Söylenti Dergi’nin kültür – sanat editörleri tarafından hazırlanan bu yazı dizisinde her hafta yeni bir sanatsal perspektifi keşfedeceksiniz. Bu hafta, Alman Dışavurumcu hareketi bağlamında, hareketin en önemli sanatçılarından Franz Marc’ı ve onun eşsiz eseri Fate of the Animals’ın detaylarını sizler için mercek altına aldık.
Bu Resmi Keşfet: Hayvanların Kaderi, Fate of the Animals, Franz Marc (1913)

Franz Marc bu sanat eserinde parlak renklerin karışımı aracılığıyla saf duyguların yansıtılmasını amaçlamaktadır. Alman Dışavurumculuğu’nun öne çıkan isimlerinden olan bu eser 1913 yılında I. Dünya Savaşı’ndan hemen önce yapılmıştır. Hayvanların Kaderi başlığı, tasvir edilen kaotik sahneden gelmektedir. Alevler tarafından yok edilen bir ormanı tasvir eden kıyamet sonrası bir ortam olarak görünen bir yerde, tuvalin her tarafına dağılmış hayvanlar görünmekte. Tablo, tuvalin ortasında mavi bir geyik, solda iki yaban domuzu, domuzların üstünde iki at ve sağda dört kimliği belirsiz figürden oluşmaktadır. Tanımlanamayan dört hayvanın geyik, tilki veya kurt olduğu tahmin edilmekte.
Birinci Dünya Savaşı‘nın iç karartıcı atmosferinden yoğun biçimde etkilenen Marc, savaşın evreni kötü olan her şeyden arındırıp kurtaracağı düşüncenin bir parçasıydı. Marc artık hayvanları, bir zamanlar onları temsil ettiği gibi, kendi mükemmel krallıklarında ayrı varlıklar olarak görmüyordu. Marc’ın tekrar eden renk temalarının yanı sıra hayvanları da aynı şekilde tasvir ederdi. Geyikler Marc için kutsal hayvanlardı. Çoğu hayvanı gibi onları da genellikle çok barışçıl bir şekilde resmederdi. Otlayan Atlar IV (Kırmızı Atlar), Karda Yatan Köpek gibi eserleri, hayvanları huzurlu bir ortamda tasvir eder. Sevdiği hayvanlarını bir yıkım sahnesine koyduğu Hayvanların Kaderi, normal hayvan betimlemelerine bir tezat oluşturmakta.
Marc, hayvanlardaki çirkinliği tanımlamaya başladığında, onları insanın da içinde yaşadığı ve kurtuluşa muhtaç evrenin bir parçası olarak kabul etti. Parlak renklerin karışımının vurguladığı orman yangını içerisindeki hayvanlar bir kaos içerisinde görünmektedir. Bu ateş kıvılcımları bilinmeyen bir kaynaktan geliyor ve ateşin çoğunu ve hayvanların çoğunu tutuşturmaya başlamak üzere görünmekte.
Canan Avent önerdi.
Hangi Sanat Hareketi?: Alman Dışavurumculuğu ya da Alman Ekspresyonizmi (1905-35)
Dışavurumculuk aslında belirli bir döneme atfedilen bir sanat hareketi olarak değil, genel bir sanat üslubu olarak algılanmalıdır. Son derece kişisel olan bu sanat tarzında sanatçı, nesneye ilişkin salt “gözlemini” resmetmekten ziyade kişisel duygularını bilinçli olarak aktarmaya çalışır. Bu açıdan bakıldığında dışavurumculuk, sanat tarihinde epeyce gerilere götürülebilir ve günümüzde ve gelecekte de etkilerini sürdürebilir. Öte yandan dışavurumculuk, sadece resim-heykel alanlarını değil, entelektüel alanın tümünü etkileyen bir ruh halini temsil eder aslında.
Ancak, sanatta spesifik bir hareket olarak dışavurumculuk, doğayı taklit etmekle yaftalanan izlenimcilik hareketine tepki olarak 19. yy sonlarında ortaya çıkan duygusal veya yorumsal olarak nitelendirebileceğimiz sanat okullarıyla başlıyor. Alman dışavurumculuğu ise bunun bir biçimi yalnızca.

