Her hafta farklı dünyalara kapı araladığımız; yeni çıkmış olan ya da pek göz önünde bulunmayan kitaplarla sizi buluşturduğumuz serimizde bu hafta, Selçuk Baran‘ın Tortu adlı hikayesini mercek altına alıyoruz!
“Sevgimiz kökü toprağın çok derinlerinde, sağlam, hantal gövdeli bir ağaç değildi belki, ince, narin bir çiçekti. Tabii öyle olması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Yeryüzünde yalnızca kalın gövdeli, köklü ağaçlar değerlidir, denemez. Böyle bir kural yoktur.”
Selçuk Baran’ın öykü kitapları dizisinde yer alan Tortu (1984), “Ablam”, “Arif Hikmet Bey”, “Konak”, “Zekiye”, “Tortu” olmak üzere beş öyküden oluşuyor. Okurken öykülerin birbirleriyle bağlantılı olduğunu görmeniz mümkün.
Ablam adlı öyküde küçük bir kasabada amca, babaanne ve ablasıyla yaşayan anne babasız Halim‘in ablasıyla giderdiği aile özlemini görmekteyiz. Bu bölümde ağalık sisteminin üzerinde durulduğunu ve eleştirildiğine şahit oluyoruz.
Konak adlı öyküde, Halim’in askerlik sonrası Ahmet Hikmet Bey‘in konağında çalışmaya başlamasını okuyoruz. Toplumda açık seçik bölünmelerin yaşandığı bu öyküde gencin Zekiye adında bir kadın ile evlenmesi ve düzene karşı bilinçlenmesini okuyoruz.
Kitaba ismini veren Tortu adlı öyküde ise gencin Zekiye birlikte bir otoyol üzerinde garsonluk yapmasını ve gelişen olayları okuyoruz. Tüm bunların yanında yaşadıklarından bir şeyler öğrendiklerini ve karakterlerinin bunun üzerine kurulu olduğunu görmek mümkün.
“Kötülüğe karşı savaşmaya kalkanlar kötülük yaparsa… Eğer onlar kötülük yapar, yalan söylerlerse… Bir sevgi, bir güven sonradan tiksintiye dönüşürse… Söylesene, o zaman insan yaşayacak umudu nereden bulabilir?”
Kitapta baştan sona insan yalnızlığını, içsel sıkıntıları, umutsuz arayışları, toplumun insanın suratına tokat gibi çarpan gerçekliğini, durağan hayatları okuyoruz. Çoğu yerde kendimizi buluyoruz ve cümlelerin altını çizmeden edemiyoruz.
Hayatımızı başkalarının ne düşündüğüne göre yönlendirmemiz, başkalarının doğrularını koşulsuz kabullenişimizin üzerinde duran yazar, dönemin ahlaki yapısını ve düşünce tarzını da eleştirmiş oluyor böylelikle.
“Bana gerçek hayatın ne olduğunu soruyordun. Bu soruna cevap verebilirim şimdi. Gerçek hayat, insanın doğru bulduklarını yapabildiği bir hayattır.”
Kitabı okurken Halim’in hayatından, düzene baş kaldırışından, Zekiye’ye olan saf aşkından son derece etkileneceğinizden eminiz. Taşra ve kent yaşamının bireyin iç dünyasına yansımalarını ve bu yansımaların karakteri nasıl da yalnızlaştırdığını görüp yazarın kalemine bir kez daha hayran kalıyoruz.
İnsanın kendi olmaktan korktuğu, bir bağımlılıkla hayatına yön verdiği bir hikayeyi kaleme alan yazar, sade ve samimi dili ile okuyucuyu kendine bağlamayı başarıyor. Yüzeysel bir hikaye gibi gelse de altında çok fazla eleştiri bulunduran bu kitapta kendi hayatınızda bazı kesitler görebilmeniz de mümkün. Tüm bu eleştirilerin yanında toplumun kadına olan bakış açısını da yazmayı ihmal etmeyen yazar, okuyucuların gözünde kendi adına güçlü bir kadın imajı çiziyor desek yeridir.
“Gerçek hayatı anlat bana. Herkesin her şeyi bildiği dünyada hayat nasıldır? Buralarda yaşlılar hayat bir düştür, dünya yalandır, derler. Yalan olmayan bir dünya buldun mu orada? Düş olmayan, gerçek olan bir hayat… Anlatsana…”
Düzene karşı durmanın gerekli ancak bir o kadar da zor olduğunu okuduğumuz bu kitap, günümüze dair pek çok öneriyi de içeriyor aslında. Toplumun dayatmalarına karşı çıkan bir genci okuduğumuz bu kitap, her kelimesiyle bizlere tavsiye vermekten çekinmiyor.
Eğer henüz Selçuk Baran’ın kalemiyle tanışmadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ediyoruz!
“Elimizde kalanlar yaşadığımız günlerin bir tortusudur. Şu gün ne veriyor, bilmiyoruz. Yıllar sonra tortusunu tadınca bileceğiz.”
Baran, Selçuk. Tortu. Yapı Kredi Yayınları. 2020.