Söylenti Dergi’nin kültür – sanat editörleri tarafından hazırlanan bu yazı dizisinde her hafta yeni bir sanatsal perspektifi keşfediyoruz. Bu haftaki keşfedeceğimiz sanatçı, post-empresyonizm akımının iz bırakan sanatçılarından Henri de Toulouse-Lautrec.
Sanatçıyı keşfedin: Henri de Toulouse-Lautrec kimdir?
1864-1901 yılları arasında yaşamış olan ve tipik bir aristokrat ailede spor ve sanat sevgisi içinde büyüyen Fransız sanatçı Henri de Toulouse-Lautrec’in büyükbabası, babası ve amcası yetenekli ressamlardı ve bu nedenle Henri’nin 10 yaşında eskiz yapmaya başlaması şaşırtıcı değildi.

Sanata olan ilgisi ise 1878’de bir kaza sonucu sol uyluk kemiğini kırıp da işini göremez hale gelmesi sonucu arttı. Uzun dinlenme dönemleri ve ağrılı tedaviler gerektiren bu kaza, bacaklarını köreltiyor ve yürümeyi zor hale getiriyordu. Cılız kalan bacakları nadir görülen bir durum nedeniyle bir yetişkine oranla çok kısaydı. Sonuç olarak, Toulouse-Lautrec, sık sık yalnız geçirilen saatlerde oyalanmak için sanata her zamankinden daha fazla zaman ayırdı.
Toulouse-Lautrec’in Paris’e ilk ziyareti, 1872’de Lycée Fontanes’e (günümüzde Lycée Condorcet) kaydolduğunda gerçekleşti. Yavaş yavaş özel derslere geçtikten ancak sonra 1881’de bakalorya sınavlarını tamamlayıp sanatçı olmaya karar verdi. Burada alkol bağımlılığı başlayan sanatçı, Paris’te 19. yüzyılın sonlarındaki bohem yaşam tarzının ayrıntılarını kaydeden birçok eserinin konusunu yönlendiren genelevlere ve fahişelere karşı bir yakınlık geliştirdi.
Paris gece hayatının ve Fransız eğlence dünyasının kişiliklerini ve yönlerini büyük bir psikolojik kavrayışla gözlemleyerek eserler vermiştir. Serbest ve akıcı bir ifade şekli kullanarak, son derece ritmik ve ahenkli eserlere imza atar sanatçı. Çizgiler onun için anatomik olarak gerçeğe bağlı değildi; renkler yoğundu ve yan yana gelmelerinde titreşen bir ritim oluşturuyordu. Figürleri ise çevreleriyle aktif ve titreşen bir tarzda anın akışkan doğasına yönelik hale getirmek için perspektif yasalarını görmezden geldi.
Henri de Toulouse-Lautrec, ana hatları ve hareketleri basitleştirmesi ve renkleri geniş yelpazede kullanımıyla, posterleriyle de oldukça dikkat çeker.
Canan Avent önerdi.
Lautrec’in sanatını keşfedin: Posterler, afişler ve eğlence hayatı

Henri de Toulouse-Lautrec’in yukarıda gördüğümüz eseri onun atlara olan sevgisini gözler önüne seriyor. İki kez attan düşmüş olmasına rağmen sanatçının atlara hayranlığı devam etmiştir. Resme başlarken bir öğretmenin atlara ve atların resimlerini çizmeye eğilimi olmasıda Lautec’i oldukça etkilemiştir. Kendisi de bolca at resmetmiş ve duygularını bu şekilde anlatmıştır. Kuralları sevmeyen ve kuralsız bir tarz edinmek isteyen ressam, Van Gogh’un tarzından da oldukça fazla etkilenmiştir.
Resim onun için hayata devam edebilmek ve tutkulu yaşamak ile eşdeğerdi. Çizim konusunda yeteneği okul yıllarında yaptığı karikatürler ile de ön plana çıkmıştır. Léon Bonnat atölyesinde çalışmalarını sürdürken Emile Bernard ve Vincent van Gogh ile tanıştı ve böylece izlenimciliğe tepki olarak doğan post empresyonizme yakınlaştı. Bu büyük sanatçılar onun sanatsal ufkunu genişleterek kendi tarzını bulmasına yardımcı oldular. Posterler ve litografiler (taş baskı) daha önceleri pek hoş olmayan sanat olarak kabul edilirdi. Ancak 1890’lı yılların popülaritesi ile birlikte bu tarz da ünlenmeye başladı. Karanlık çökünce çeşitli sokaklarda posterler çalınmaya bile başlamıştı. Sanatıyla gelir elde etmeye başlayan Lautrec bu durumu fırsata çevirdi ve aşağıda gördüğünüz taş baskı eseri Moulin Rouge afişi ile büyük ün sahibi oldu.

Yaptığı resimlerin yanı sıra afişleri ile de modern grafik sanatının bugünkü konuma gelmesinde önemli rol oynamıştır. Sanat hayatı boyunca oldukça fazla eleştiriye maruz kalsa da hiçbir zaman çizgilerinden ve renklerinden vazgeçmemiştir. Sanat hayatı boyunca 30 adet poster üretti. Bu posterlerin hepsi günümüzde ikonik kabul edilen litografilerdir. Bu açıdan bakılınca Andy Warhol‘un birçok fikrini önceden şekillendirdiğini söyleyebiliriz.
Sanatınının son on yılında afiş sanatını icra ettiği bilinmektedir. Yukarıdaki eserini Aristide Bruant isimli sanatçı arkadaşı için tasarlamıştır. Renkleri son derece belirgin ve sade renklerden oluşmaktadır.

Toulouse-Lautrec; 1892 ve 1896 yıllarında yaptığı seri şeklinde eserler ile fahişelerin günlük hayatlarını belgelemek istemiştir. İlk başlarda genelevlerden eskizler çizmeye çalışmış ancak ışık onun için yetersiz olmuştur. Sonrasında modellerini kendi stüdyosunda resmetmiştir. Yukarıdaki eserde tamamen doğal ve kendi divanlarında uzanan çifti samimi duruşları ile görüyoruz.
Gökçe Kavi önerdi.
Moulin Rouge: Lautrec’in sanatında özel bir yer
Lautrec, yalnızca Moulin Rouge için afişler çizmemişti aynı zamanda buranın eğlence hayatını, sanatçılarını, dansçılarını kısacası insanlarını konu aldığı tabloları da en az afişleri kadar ilgi çekiciydi. Sanatçının bu eğlenceli mekanın atmosferini tasvir ettiği tablolarına bakmadan önce Moulin Rouge’u keşfedelim.
Kısaca bahsetmek gerekirse Moulin Rouge, Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan, ilk kez 1889 yılında açılan bir eğlence kabaresi ve o dönemden günümüze hala varlığını koruyor. O yıllarda Charles Zidler ve Joseph Oller tarafından tasarlanan kabare, Can Can adlı dans gösterisiyle Fransız sosyetesi arasında ilgi odağı olmaya başlamış ve sonrasında ününü giderek artırmış. Tepesindeki kırmızı yeldeğirmeni ve ilginç mimari tasarımıyla da dikkat çeken eğlence mekanı; Fransa’nın o yıllardaki kültür, sanat, şıklık ve refah zamanı olarak adlandırılan Belle Epoque (Güzel Dönem) yıllarına uyum sağlayarak gelişen bu başarısı sayesinde dünyada birçok benzeri ortaya çıkmış olsa da hiçbiri Moulin Rouge kadar başarılı olamamıştır, öyle ki başrolünde Nicole Kidman’ın yer aldığı 2001 yapımı aynı adlı bir film bile çekilmiş. İlgilisine öneririz.

