Her hafta mutlaka keşfedilmesi gerektiğini düşündüğümüz, henüz tanışmayanların hemen tanışmalarını önerdiğimiz, yakın geçmişte yayımlanmış kitaplardan oluşan Haftalık Kitap Keşfi serimizde bu hafta Melisa Kesmez ile birlikteyiz!
Yayımlanmış üç öykü kitabı bulunan, üçüncü öyküsü Nohut Oda ile Sait Faik Hikaye Armağanı’na layık görülen Melisa Kesmez bu kez “cüce roman” diye nitelendirdiği bir türle karşımıza çıkıyor. 2022 yazında yayımlanan Küçük Yuvarlak Taşlar, birbirine teyellenmiş üç yaşam öyküsünden oluşuyor. Yazarın ifade ettiği gibi bağımsız bir düzlemde okunması da mümkün olan bu öyküler bir araya geldiğinde dupduru bir gerçeklik oluşturuyor, tüm taşlar yerine oturuyor.
Kesmez, kitabının girişine Bilge Karasu’nun “İpi koptuğu yerden bağlamağa çalışmalı. Denemeli, hiç değilse.” alıntısını iliştiriyor. Kitabı okumaya başlayınca koptuğu yerden bağlanmaya çalışılan ipler, nerede ve nasıl koptuğunun farkında olunmayan bağlar, bağlamaya çalıştıkça elde kalan kördüğümler görüyoruz. Nergis’in, Elif’in ve Mehmet’in hem bireysel hayatlarına hem de önceki ve sonraki kuşaklarına temas eden hikayelerini okuyoruz.
Nergis’in hikayesine baktığımızda anneliğin o kutsallık atfedilen yerinden kaldırılıp gönülsüz bir mecburiyete dönüşümünü ve bu mecburiyetin hayat akışını nasıl değiştirdiğini görüyoruz. Nergis; o çok sevdiği, sesinde anne şefkati bulduğu arkadaşı Gülsüm aracılığıyla bir adamla tanışıyor ve tüm hayatı o tanışma üzerinden şekilleniyor. Bu hesapsız tanışma sonrasında gelişen hesapsız evlilik, sonrasında hesapsızca sahip olunan bir kız çocuğu ve hesapsızca bitirilen bir evlilik… Nergis derdinin ne eşiyle ne de kızıyla ilgili olmadığını, aslında anne olmanın yükü altında ezildiğini, bu yükün kendi benliğiyle uyuşmadığını çok sonra anlıyor. Tüm bu süreçlerde Gülsüm, Nergis’in hayatında yerleşik ve her koşulda sarıp sarmalamaya hazır biri olarak koruyucu rol üstleniyor.
“Gönülsüz annelikten mürekkep yetersizlik duygum, zamanla yerini özgürlüğün getirdiği tatlı hislere bıraktı. Bekarlık, çocuksuzluk, yalnızlık, ferahlık. Her gün bin çeşit anne mağlubiyetiyle baş etmekten, altında ezildiğim suçluluk duygusundan kurtulmuştum nihayet. Kim olduğumu hatırlamıştım. Ev benimdi artık. Sade benim. Zamanım, hayatım, hepsi bana aitti.” (sf.21)
Kitabın ikinci bölümüne Nergis’in kızı Elif’in gözünden şahitlik ediyoruz. Nergis, küçücük yaşında annesi tarafından elinden tutularak, küçük sarı çizmeleri öylece antrede bırakılarak o mutlu yuvasından çıkarılıyor. Sonraki yaşamında Elif de annesiyle benzer yollardan geçiyor. Birini aniden, usul adımlarla terk ediyor. Biriyle aniden evleniyor, bir kız çocuğu oluyor. Bu çocuk fikriyle ne yapacağını bilemiyor. Elif; günlerini annesi hiç olmamış gibi, bu dünyada sadece babasıyla var olmuş gibi hiç belirgin bir eksiklik hissetmeden geçiriyor. Elif’i şefkatle sarıp sarmalama görevini de babası Mehmet üstleniyor.
“Elif ne o gün ne başka gün Neden? diye sordu. Bir kere olsun isyan etmedi ama içten içe hep gücenik kaldı bana. Çok konuşan, şakrak bir çocuk zaten değildi ama o günden sonra iyice sessizleşti, kabuğuna çekildi. Ne zaman yanaşmayı denesem, usul usul kaçtı benden, yakın ilişki kurmayı gürültüsüzce reddetti. Benimle göbek bağını daha o yaşta kesti.” (sf.20)
Kitabın son bölümünde baba karakteri olan Mehmet’in hikayesini okuyoruz. Toplumda atfedilenin aksine ailedeki çekip çevirme, derleme toplama gibi işleri anne yerine Mehmet üstleniyor. Nasıl dağıldığını anlamlandıramadığı ailesinden kendisine kalan yegane miras olan kızıyla sonsuz ve sıcacık bir ilişki kuruyor.
“Normal şeylerin sıkıcı bulunduğu bir devre denk geldik sanırım. Müthiş bir oburluk çağı. Yeni insanın nefsi doymuyor. Sıradanı tükettik. Mutluluk dediğimiz şey sadece anlık. Lunapark treni gibi hızla çıkıp hızla inilen bir yer mutluluk…” (sf.63)
Temelde annelik üzerinden şekillenen kurgu; arkadaşlık ilişkilerinden evliliğe, geçmiş travmalarımızın şimdiki yaşamımıza etkilerine kadar birçok noktada yorumlanabiliyor. Melisa Kesmez diğer öykü kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da hayatın içinden, tanıdık ve sımsıcak satırlar sunuyor. Kitap; okur üzerinde çok yakın bir arkadaşının sohbetine eşlik etmiş, anılarını dinlemiş, dertleriyle gözleri nemlenmiş gibi bir etki bırakıyor.
“İnsanla insanı bağlayan yegane şey sevmekten başkası değildi.; ne olursa olsun, bir insanı eskimeyen, durduğu yerde kıymetlenen, olanı biteni unutturan bir sevgiyle sevebilmek varabileceğin en üst mertebesiydi bu işlerin.” (sf.41)
Küçük Yuvarlak Taşlar – Melisa Kesmez
İletişim Yayınları, 2022


