerle değil, yazılış biçimiyle de iyi yansıtmak gerekir. Kitap, içsel dünyaya yolculuğu her yönden başarıyor.
Kitabın ilk adı, O‘dur aslında. 83’te Hakkâri’de Bir Mevsim ismiyle beyazperdeye taşınmasının ardından, kitabın da ismi değişiyor. Dönemin toplumsal yaşamını tüm çıplaklığıyla okuduğumuz romanda, köy halkına yerleşen öğrenilmiş çaresizliği iliklerimize kadar hissediyoruz. Belki kitapta sadece bir köy ve köy halkına misafir oluyoruz, ama aslında o köy halkı dönemin Türkiye’sine filtresiz bir aynadan bakmamızı sağlıyor. Kışla birlikte gelen kar ve kapanan yollar, ilacın ve doktorun gelmemesiyle adeta mezara dönüyor köy halkı için. Kahramanımız, bulunduğu köy ve komşu köylerde her gün ölen çocuklar için bir şeyler yapmak adına çırpınırken köylülerin son derece sakin, adeta tepkisiz bir tavır sergilemeleri, aslında yaşananların onlar için gündelik hayatın bir parçası hâline geldiğinin acı gerçeğidir. Hak. kentinin Pir. köyünde kaderlerine terk edilen köylü halk, kendi başlarının çaresine bakmayı öğrendikleri gibi boylarını aşan durumlar karşısında boyun eğmeyi de zaman içerisinde öğrenmiştir.
Ön ve son söze kitabın başında bir arada yer veren Edgü, bu kısımda Hak. kentini kahramanımızın gözünden okuyucuya tanıtıyor. Olay örgüsünün geçtiği mekanı önceden bilmek, okuyucuyu duruma hazırlar ve okuyucu kısmen donanımlı bir şekilde giriş yapar kurgu dünyasına. Hiçbir zaman tam donanımlı olamayız çünkü o zaman kurgu dünyasının bütün gizemi uçup gider. Yazar ayrıca okuyucuya da seslenmeyi ihmal etmiyor. Bu kitabın, herkese göre olmadığını şu sözlerle ifade ediyor:
“Ey okuyucu!
Eğer yaşantın boyu, bir gün olsun
bir teknenin kaptanı olmadınsa
-ya da böylesi bir duyguya kapılmadın, böyle bir düş görmedinse-
teknen, bir gün ya da bir gece, yolunu şaşırmış,
bilmediğin sularda yol alırken
haritalarda görülmeyen kayalara çarpıp batmadıysa
ve kendini tek başına
-Tayfalar nerde? Dümencim n’oldu?-
bir kumsalda da değil, denizden kilometrelerce uzakta,
üstelik bir dağ başında (Rakım: 2.100) bulmadınsa
ya da benzeri bir korkulu düşü,
gözün açık ya da kapalı görmedinse
bu kitapta yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin.
(…)”
Ortak bir dil, geçmiş, yaşantı, düş, bilgi ve birikime sahip olduklarımıza daha yakın hissederiz kendimizi. Daha iyi anladığımızı hisseder, özdeşleştirirken buluruz kendimizi. Bu yüzdendir ki bu kitapta anlatılanlarla ortak denilebilecek bir yaşantınız, düşünüz yoksa; anlatılanları tam olarak anlamanız güç olabilir.
Geçirdiği bir tekne kazası sonucu kendisini hiç bilmediği yerde bulan O, denizin ne demek olduğunu bilmeyen insanlara başından geçenleri anlatmaya çalışıyordu. Hayatı boyunca konuştuğu dilin yetersiz kaldığı bu köyde, bütün bildiklerini çekmeceye kaldırarak köy halkına adapte olmaya karar vermişti. Gerçekten de bir kazazede miydi yoksa aslında buraya gönderilen bir sürgün mü? Buradan önce ne yapıyordu, bundan sonra ne yapacaktı? Soruların cevabı -belki de cevap sandığımız ama aslında daha da belirsiz başka soruları- Ferit Edgü usta kalemiyle satırları ilmek ilmek işleyerek anlatıyor.
Hakkâri’de Bir Mevsim Film İncelemesi

Genellikle bir kitap beyaz perdeye uyarlandığı zaman kitabı tam olarak yansıtamadığından şikayet eder, kurgunun büyük ölçüde değiştiğinden yakınırız. Fakat söz konusu Hakkâri’de Bir Mevsim olduğunda, bu genelgeçer yargının dışına çıkıyoruz. Senaryo ekibinde, yazar Ferit Edgü’nün yer alması, belki de senaryonun kitaba büyük ölçüde bağlı kalmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri olabilir.
Titizlikle hazırlanan senaryoyu ustaca taşıyan oyuncular da Hakkâri’de Bir Mevsim’in zamansız bir film olmasını sağlayan bir başka detaydır. Filmde ana kahramanımız Öğretmen’i Genco Erkal, Muhtar’ı Rana Cabbar, Zazi karakterini Şerif Sezer, Müfettiş’i ise Macit Koper canlandırmaktadır.
Kitapta şiir gibi akıcı bir üslupla yazılan içsel çekişmeler, Genco Erkal’ın oyunculuğu ile birleştiğinde eksiksiz bir görsel anlatıma kavuşuyor. Filmde, dönemin toplumunun gelenek göreneklere bağlılığını net bir şekilde görmemiz mümkün. Muhtar’ın karısı Zazi’nin üstüne kuma getirmeye karar vermesi ama bunu söyleyecek cesareti olmaması, işin aslı ortaya çıktıktan sonra ise sanki ilk defa evleniyormuş gibi hazırlıklarını yaparken karısı Zazi’den fikir alması ve Zazi’nin gururunu ezerek düğün hazırlıklarında aktif bir şekilde rol alması, ülkemize dair bazı gerçeklere ışık tutmaktadır.
Kitapta okuduğumuzda etkilendiğimiz, okulun son günü yapılan konuşma, filmde Genco Erkal’ın seslendirmesi ile üst düzey bir performansa dönüşüyor diyebiliriz. İstemeyerek sürgün edildiği bu köy okulunda, müfettişin artık serbest olduğunu haber vermeye gelmesiyle beraber Öğretmen’in bütün bildikleri alt üst olur. Artık istediğini yapabilme özgürlüğüne sahiptir. Peki, ne yapmak istiyor? Bunu bilmiyordu. İstediği her yere gidebilme hakkı olsa da o, nereye gitmek istediğini bilmiyordu. Düşünmemişti hiç bunu. Üstelik daha önce hiç düşünmemiş olsa da çocukları geride bırakması gerektiği gerçeği, kalbini paramparça etmişti. Farkında olmadan yabancısı olduğu köyün bir parçası olmuştu. Filmin sonuna doğru kulaklarımıza çalınan, Öğretmen’in okulun son günü çocuklara söylediklerini sadece kelimelere dökerek sizlere aktaracağız.
“Size burada kaldığım süre içinde birçok şey öğrettim. Birçok şey öğrendiniz. Örneğin, Dünya’nın döndüğünü, uçakların nasıl uçtuğunu, gemilerin nasıl yüzdüğünü, insanların türeyişini, dağların oluşumunu, nasıl yediğimizi, nasıl özümsediğimizi, nasıl öldüğümüzü. Bütün bunları öğrendiğiniz, değil mi yavrularım? Ama ben şimdi sizden giderayak bir şey istiyorum. Bütün öğrettiklerimi unutun. Dünya dönüyor evet. Ama belki de, burada bu dağ başında, dönmemesini bilmek daha doğrudur. Size hayat bilgisi dersleri verdim. Ama siz hayatın gerçek bilgisini kendiniz burada, bu dağ başındaki köyünüzde, sonra, uzak kentlerdeki askerliğinizde, maphusluklarınızda öğreneceksiniz. Unutmayın ki kitapların yazdığı her zaman doğru değildir. Benim için doğru olan, sizin için doğru değildir. Benim için gerçek olan, sizin için gerçek değildir. (…)”
Uzun yıllar yasaklı bir hâlde halktan uzak tutulan Hakkâri’de Bir Mevsim, orijinalinin bir kopyasının restore edilmesi üzerine şimdi MUBİ’de gösterimde. Hakkâri’ye ve dönemin Türkiye’sine ışık tutan, sahiplenilmesi gereken Hakkâri’de Bir Mevsim’i mutlaka izlemelisiniz.
Kaynakça:
Öne çıkan görsel: kiraathane.com.tr
Edgü, Ferit. Hakkâri’de Bir Mevsim. 11. Baskı. İstanbul: ALFA Yayınları, 2020.



Nefis bir yazı olmuş Damla, Ferit Edgü’nün dünyasına senin kaleminden bakma şansı elde ettiğimiz için çok şanslıyız. Emeğine sağlık ❤
Güzel yorumun için çok teşekkür ederim Asya, beğenmene sevindim (: