Her hafta son yıllarda yayımlanmış bir kitabı sizler için seçip incelediğimiz “Haftalık Kitap Serisi” başlıklı serimizde bu hafta öykü ve roman yazarı Faruk Duman’ın “Sus Barbatus!” adlı romanıyla sizlerleyiz.
“Edebiyat, yapamadığımız yolculukları yapmak; duyumsayamadığımızı duyumsamaktır.”
“Barbatus” Latince’de yaban domuzu anlamına gelir. İsmini buradan alır “Sus Barbatus!” Kitap hakkında konuşmadan önce kısaca kitabın yazarı Faruk Duman‘dan bahsedelim. 1947 senesinde dünyaya gözlerini açar. Ankara Dil ve Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nden mezun olur. Sonra başta Papirüs, Damar, Yazıt ve Adam Öykü olmak üzere çeşitli edebiyat dergilerinde yayımladığı öykülerle başlar adını duyurmaya. Peşine Yunus Nadi Roman Ödülü alan İncir Tarihi (2010), Kırk (2006), Sus Barbatus! (2018-2020-2022), Necati Cumalı Edebiyat Ödülü alan Köpekler İçin Gece Müziği (2018); Orhan Kemal Ödülleri’nde ikincilik ödülü almaya layık görülen Seslerde Başka Sesler (1997), Sait Faik Hikaye Armağanı alan Av Dönüşleri (1999), Nar Kitabı (2001) toplu öykülerinin yer aldığı Zeytin Taneleri Birbirine Çarpıyor (2019) gibi daha birçok öykü, roman, deneme ve çocuk kitabı türünde eserleri yayımlanır. “Sus Barbatus!” romanı da sırasıyla Orhan Kemal Roman Ödülü, Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri‘nde roman dalında ödül alır.
“Arada, yukardaki kayalıkların başından kar kütleleri dökülmeye başlıyordu. Gücünü yitirmiş taşlardan biri bulunduğu yerde daha fazla duramayınca. Kar yığınlarının altındaki toprak yerinden oynayınca.” (Duman 9)
Kitabın kapağı açılır açılmaz kar taneleri serpiliyor yüzünüze. Çetin kış sarıp sarmalıyor sizi tüm heybetiyle. Karakterlerle birlikte üşümeye başlıyorsunuz. Karla kaplı, sertçe esen rüzgarlar ve buz gibi bir kara kış karşılıyor daha ilk sayfalarından itibaren. Romanı okurken içiniz üşüyor. Gerek Faruk Duman’ın kullandığı dil ve taşın, toprağın, canlılığın içinden çıkıveren bu dil sizin elinizden tutarak sanki Ç.’nin soğuk tepelerinde gibi geziyormuş hissine kapılmanıza neden oluyor. İşte taşı,toprağı,bulutları, gökyüzünü bir insanmışçasına böylesine bir incelikle betimliyor güçlü kalemini kullanarak.
“Böyle fırtınalı havalarda, gökyüzünün bile ne yapacağını bilemediği korkunç günlerde, bilinirlerdi ki eninde sonunda hava açılıp rahatlayacak. Kışın sonu gelmese de. Gelmezdi çünkü. Ama kışın da, kar yağışının da durup dinlenmesi gerekir. Sonra gücünü toparlaması, bütün o feci maceraya bir ara vermesi, olup bitenlerin ağırlığıyla yorulmuş zihnini dinlendirmesi gerekir.” (Duman 187)
Faruk Duman, gücünü doğadan alan kalemiyle insanı ve doğayı şiirsel bir dil ile anlatır. Doğa Betiği (2019) adını verdiği ve betimlemelerle dolu bir kitabı da mevcuttur. Yazar “Sus Barbatus!” kafasında üç kitap olmasını planladığı bir seri olma özelliğini taşır. 1979 senesinde geçen roman 1980 darbesi öncesindeki atmosferde işleniyor. Kenan ve Zeynep karakterlerinin verdiği zorlu yaşam mücadelesinin içerisinde başlıyor roman. Verdikleri yaşam mücadelesi içerisinde birbirlerine duydukları sevgi onları ayakta tutan yegane şey oluyor. Sus Barbatus, Karagöz, Faruk, Kenan, Zeynep… Birden fazla karakterin buluşturuluyor romanın çok katmanlı yapısının içerisinde.
“Havanın içinden yeni bir uğultu geliyordu. Gökyüzünde koyu lacivert bir dalga belirmişti. Belirip kaybolmuştu. Gökyüzü değildi, buz tutmuş koyu lacivert kapkara bir denizdi.” (Duman 238)
Kitapta görüleceği üzere bir metinlerarasılık hakim. Farklı hikayeler ve durumlar iç içe geçmiş. Bazı bölümlerinde postmodern roman izleri görülebilir. Yer yer farklı yazarların eserlerine ve eserlerinin içindeki karakterlere yer vermektedir çünkü. Victor Hugo‘nun Jan Valjean‘ı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu‘nun Yaban‘ı ve Nazım Hikmet’in şiirleri serpiştirilmiştir sayfalara. “Yakup Kadri’nin yabanı bir suç işlememiştir elbette, hatta ahlaki bakımdan neredeyse sorgulanabilir bir yanı da yoktur, bu nedenle yazarının bu bakımlardan ona ayrıcalıklı davrandığı bile söylenebilir.” (Duman 246) “Jan Valjean bir vebalıdır. Bütünüyle ahlaki değerleri simgeler ama yalnızca olumlu yönleriyle değil. Hugo ister istemez- ama bilinçle kurgulanmış olduğunu hiç sanmıyorum- olumlu olanın da ne olduğunu tartışmaya başlamıştır.” (Duman 244) Hatta isimlerin geçtiği sayfalarla ilintili bölümlerinden birinde Sefiller ve Yaban arasında bir ilişki kurar. Uzun süre kalan misafir yaban mı dönüşür? Bir şeyin ‘normal olmadığını’ hissetmek karşısına bir ‘normal’ koymayı gerektirir mi?
Geçtiği tarih itibariyle 1980 yılı öncesi insanlara ve bulundukları ortama da değiniyor Duman. Sus Barbatus! romanının da belli bir yere koyulmasını istemiyor. Bir röportajında siyasi bir roman mı, doğa romanı mı yoksa diye sorulduğunda kendisi romanını sınıflandırmak istemediğini söylüyor. İnsanların mücadelesinin, zorluklara rağmen kolay kolay vazgeçmeyişinin, doğanın karanlık yanınının ve güzelliklerinin romanıdır diyebiliriz. Tanıdık seslerle, kokularla, tatlarla ve görüntülerle karşılar sizi. Kitaptan şu cümlelerle bitirelim yazımızı:
“Uykusunda, yine gökyüzüne bakıyor, rahatlamış ve belki de yazı getirmiş gökyüzünden geçen bulutları izliyordu. Bulut oyunu. Bulut oyunu çok basit bir oyundur. Belki bir oyun bile değildir ki zaten kimbilir insan hayatı boyunca bunu bir kez yapar yalnızca. Ama sonra, yıllar geçince, ister istemez, gülümsemelerle anımsar: bir ağaç, bir burun, bir fil, bir domuz.” (Duman 164)
Kaynakça:
Duman, Faruk. Sus Barbatus! İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, Ocak 2021.