Haftanın Kitabı: Yazma Üzerine Sohbetler

Yazı İçindekiler [hide]

İrem Nur Kaya
İrem Nur Kaya
“Yarayla alay eder yaralanmamış olan”
spot_img
spot_img

Söylenti Dergi Edebiyat Kategorisi olarak görece az bilinen ama size gerçekten ilham olabilecek kitapları ve bu kitaplarla birlikte yeni yazılan ya da Türkçeye yeni çevrilen kitapları araştırıp her hafta bu tarz kitaplardan birini sizlere anlatmaya karar verdik. Bu serimizin ilk yazısında özellikle bilim kurgu ve distopya türündeki kitaplarıyla bize ilham olmuş Ursula K. Le Guin’in bir röportajından derlenen Yazma Üzerine Sohbetler kitabını seçtik.

Ursula K. Le Guin

Yazma Üzerine Sohbetler

Yazar ve Radyo Programı Sunucusu David Naimon’un Ursula K. Le Guin ile yaptığı üç ayrı söyleşinin derlendiği kitap Kurmaca Üzerine, Şiir Üzerine ve Kurmacadışı Üzerine başlıklı üç bölümden oluşuyor. Ayrıca kitabın başında Ursula’nın Naimon ile söyleşisine dair 6 Ekim 2017’de yazdığı bir giriş yazısı bulunuyor. Söyleşi Dehşeti isimli bu giriş kısmı, kitapta nasıl bir röportajın yer aldığına dair bir bilgilendirme niteliği taşıyor aslında. Naimon soruları hazırlarken alışılagelmiş kalıplardan uzak duruyor ve Ursula’nın kitaplarını gerçekten okumuş biri olarak karşısına oturuyor. Ursula da klasikleşmiş röportajlara olan sitemini ve korkusunu dile getiriyor bir nevi:

“Söyleşi yapan kişiler içinde en çok korktuklarım, yayınevinin halkla ilişkiler yetkililerinin kitabınız hakkında söylediklerini -ve metinden cımbızlanmış bazı kullanışlı alıntıları- okumuş olanlardır. Bunlardan birini yüksek sesle okuyup samimi bir şekilde şöyle derler: ‘Burada söylediklerinizi biraz açar mısınız?’ Bu kişiler kitap yazmış ünlülerle iyi anlaşırlar. Ünlü şahsın aslında kitabı yazmamış olması hiç fark etmez, zira söyleşiyi yapan aslında kitabı okumamıştır. Tek istenen, söyleşiden radyo veya televizyonda yayınlanmaya elverişli dikkat çekici bir bölüm çıkarabilmektir.”

Bu alıntıdan da anlayacağımız üzere Naimon’nun yaptığı röportaj kısa bir soru-cevap seansının sınırlarını aşarak Ursula’nın ilham kaynaklarına, neyi neden yazdığına, uzun yıllar yaşamış bir yazar olarak edebiyat dünyasında gördüğü değişikliklere odaklanan bir sohbete dönüşüyor. İki tarafın da birbirine katkıda bulunma niyeti taşıdığı bir işin çıktısı niteliğindeki kitap da okurlara ziyadesiyle keyifli bir okuma serüveni vaad ediyor.

Ursula K. Le Guin

Söyleşi kısmına geçmeden önce Naimon kısa bir yazı ile bu röportajın onun için ne anlama geldiğini anlatıyor. Büyüme serüveninde Yerdeniz Öyküleri’ni okuyarak Ursula’nın hayal gücüyle tanışan yazar burada şöyle bir cümle kuruyor: “Yerdeniz’de büyü sıradan bir şeydi. Yeryüzünde büyücüler dolaşıyor, göklerde ejderhalar uçuyordu. Ama beni ‘gerçeklik’ten ne kadar uzağa götürürlerse kendimi gerçek olana o kadar yakın hissediyordum.” Bu cümleden de anlıyoruz ki Ursula’yı bu yüzyılın en önemli yazarlarından biri yapan şey hayal ürünü gibi görünen şeyleri gerçek bir ustalıkla yazdığı için o dünyada her şeyin yerli yerine oturması ve yeri geldiğinde bizi tek boynuzlu atlara bile inandırabilmesi. Karşımızda bu denli yaratıcı ve becerikli bir yazar olunca onun şiire, kurmacaya ve kurmacadışına bakış açısını öğrenmek edebiyat yolculuğumuzu gerçekten başka bir boyuta taşıyor.

