Haftalık Kitap Keşfi: Telaş Bandosu

Editör:
Deniz Filiz
spot_img

Her hafta mutlaka keşfedilmesi gerektiğini düşündüğümüz, son yıllarda yazılıp yayınlanmış bir kitabı öne çıkardığımız bu serimizde farklı karakterlerin iç karmaşasına tanık olduğumuz Telaş Bandosu ile karşınızdayız. Yazar Semih Öztürk tarafından kaleme alınan bu kitap 2022 yılında basılmıştır. Varlık Yayınları ile Önce Dağlar Kar Tutacak adlı ilk öykü kitabı 2018 yılında Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü almıştır. Ardından yazar, toplamda 8 öyküden oluşan Telaş Bandosu ile okurların karşısında yeniden çıkıyor. Kitaptaki öykülerde kahramanların her birinin yaşantısı ve karakterleri farklı olmakla birlikte ortak yönleri de mevcut.

Öykü, birinci ağızdan bir anlatıcı ve Ali Fevzi Efendi’nin farklı tarihlerde yazdığı mektuplarla ilerliyor. Gece Gelen Salyangoz adlı ilk öyküsünde Ali Fevzi Efendi‘nin inançları ve takındığı tutumları bununla birlikte gelişen takıntılarıyla verdiği mücadeleyi görüyoruz. İçinde yaşadığı pişmanlığın üzerini örttüğü beyaz çarşafın kirlendiğinin farkına varsa da yaptıklarına devam eder biri Ali Fevzi Efendi. Yaklaşan felaketin seslerini duysa da takıntılarından vazgeçmeyen bir kimse var karşımızda. ‘Merak insanı mezara sokar diyen her kimse boşuna dememiş.’ (sf. 13)

Kitabın ikinci öyküsü yazarla yapılan bir söyleşide yazarın dediğine göre öyküye adını veren agaşon kelimesini çocuklu arkadaşından duymuş yakın zamanda. Anlamını sorduğunda balıkları kendine çekmek için kullanılan bir yöntem olduğunu öğrenmiş ve sonucunda Agaşon doğmuş. Sonra oturup yazmış öyküyü zihninde kalan kırıntılarla. Yazar ikinci öyküsünde diğer öykülerinden farklı olarak gerçeküstü görünen, rüyayla gerçekliği karıştırdığı bir tutum sergilemiş. Eşref Bey‘in akıl dışı anısını dinliyoruz ondan. ‘Çünkü anlatmak üstündeki bu yükten kurtulmak istiyormuş.’ (sf. 22)

Şuayip kendi halinde bir hayat yaşayan, derdini paylaşmayan, iç dünyasından öldükten sonra geride bıraktığı üç kaset ile haberi olunan Halis Efendi‘yi anlatıyor. Şuayip, Halis Efendi’nin gözlerinden bakıp zihninden geçenleri kasetlere aktardığı, belki de kendi kırılganlığının yansıması olan bir sokak köpeği. Kimse Halis Efendi’nin kalbinden geçenleri bilemiyor çünkü çoğumuzun zaman zaman hatta hayatı boyunca yaşayabileceği gibi, gerçekten dinlenmiyor. Şuayip’in zihninden geçenler arasında her birimizin masumca gözlerinden dökülen ve tutamadığı göz yaşlarının gerçeği duruyor. ‘Kalbi olan insan ağlar.’ (sf. 38) Bir de şunu yineliyor gerçekleri hepimizin yüzüne çarpmak istercesine: ‘Ne de olsa herkes kendini kandırıyor bu dünyada. Yalan mı?’ (sf.39)

Sıradaki öyküde yine farklı bir anlatım var, Behiye Hanım‘ın zihninde olup bitenlere şahit oluyoruz. Kafasının içinde bir avuç leblebinin ordan oraya yuvarlandığı Behiye Hanım’ın ağzından anlatılıyor Behiye Hanıma Hatıra Taşıyan Sincaplar. Sevgilerini iletirken nasihatler veriyor Hayri Bey‘e. ‘Sen sen ol şimdiyi sev.’ (sf. 45) Öyle bilindik nasihatler değil bunlar, bir yandan biz okurlarla konuşuyor. ‘Bir şeyi bekledikten sonra nerede olduğumuzun çok da önemi yok galiba. Vazgeçince de öyle olmuyor mu? Belki olmuyordur.’ (sf. 46) Konuşurken de gerçekle rüya arasında gidip geliyor. Gidip gelirken de koskoca bir çiçeği ağlattığını ve gökkuşağının köklerini kemiren sincapların varlığına inanıyor.

Cümlesiyle başlayıp kendini bitişe doğru sürükleyen bir karakter var karşımızda. Yollardan ve patikalardan geçen; yaşadığı hayal kırıklıklarını sayıklayarak ilerleyen. Sanki kelimelerin bir ritmi var Gazella Gazella‘da. ‘Her şey nasıl başladıysa öyle bitti Gazella.’ (sf.53)

 İstasyon öyküsü adını Nilgün adlı ana karakterin oynadığı tek kişilik bir tiyatro oyunundan alıyor. Tiyatronun konusu bir başına trende sıkışıp kalmış bir kadının kendi iç sesiyle hesaplaşmaları. Öyle acımasız özeleştirilerde bulunuyor ki Nilgün replikleri okurken rolden gittikçe kopuyor çünkü karakterin sözleriyle kendisini özdeşleştirdiği. İçindeki o ses hepimizin içindeki o susmayan; çatlaklarımızdan ve yaralarımızdan sızarak bizi yargılayan ses. ‘Hikaye çok eskilerden geliyor aslında. Onu en iyi tanıyan kişiyle yüzleştiriyor. Hesaplaşma niyeti yok. Sadece biriktirdiği her şeyi olduğu gibi söylemek istiyor.’ (sf.54)

Öykü kitabının adını taşıyan Telaş Bandosu iki arkadaşın etrafında dönüyor: Macid ve İbrahim. Dört ayrı alt başlığa ayrılmış bu öykü İbrahim adlı bir çocuğun ağzından anlatılıyor. Zaman zaman içinden arkadaşı Macid’e sinirleniyor, dile getirmese bile içinden konuşuyor. ‘Yalnız kalmaya ihtiyacı varmış. Zaten yalnızız diyorum anlatamıyorum. Kendi bilir.’ (sf. 73) Öyküde küçük öfkelerin kaybetme korkusuyla sönümlenebileceği bir çocuğun gözünden farklı bir anlatım türüyle anlatılıyor aslında.

Çıkış noktası sorular ve aradığı cevaplar olan, cevapları ararken de hem insanın kendi içinde bir yerlerde kaldığı soruları fark ettiği hem de Bekir Vian‘ı inşa ettiği bir öykü Her Şarkıyı Çalan Bando. Kitaptaki son öykü, hep bir ağızdan çıkan bir yerlerde sıkışmış telaşlı seslerin bandosu. içindeki sesleri okuyucuyla paylaşan bir Bekir Vian ile başlıyor. Kimilerine göre deli kimilerine göre budala Bekir’e. Yazarın söyleşisinde dediği gibi yazar okura sorular soruyor, sorduğu soruları kendisi cevaplarmış gibi görünürken okuyucunun kendisi tamamlıyor. Bekir Vian’ın sorduğu soruların çıkış noktası hepimizin kafasında farklı şekillerde kurduğu sorular. Bekir Vian’ın bunları ucu açık bir şekilde bırakılıyor. Peki Bekir Vian yalnızca bir deli mi yoksa içimizden biri mi?

‘Yanında ne kadar hayal taşıyorsun?

Sen deliliği tam olarak ne zannediyorsun?

Senin haklı sebeplerin var mı?

İnsan haklı sebeplerini gömleğinin cebinde taşır mı hiç?

Bir salyangoz bunları düşünür mü?’ (sf.87)

Hepimizin içinde bir yerlerde saklı kalmış, saklanmış, üzeri örtülmüş, susturulmuş, yasaklanmış yanlarımızın farklı karakterlerde buluşması aslında. Kitabın arkasında belirtildiği gibi karakterlerin hayat karşısındaki tavırlarını temsil eden gürültülerin içindeki ahengi göstermeye çalışıyor yazar. Ahengi göstermeye çalışırken de sorularla ilerliyor. Sayfaları çevirdikçe karakterlerin sesleri güçleniyor ve sorularla örülü bir ağın içinde buluyorsunuz kendinizi. Tüm bunların sonucunda da telaşlı bir bando çalıyor. Kitabı size tavsiye etmemizin sebebi ise kendinizden parçaları zengin bir dil ile, farklı üslubu ile ve ince ince işlenmiş kurgularıyla bu kısa öykülerde bulabilecek olmanız.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.