Haftalık Kitap Keşfi: Zamansız

Editör:
Hande İzgiş

“Farkındasın değil mi, ne yapsak karşı koyamayacağımız bir başkalaşmadan geçiyoruz, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak artık..” (sf. 21)

Her hafta edebiyat dünyasından sizler için keşfettiğimiz kitapları derlediğimiz serimizde bu hafta Latife Tekin’in karantina günlerinde kaleme aldığı Zamansız isimli romanı var. Latife Tekin, okuyucuları bir gölün içindeki imgeler ülkesine yolculuğa çıkarıyor. Kitabın içinde Gelincik ve Yılanbalığı ile tanışıyorsunuz.  Öyle ki Latife Tekin’in o benzersiz, farklı dilinde bir oraya bir buraya keyifle savruluyorsunuz. Burada demek istenilen şey ise aslında bu kitabın dümdüz giden, sıragelen cümlelerle kurgulanmış bir konusunun olmaması.

“İçinde Zamansız yazan iki yüzük işte! Senin “Yılanbalığı” deyiverişin de kendiliğindendi öyle.” (sf. 30)

Kitabın biçiminde dahi bu düzenli düzensizliği görüyoruz. Bir sayfasında yazı karakteri farklı stille yazılmışken diğer bir sayfasında bambaşka bir yazı stiliyle karşılaşıyoruz. Bazen dümdüz yazılar, bazense daktilo yazıları… Paragraflar arasındaki boşluklara bile yansımış bu farklı düzen (düzensizlik). Diğer kitaplarda gördüğümüz sabit boşlukları bu kitapta görmek pek mümkün değil. Bazen koca bir boşluk bazense tamamı yazıyla kaplı bir sayfayla karşılaşıyoruz.

Çoğu kitabın olmazsa olmazı noktalama işaretlerine gelince ise Latife Tekin’in farklı tarzını bu hassas noktada da gösterdiğini görmek mümkün. Bazı sayfalarda çokça noktalama işareti görürken bazı sayfalarda veya paragraflarda ise nokta dahi kullanılmadığını görüyoruz. Noktalama işaretlerinin kullanılmadığı yerler okuyucuları bir nebze anlatılanı anlama konusunda zorlasa da bizce kitabın büyüsünü tamamlayan noktalardan biri bu durum.

Latife Tekin kitabın bazı yerlerinde minik minik başlıklar belirlemiş. Fakat bu başlıklar bile öyle diğer kitaplardaki gibi en başa, ortaya, kabataslak şekilde konanlardan değil. Bir örnek vermek gerekirse;

“Yas, Birinci Gün” “Yas, İkinci Gün” şeklinde yirminci güne kadar gidiyor başlıklar.

“Yıldızlar gölgelenirken
Uykulu yırtıcıların baş dönmesiyle
Soluğunu içime çekip
Kaybolacağım ağzında bir gece” (sf.43)

Kitabın farklı konusuna yavaş yavaş değinecek olursak; bizi bir Gelincik ve Yılanbalığı karşılıyor öncelikle. Bir gölde yaşayan ve koca bir aşka sahip olan Gelincik ve Yılanbalığının hikayesini bizlere sunuyor Latife Tekin. Bu aşk aslında iki “hayvan” aşkından daha çok iki “insanın” aşkından bahsediyor. Fakat tabii Latife Tekin “Ayşe, Mehmet” aşkını dümdüz anlatmak yerine insanları birer Gelincik ve Yılanbalığı üzerinden anlatmayı yeğlemiş. Bu iki aşığın gölün içindeki daha çok “erotik” denilebilecek türden hikayesini, diyaloglarını görüyoruz kitapta. Bu erotizm çoğu zaman “acı verse de vazgeçememek” alt metniyle ele alınmış.