Kitabın her bölümünde Ursula’nın metinlere bakışına dair yeni bir şey keşfediyoruz. Örneğin şiir üzerine konuştuğu ilk bölümde sesin önemini vurguluyor. Yazdıklarıyla nasıl bir bağ kurduğunu ve duyusal anlamda metinleri nasıl kurguladığını açıklıyor:

“Ben yazdıklarımı duyarım. Şiire çok genç yaşta başladım. Şiiri hep kafamda duydum. Yazmak hakkında yazan birçok insanın, yazdıklarını duymuyormuş gibi göründüğünü fark ettim; yazdıklarını dinlemiyorlar, algıları daha teorik ve entelektüel. Ama bu şey bedeninin içinde oluyorsa, yazdıklarını duyuyorsan, o zaman doğru ahengi yakalamak için dinleyebilirsin, dinlemek cümlenin berrak bir şekilde akmasına yardımcı olacaktır.”

Hikaye anlatmaya, hikayenin sesini bulmaya, didaktik bir tutumu geride bırakmaya önem veren yazar günümüzde hızlandıkça neleri kaybettiğimizi de gözler önüne seriyor bir yandan. Hikaye anlatıcılar için güzel ipuçları verirken bir şekilde yazarlığın zorluklarını ve yazarın kendiyle savaşını da anlatıyor.

“Bazı insanlar sanatın kontrolle ilişkili olduğunu düşünür. Ben daha çok kendini kontrolle ilgili olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir şey: İçimde anlatılmak isteyen bir hikaye var. O benim amacım. Ben onun aracıyım. Eğer kendimi, egomu, istek ve fikirlerimi, zihinsel çöpümü bir kenarda tutabilir, hikayenin odağını bulabilir ve hikayeyi takip edebilirsem, hikaye kendi kendini anlatacaktır.”

Kitabın birçok noktası hakkında uzun uzun konuşulması gerekse de bu anlamda en önemli konulardan biri “kadın yazar” konusunun ele alınma biçimi. Ursula K. Le Guin bir “kadın yazar” olarak aslında “kadın yazar” unvanının ne denli ayrıştırıcı olduğuna ve bir erkek nasıl erkek olmasından dolayı ayrı bir unvana sahip değilse kadınlara da bu “kırılgan” unvanın verilmemesi gerektiğini savunuyor. Tarih boyunca sırf bu tutumdan dolayı pek çok “kadın yazarın” hak ettikleri yere ulaşamadığı ya da sanki kadın olduğu için eleştirilemezmiş yaklaşımıyla yalnızlaştırıldığını aktarıyor. Hala aşamadığımız bir konu olduğu için böylesine usta bir yazarın bu konuya değinmesi kitabı daha da kıymetli hale getiriyor.

Kitabın güzel kurgulanmış yanlarından biri de her bölümde konuşmada bahsi geçen metni/şiiri bir sonraki sarı sayfada okuyabilmemiz için sarı renkli sayfalarda bizlerle paylaşmaları. Hatta bir yerde şiirin çeviri ve orijinal dilinde verilmesi, söyleşide bahsedilen olayı anlamamız için güzel bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor.

David ve Ursula konuşurken sanki orada siz de varmışsınız gibi hissedeceğiniz bir samimiyette ama bilgileri verirken de büyük bir profesyonellikle konuların ele alındığı kitapta Ursula’yı etkileyen yazar ve şairleri keşfedebilir, kendinize güzel bir okuma listesi yapabilirsiniz. Ayrıca eğer röportaj yapma konusuyla ilgileniyorsanız Naimon’un bir röportajı nasıl yürüttüğünü inceleyerek kendi işlerinizi de daha keyifli bir hale getirebilirsiniz.

Yakın bir zamanda kaybettiğimiz yazarı saygıyla anıyor ve hem onun kitaplarını daha çok anlayarak okumak isteyenler hem de yazı yazma serüvenine adım atmak isteyenler için bu kitabı öneriyoruz.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.