20. yy başında Almanya’nın kültür-sanat dünyasına katı burjuva adetleri ve devlet destekli geleneksel sanat eğitimi hakimdi. Berlin ve Münih gibi kozmopolit şehirlerde yaşayan sanatçılar durumdan çok rahatsızdı ve tepki göstermeye karar verdiler. Basit ve keskin kompozisyonlar yerine canlı, ayrıştırılmış ve çoğunlukla çarpıtılmış bir sanat formu ortaya koydular: ortaya çıkan eserler son derece derin ve duygusaldı. Sanatın duyguları ifade etmesi gerektiğine inanan sanatçılar, deneysel ve çok-yönlü bir hareketi başlatarak çağın muhafazakarlığına da meydan okuyor, sanatı yeniden keşfediyorlardı. Büyük ölçüde Van Gogh ve Edward Munch gibi sanatçılardan etkilendiler ve duygularla beslenen, bilinçaltından ilham alan muazzam işler ortaya koydular. Ancak Birinci Dünya Savaşı, bu sanatçıların çoğunu sonsuza kadar yaralayacaktı.
Alman Dışavurumculuğunu keşfetmek için: harekete öncü olan Worpswede Grubu’nu araştırabilir; o dönemde iki sanatçı grubu olarak hareketi yöneten Ernst Ludwig Kircher liderliğindeki Die Brücke ve Wassily Kandinsky ve Franz Marc liderliğindeki Der Blau Reiter gruplarının yaptığı işleri inceleyebilirsiniz.
Esra Şahin önerdi.
Daha Fazlasını Keşfet: Franz Marc Kimdir?
Franz Marc olarak tanıdığımız Alman dışavurumculuğunun önde gelen ressamının asıl ismi Franz Moritz Wilhelm Marc’tır. Almanya’nın Münih kentinde 8 Şubat 1880 yılında dünyaya gelmiştir. Babası Wilhelm profesyonel bir manzara ressamı idi. Annesi Sophie katı bir Kalvinist idi (Kalvinist, John Calvin’in 16. Yüzyıl başlarında ortaya attığı görüşlere dayanan bir Hristiyanlık mezhebi).
1900 yılında, Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde çalışmaya başladı. Marc’ın eşsiz yeteceği Münih Akademisinde keşfedilmiş ve tanınmıştır. 1903 ve 1907’de Fransa’da özellikle Paris şehrinde hemen hemen her gün müze, galeri ve sergileri gezdi. Birçok görüntüyü kopyalayarak çalışmalar yaptı. Paris’te Sarah Bernhardt dahil olmak üzere birçok sanatçı ile çalıştı. Ama aralarından en çok Vincent van Gogh çalışmalarına kendisini yakın hissetmiştir.
Resimlerinde odak noktası hep hayvanlardı. Çünkü onların insanların aksine özgünlüğü ve saflıkları simgelediklerini düşünüyordu. Kim bilir belki de eserlerinde sürekli ‘bir şeylerin manevi özünü’ aramak için yeni bir ifade dili keşfetmek istemesinin sebebi ilişkilerindeki fırtınalı durumlardı.
Marc, 1910’da sanatçı August Macke ile önemli bir dostluk kurdu. 1911’de Macke, Vassily Kandinsky ve Neue Künstlervereinigung hareketinden ayrılmaya karar veren diğer sanatçılar ile Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) sanatçı grubunu kurdu. Aralık 1911 ve Ocak 1912 yıllarında Münih’te Der Blaue Reiter grubu sergisinde Marc bazı eserlerini sergiledi. Sergi Alman dışavurumcu hareketinin zirvesindeydi. Almanya’nın önemli şehirlerinde de sergilendi.

1912 yılından itibaren Marc fütürizm ve kübizm den de etkilendi ve sanatı daha soyut ve vahşi hale geldi. Renkleri bu şekilde kullanması ve fütürizme yönelmesinde Robert Delaunay’ın etkisi büyüktür. 1912 yılında yaptığı Tiger isimli tablosu bu durumu gözler önüne seriyor. 1914 yılında I. Dünya savaşı patlak vermişti ve Marc iyice soyut eserler üretmeye başlamıştır. Ülkesinde olan tüm gerilime rağmen savaşın ruhsal bir temizlik ve dünyanın doğasının yenileceğine inanıyordu.
1914 yılının sonlarında savaşa ülkesi için savaşa katıldı. 4 Mart 1916 yılında Verdun Savaşı esnasında başına aldığı kurşun darbesi ile hayatını kaybetti. Kariyer hayatının kısa olmasına rağmen etkileyici formları, renkleri sembolik kullanması, soyutlaması ve dışavurumculuğu ile dünya üzerinde kalıcı etkiler bıraktı.
Gökçe Kavi önerdi.
Daha fazlası için şunları da keşfedin: Sanat Dönemleri Serisi: Dışavurumculuk, Portre Sanatında Dışavurumcu Yansımalar, Sanat Dönemleri Serisi: Egzistansiyalizm, Sanat Dönemleri Serisi: Postmodernizm, Sanat Dönemleri Serisi: Soyut Sanat.
Kapak görseli: Franz Marc, Mandrill, 1913.
Sanatla kalın!