Lautrec’in tablolarına geri dönersek, yukarıdaki Moulin Rouge’da adlı eser sanatçının 1892-95 yılları arasında yarattığı eğlence kabaresini betimleyen çalışmalarından biridir. Resmin merkezinde yer alan ve bir masa etrafında toplanan grupta sanatçının kuzenini, dansçı ve fotoğrafçı arkadaşlarıyla birlikte kendi otoportresini de görmekteyiz. Tablonun kenarından izleyiciye bakar gibi çarpıcı bir şekilde resmedilen kadının ise Moulin Rouge dansçılarından May Milton olduğu düşünülüyor. Kontrast şekilde oluşturulmuş ilginç renk tonlamaları esere canlılık ve farklı bir atmosfer katarken eser, dönemin son derece başarılı bir tasvirini de sunuyor.

Moulin Rouge’da Dans ise sanatçının daha erken yıllarda mekanı tasvir ettiği bir tablo. Yüzyılın sonlarına doğru dönemin gece hayatının son derece başarılı bir betimlemesini sunan bu eser de diğerleri kadar dikkat çekiyor. Renk paletiyle ustaca oynayan ressam, gösterişli ve gösterişsiz olan arasındaki ayrımı bu sayede ortaya çıkararak resme bakanların ilgisini çekmeyi başarıyor. Kabarenin ortasında dans eden iki figür, kabarenin ünlü olmasını sağlayan Can Can dansını sergiliyor. Resmin arkaplanında kalabalık ve gürültülü bir ortam görülüyor ve bu kalabalığın arasında son derece korkutucu görünen konuklar da var (suratı yeşil tonlarda boyanmış iki adam), dikkatlice bakıldığında fark edilebiliyorlar.
Öte yandan, bazı kadınları daha canlı renklerde resmetmeyi seçen ressam, izleyicinin gözlerini pembe giysili kadına çeken bir görüş hattı oluşturmuş öyle ki yalnızca ona odaklanıldığında arkadaki gürültü neredeyse kayboluyor. Bu kadın, kabaredeki eğlenceli havaya bir tezat oluşturuyor ve oldukça da düşünceli bir ruh hali var; bu perspektif de esere bambaşka bir bakış açısı sunuyor.

Yukarıdaki eser ise, Moulin Rouge’un o dönemki en ünlü dansçılarından La Goulue‘ün kabareye geldiği anın bir tasvirini içeriyor. Fransa’da çok ünlü olan ve esas adı Louise Weber olan kadın başka birçok sanatçının da figüranlığını yapmıştır.

Yine Moulin Rouge dansçılarından Jane Avril’ın kabareden ayrıldığı anı tasvir eden bu eser, sanatçının bu mekanı tasvir ettiği çalışmalarından tavır olarak ayrılıyor nitekim sanatçının izlenimcilik ile pointilizm arasında gidip gelen bir çalışma stilini hemen fark edilebiliyor. Jane Avril da yine Louise Weber gibi o dönemde Can Can dansıyla ve Lautrec’in eserleriyle tanınan başarılı bir dansçıydı öyle ki zor bir hayat geçiren Jane, bu tanınırlık sayesinde ünlü bir dans topluluğuyla birlikte sahne gösterilerinde yer aldı. Jane ile Lautrec aynı zamanda çok yakın arkadaşlardı.
Yaklaşık 20 yıllık sanat kariyeri boyunca sanatın farklı alanlarında yüzlerce eser veren sanatçı ne yazık ki alkolik olması nedeniyle 36 yaşında yaşamını yitirdi ve geride sanat tarihine ışık tutacak yaklaşık 737 kanvas tablo, 275 sulu boya, 363 baskı ve poster, 5084 çizim bıraktı.
Esra Şahin önerdi.
Daha fazlasını keşfedin: Sanat Dönemleri Serisi: Empresyonizm, Puantilizm: Dünyayı Noktalara Bölerek Görmek, İzlenimciliğin Ustası: Camille Pissarro, Düşlerini Çizen Ressam: Van Gogh.
Kaynakça