“- Birbirimizden vazgeçemeyeceğimizi biliyorsun, kanamadan sevişmeyi öğreneceğiz öyleyse.
– Boynumda açtığın yaradan kan içiyorsun sürekli, sana nasıl güveneceğim peki?” (sf.31)

Bu sevgi, yaralama, güven üçgeni aslında gerçek hayatla epey bağdaşan bir mesele olmuş. Ve bunu farklı bir hikayeyle çok güzel birleştirmiş Latife Tekin.

Yine başka bir kısımda ilişkilerin çoğunda hatta hemen hemen hepsinde görülen bir konuya değinilmiş; kıskançlık. Öyle ki her ilişkide küçük veya büyük bir kıskançlık görülebiliyor. Gelincik ve Yılanbalığımızın ilişkisinde de bunu görebiliyoruz.

“-Aramızdaki hasetlik durumu demek istiyorum, özeniyorum sana elbette, ayaklı canlılara karışıp dünya üstünde koşup zıplamak isterdim sizin gibi, saklayacak değilim bunu.” (sf. 37)

Diğer bir karakterimiz ise çantasını göle düşüren “Beyaz Elbiseli Kadın”. Bu kadının çantasından çıkan sevgilisine yazdığı mektuplar yer alıyor kitapta. Ara ara da daktilo şeklinde yazılarla bu mektuplara değiniliyor. Kitabın tarzından dolayı yer yer “Farş farş farş uğn, rogg rogg rogg! , cıks cıks cıks…” şeklinde farklı ve anlamı olmayan, belki birer yansıma sözcük görevinde kullanılmış diyebileceğimiz kelimelere yer veriliyor. Okuyucuya hiçbir anlam ifade etmemekle birlikte, en başta dediğimiz gibi koca bir imgeler ülkesi bu kitap. Ve tabi ki bu kelimeler de birer imge bu kitapta. Kullanılan “Yas, Birinci Gün” şeklindeki başlıklarda bir ayrılık teması işleniyor. Bir kavga, bir ayrılık ve Yılanbalığının Gelinciğe olan özlemi.

“Bu krizin ikimiz için bir fırsat yaratmasını diliyorum, kavga ettikten sonra yakın arkadaş olan çocuklar gibi, öfkenin yatışmasını ve bana geri dönmeni bekleyeceğim.” (sf. 49)

Yine bu ayrılık günlerinde de bol bol sevginin yarattığı acıdan bahsediliyor. Sevişmeden doğan acı ve güvensizlik anlatılıyor. Ve her şeye rağmen vazgeçememek bu yoğun sevgi, yoğun duygudan. Bir sevgi gösterisi olan “diş geçirme ve kanatma” kavramları sıkça kullanılmış. Sevgi ve acı denen aslında iki tezat kavramın birbirine ne kadar da yakın olduğunu görüyoruz kitapta.

“İnsan ikiye yarılmaz, insan yarılır içinden, geçmişinde türlü kılığa bürünmüş her yaş ve acıdan türlü çeşit kendi fışkırır.” (sf. 62)

Latife Tekin’in bu büyük bir başarıyla yazılmış kitabında, imgeler arasında büyülü bir yolculukta buluyorsunuz kendinizi. Öyle ki bu yolculuk gözle görülen, sokakların, caddelerin olduğu, trafik ışıklarında durmak zorunda olduğunuz somut bir yolculuk değil. Tamamen soyut ve ruhen yapılmış, somutla soyutun iç içe geçtiği harikulade bir yolculuk. Dilinin farklılığından dolayı sakin bir zamanda okunduğunda çok büyük izler bırakabilecek bir kitap. Bu büyülü yolculuğa sizleri de davet ediyoruz!

“Bir dil kurmalıyız, sadece aşık olmak için değil yaşamak için de, sevişmek için de, dolunayı izlemek, parmaklarımızla dişlerimizi sökmek için de.” (sf. 94)

Hande İzgiş
Hande İzgiş
"Yürüyemezsem dans ederim."

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks